28 Şubat 2011 Pazartesi

Yanlızlık

Kim inanırdıki 50 kuruşluk gazoz şişeşinin yalnızlığı hatırlatacağına? Üzerinde bunca umutsuzluğunu taşıdığına kim inanırdı bir küçük yeşil şişenin yanlız kaldığına. Dokunmak, hissetmek, söylediklerini dinlemek, en sonunda yanlızlığa gömülmek. Yakışmıyor sana yüzünü asmak. Artık güzel kelilemer dökülmüyor dudaklarımdan, şiirler yazamıyorum eskisi gibi. Umutla bakamıyorum ıssız sokaklara, yanlız kalmışlara. Umutsuzluk çekiyor içine düşüyorum düşüyorum düşüyorum...

Dersteyim!

Dersteyim öğretmen kalıp çeşitlerini anlatıyor, tasarım yapması gereken ben itiraflara bakıyorum. Bi bakayım Blog açılacakmı dedim, açıldı. Hazır açılmışken yazayım dedim işte burdayım. Hoca birazdan kalkıp gelirse yanıma şaşırmayacağım. En azından şimdilik görmüyor. Sınıftakiler görüyor ama umurumda değil. Tüm sınıf burayı öğrenirse biterim ben! dualarım kendimle.

Dün gece evi serisinin son kitabını alıp okudum bitti lan gece kitap. 4 saat içinde 367 sayfa aştım ben kendimi valla. Işık sabah mesaj atmış dersin ne zaman bittiyor diye, söyledim niye sordun dedim merak dedi. Niye sordu ki? Sonra Damla uyandırdı falan. Baktım garibim oda arkadaşım temizlik yapıyo. Yazık lan kıza. Biz özellikle yere çöp atmıyoruz, ama yere birşey düşerse onu almak için hiç bir çaba da harcadığımız yok. Benim kayıp kitap(!) yatağın altından çıktı ya. Sonra Damla'ya süt ve kek aldım kahvaltı yaptık onlarla lisedeki gibi. Ordan okula geldik mısır aldı bana. Şimdi dersteyim İboy'la konuştuk özlemişim keretayı. Broşür çalışmamı beğendi lan çocuk çok mutluyum. Ara veriyoruz hadi kaçtım ben!

27 Şubat 2011 Pazar

Yazamıyorsam günahım ne?

Şerefsiz internetim burayı açmıyor, hatta hiç bir blogger yapımını açmıyor. Sinirlerimi bozuyor, şuanda da cafedeyim zaten. Sırf buraya yazmak için para bayılıyorum. Neyse madem para veriyoruz bari yazalım dimi. EfsuN kapat o oyunu!

Kaç gün oldu nerede ne yaptım? Dün kıçım dondu Ankara'nın soğuğunda. Damla bi yarışmaya katılacaktı onun çalışmasını göndermeye gittik. Bir saat kargoyu ara çıktıyı al Cd'leri hazırla derken vakit geçti gitti. Öldük lan resmen. Sonra balık yemeye gittik, çıktığımızda karanlık olmuştu. Onu yurduna bırakıpta dönene kadar tir tir titriyordum bir kez daha. Alışamıyorum ben bu Ankara'nın soğuğuna.

Işık yok bu gece. Yazacak bir şeyler bulamıyorum. Garip geliyor sanki koptuk gibi. Black Swan'ı izledik geçen gece, pek fazla korku sayılmazdı da acayip etkilendim her zamanki gibi. Geceler hele uykusuzluk başladı gene. Işık'ta feci dalga geçti nasıl kızdım ama. Hak etti o tiribi o. Biraz konuşmadı benle hiç tepki falanda vermedi. Sonra mesaj attım, başkasına kızdım sanmış ondan tepkiliymiş sinirimi ondan çıkardığımı falan düşünmüş, neyse ne soğuk işte bir şeyler.

Ben bu Melek'i anlamıyorum ne yapmaya çalışıyor. Dün gece Işık'a ''aşkım'' diye mesaj atmış. Ne yapmaya çalışıyor lan bu! mala mı bağladı ne? 

Hepsinden uzaklaşıp kendi hayatımı yaşayasım var. Yalnızlığa boğulasım var hatta. Zaten farklı değil şuan ki durum; yalnızım. Ama düşündüğüm bu değil, eve çıkmak herkesten tamamen kopmak istiyorum. Hayal kuruyorum böyle Zek falan, sonra Işık var yine o hayalin içinde ama başkasına yer veremiyorum. Bir yerlerden Damla ve annemde katılıyor, bazen İboy'da. Peki diğerleri onlar neredeler. Önemliler benim için biliyorum o halde neden hayallerimde yoklar ki? Hayatımda varlar ama.Ben ne kadar önemliyim insanlar için? Arkadaşlarım için. Bunları düşünüyorum bana gösterdikleri kadarı ile 'hiç' cevabını buluyorum bir anda, vazgeçiyorum düşünmekten...

25 Şubat 2011 Cuma

Bir taraftan mutluyken diğer şeyler mutlaka altüst olmuş oluyor

Ne kadar olmayacak desemde bir kez daha büyük konuştuğum için sözümü tutamıyorum.

Ben bu çocuğu anlatmamak için zor tutuyorum kendimi. Hatta tutamıyorum bakıyorum yazdıklarım onun hakkında kapatıyorum geriye, çünkü salakça bir kararla artık onu anlatmayacağım demişim dimi ama. Ya iki gündür konuşuyoruz biz - gerçi hep konuşuyoruz biz- neyse iki gündür daha bi mutluyum. Dün zaten tamamen koptum dünyadan kanatlarım olsa uçup giderdim yani. Ben martta izmire gelebilirim dedim buna, bir sürü hayal ve planlar belirdi tabii aklımızda. Hatta uygun olursa direk uçakla gideceğim yani. Şimdi baktımda ben vazgeçtim uçaktan ya. Bir sürü yol derdi falan, sıkar beni o. Birde fiyat olarak aşar beni o. Zaten bursumu alınca gideceğim. Neyse ya çok mutluyum ben bununla utanmasam direk aşkım diye atlayacağımda biz hala sevgili değiliz. Ne de çok şikayetçi oldum bu durumdan dimi? Algılarımın dışında olunca bu durum ister istemez şikayetçi oluyor insan. Şimdi ben avea hattımı bunun için kullanıyorum sadece Zek mesaj atıyo yani. Arada aveanın kendisi mesaj atınca deli oluyorum çünkü adamlar umudumu kırıyorlar. Az önce de aynen böyle olmuştu da. Şimdi kendisi de mesaj attı, dersi bitmişte.

Bir sürü şey oldu ben buraya yazamadım. Sevgilisi hasta oldu Işık'ın bilin bakalım kim hastaneye götürdü? tabii ki ben! Sabahın köründe kalkıp ağrıları var diye kızı acile götürdüm. Taksi tuttum lan bide! Düşündükçe afakanlar basıyo. Gittik biz bununla acile Gazi'nin. A blok ama hiç bir şekilde Acil servis yazmıyo yakşaltık falan bi tane a4 kağıdına acil servis yapıp kapıya yapıştırmış manyaklar. Miller nerden görsün o kağıdı dimi ama. Neyse girdik içeri bakıyorum bakıyorum algılayamıyorum. Güvenliğe sordu şunu şunu yapın dedi. Orda cam duvarın ardında bekleyecekmiş bu, tam aldım götürdüm güvenlik durdurdu beni cam duvarın ardına geçirmiyor. Oraya sadece hastalar girermiş. Ayaklarım koptu dışarda beklerken öldüm yanlızlıktan sıkıntıdan. Sabah 11'de koydum bunu hastaneye 2:30 da çıktık. Erken çıktık yine gerçi. İboy'da geldi hastaneye benim yanıma. Özlemişim lan keretayı vakit geçiremiyoruz pek onunla da. Neyse öyle otururken Işık'ta geldi hastaneye dersi bitince. Sonra çıktık yurda geldik yattım. Uyumadım ama paso yattım.

Tarihini hatırlamadığım bir zamanda Bek ile kavga ettik. Akşam olmuş hatta gece yani. İzmirden konuşuyoruz Bu Zek'in izmirden olduğunu öğrendi. Daha önce söylemiştim ama aklında unutmuş sanırım. ''İzmir hevesin belli oldu yani'' dedi. ''Hmm'' dedim sadece.''izmire benim için gelmeyeceksin yani aslında'' dedi.''Böyle birşey söylemedim izmire gelirsem bu herkes için olacak ne sana ne de onlara'' dedim.''izmire geleceksen beni görmeye gel kardeşim.1 saat benle 1 saat onlarla takılacaksan ayrı bi gün ayarla kendine.izmire geldiğin zaman sadece seninle sen gidene kadar vakit geçirmek istiyorum'' dedi. ''Hmm bu biraz fazla bencilce olmazmı'' dedim. ''Tamam onlarıda gör tabii ki.ama güzelce gezdikten sonra seninle yapacaklarımızı yaptıktan sonra olur mu ne onlar ne arkadaşların umrumda değil hiç biri.ben ablamı özledim doyasıya onunla konuşmak istiyorum..'' Dedi bu. Benim kayış orda koptu. Deli oldum sinirlendim. ''Benim umurumda çıkmam gerek şimdi'' dedim bırakmadı. ''izmire geldiğinde seninle yapacaklarımızı yaptıktan sonra arkadaşlarınla görüşürsün tabii ki bende yanında olurum zaten'' dedi. Bunun için söz veremem onlarla da yanlız görüşmeyi tercih ederim çıkmam gerek dedim. Benden önemli ne işin varsa git dedi... Ordan sonra kavgamıza -ki bu şimdiye kadarki en büyük kavgaydı- telefondan devam ettik. Onu hiç olmadığı kadar kırdım. Bir yerlerde hak ettiğini düşünmüyor değilim ama bu kadar yapmamalıydı o benim kardeşim ama tüm dünyam değil ki hayatıma bir biçimde karışması egemenliği deli ediyor beni... Bu arada 21 şubat gecesi kavga etmişiz, ve hala konuşmuyoruz...

Daha anlatacaklarım vardı da unuttum gene. Ya ben Zek'i çooook seviyorum. Sevgilim olsun o benim noluuuurrrrr..

23 Şubat 2011 Çarşamba

Seni bana anlatırlar - Pinhani

Yaşandığından farklıdır, keyif içinde saklıdır
o her zaman gülen yüzü ,bazen hüzünlü bi şarkıdır...

Karşımda geç kalmış yıllar, arkamda bir çok aşkım var
rastgeldiğim tüm insanlar seni bana anlatırlar...
mmm...

Göründüğünden de güzelsin, niye dışımda gezersin
içimdeki sensizliği sen başlatır sen bitirirsin...

Aklımda kör başlangıçlar, hepsinde senden birşey var
geç yattığım bütün akşamlar seni bana anlatırlar....
mmm...

Küçük sitemler ettin bazen
Bazen kelimelerle af diledim senden
O kadar memnunum ki bana gelmelerinden
Belki hiç belli etmem ama
Dünyanın en mutlu erkeğiyim ben
Yanındayken...

Yaşandığından farklıdır
Tadı baldan da tatlıdır
O her zaman gülen yüzü
Bazen hüzünlü bi şarkıdır
mmm...

22 Şubat 2011 Salı

Bitti

Sevgi her şeye yeter derler ya, bir çok kez şahit oldum; sevmek yetmiyor.

Bu mesajı yazdı bu gün ne öncesini ne de sonrasını yazacağım buraya. ''Ben senden çok hoşlanıyorum. Hatta hoşlantıdan da öte. Kız arkadaşım olmanı çok isterdim, ama kendime güvenemiyorum artık - Burda yazan şey özel olduğundan yazmıyorum. - Birde seni kaybetmek istemiyorum ve korkuyorum, uzağım sana sonuçta her an yanında olamıcam ne yazık ki ve bu beni yetersiz yapacak'' Başlamadan biten şeylerden biriydi bu da. Geri kalan her engeli aşıp burda takılmaktı belki de ne yazacağımı ne diyeceğimi ne yapacağımı henüz bilmiyorum. Hata ondan değil bunu biliyorum sadece. Bilmiyorum aklım o kadar karışık ki cümlelerimi bile toparlayamıyorum. Onu ikna edebilirdim her şeye. Başkalarının hayatlarında defalarca yaptığım bir şeydi bu ama ona yapmak istemedim. Sevgilim olmasını çok isterken buna ikna etmek istemedim onu. Kendi kararı olsun istedim her şey. Nerde nasıl bir yanlış yaptım bilmiyorum. Burda artık Zek'ten bahsetmeyeceğim. Her zamanki hayatıma döneceğim sıradan şeyleri yazıp gereksiz ayrıntılara takılacağım...

21 Şubat 2011 Pazartesi

Yaparken değilde herşey bittikten sonra pişmalıklar başlar

Bu kadar iradesiz olmamayı dilerdim. Ya da en azından bir şeylerin gerçek olmasını.

Dün gece. Belki bir gün Zek bu yazıyı bulup bana sorduğunda sanırım utanmam gereken tek gece bu olacak. Yanlış bir şeyi tam olarak yapmadım belki ama bütün geceyi Melek ile beraber geçirebilirdim. Bir şey yapmadık öpüşmedik bile ama tüm bunlar o kadar olası şeylerdi ki. O ya da ben biraz daha kendimizi kaptırsak sonucu düşünmek bile istemiyorum. O an bunu yaparken pişman olmazdım eminim, ama ya sabahı? Nasıl konuşabilirdim onunla. Sonuçta sevgilim olmasa da kalbimin ait olduğu kişi ve onun kalbi de bende. Bir kez daha onu yaralarmıydım? Geçmişini hatırlatırmıydım ona? Belki de sevgili olmamamızın rahatlığı ile Melek'le uyuma riskini göze aldım. Peki ya Melek'in sevgilisi? Bir ihaneti paylaşsaydık ona ne olurdu?? İşte tüm gün aklımı karıştıran düşüncelerimi meşgul eden şey buydu. Zek ile konuşurken hissettiğim pişmanlığı tarife gerek yok sanırım. Okulu başladığı için gündüzde konuşabildik, aradım onu sesini de duydum gülüşünü. Melek ile bir daha böyle bir şeye kalkışmak istemiyorum sanırım, bir şey olacaksa da bu Zek ile olmalı. Zek' karşı içimdeki tüm hisler bitmeden kimseyi düşüncelerime bile almayacağım...

19 Şubat 2011 Cumartesi

Olacak, olmayacak, olacak, olm...

Bazen tarih kendini tekrarlamasın istiyorum.

Yeniden hasta olmak üzereyim. Berbat durumdayım. Üzerimde yeniden insanlar tepinmiş gibiyim. Offf of. Birazdan çıkacağım ve ilaç alacağım kendime. Geçen defa gibi bir hafta kadar yatmaya niyetim yok. Ödevlerimi bitirmem gerek hem.

Dün okul yeniden neredeyse boş gibiydi. İboy'larla oyun oynadık, Basketbol. Önce onlar oynadı ben izledim sonra 9 aylık oynadık sonra bende katıldım oyuna. Felaket bir oyuncuyum, en büyük kız çocuğuyum, Allah'tan anne olmadım zira bu kötü olurdu. Başka neler yaptık hatırlamıyorum ya. Ödevimi yapmaya çalıştım sanırım.

Ben bu Zek'i döverim. Kesin döverim. Facebook'a bakıyorum bir sürü arkadaşı var Lezce'den. Niye tanışıp konuşuyo onlarla ya. Niye ekliyo bide. Oof of! Hele bi uyansın o zaman hesap sorcam ona ben. Sanki sevgilimde hesap soruyorum he. Uyansında trip atayım bari başka ne yapabilirim ki. Ben buna trip atınca kötü oluyo ya. Ağır mı geliyo triplerim ne. Çok canımı sıktı bu arkadaş olayı. Bazen düşünüyorum vazgeçmeliyim bu çocuktan diye. Bazende istemiyorum çünkü hoşlanıyorum. Aşk falan değil ya. Belki de sadece alışkanlıktır ikimiz içinde konuşmak. Bilmiyorum bugünlerde koptuk iyice eskisi kadar fazla konuşmuyoruz yada basit şeyleri konuşup geçiştiriyoruz. Sanırım bu da başlamadan biten hikayelerden olacak gibi. Ama bitmesin ya. Doğum günü için İzmir'e gitmeyi planlıyordum ben. 

Bilmiyorum ama en kısa zamanda birşeyleri karara kavuşturmamız gerek. Olacaksa da olmayacaksa da bileyim böyle arada kalmak canımı sıkıyor...

17 Şubat 2011 Perşembe

Talihsiz olaylar dizisi

Biri şu homofobiği başımdan almazsa elimden kaza çıkacak.

Bundan sonra odamdaki gıcık kızın adı bu; Homofobik! Zaten eşcinsellere pek iyi bir yaklaşım sergilemiyor. En yakın arkadaşım öyle olsa uzaklaşırım diyor kız. Deli mi ne neyse. Geçen gün bu kız benim telefonumu düşürdü şarjdayken. Yere camının üstüne doğru pat diye yapışan telefonun ekranı çatladı. Böyle açıyorum bi beyazlık ekran bölünmüş vaziyette karşıma çıkıyor. ''Oha homofobik ekran çatlamış'' dedim gördüğümde, kız ''ben yerine koyarken bir sorun yoktu'' diyor. Ben senden sonra ben düşürdüm zaten(!) mal işte. Sonra kız benle muhabetti kesti resmen. Telefonun tamiri garanti kapsamında değil. 55 tl civarı tutacak, ve benim param yok o kadar. Olsa diğer faturamı yatıracağım. Gerçi var da ona veremem şimdi. Bir de muhabbeti kestikten sonra büsbütün çekilmez oldu bu kız. Sanki bana karşı nefret doluymuş gibi geliyor. Bunu aklım da kurguluyorumdur belki ama sanırım kız ona ödeteceğimden korkup susmaya karar verdi. Ben gidip ona kırdın öde deme cesaretini kendimde bulamazdım ki niye böyle bir şey yaptı?

Okul harika gidebilirdi ödevlerim olmasaydı yani. Çoğu ders boş geçiyor. Bende boş vakitlerimi yurtta değerlendiriyorum. Dün okulun bilgisayarından getirdiğim bir virüs yarım saatliğine beni ölesiye korkuttu. Sonunda hallettim ama Gta oyunum gitti. Bellekten kopyalayamadan silindi. Bir sürü ödevim var resmen ya. Serigrafi baskı için tasarım araştıracağım. İzmir yada Ankara henüz karar vermediğim bir il hakkında broşür yapacağım. Bu dönem tüm derslerimi normal alabildiğim için İboy ile daha fazla vakit geçiriyoruz. Şimdi bu ödevler konusunda o konuşurken yaparız, şunu yap, bu nasıl olur? gibi şeyler söyleyince ben garip hissediyorum. Sanki yakın arkadaşmışız gibi. Staj hakkında yaz hakkında ya da başka şeylerle ilgili beraber plan yapıyoruz. O her şey de beni de düşünerek hareket ediyor. Mesela gruplara ayrılmamızı istedi hoca, İboy'a kendi grubunu kur dedi. O bana sormadan direk beni grubuna dahil etti, birde başka birilerini eklemek için bana sordu falan. Garip gelsede biraz sanırım onun çin gerçekten arkadaş oldum sonunda. Çünkü o ne bilim etrafında insanlara karşı koyduğu belli bir duvar var...

Melek, Işık, Sevgilisi ve ben. Hayat çok güzel böyleyken. Gerçi Işık ile yanlız olmayı tercih ederdim. Hatta kesinlikle Işık ile yanlız olmayı tercih ederim. Melek'le de iyi anlaşıyorum orda bir sorunum yok. Tatil dönüşünden beri çok çok iyi anlaşıyoruz. Satrançta Melek'i 2-0 yendim, bana bir bileklik alacak. Biliyorum çok kötüyüm. Beni yenmesinin pek imkanı yoktu ama kendi iddia etti ne yapayım? Sevgilisi ile oynayamadık hiç. Işık'ı muhtemelen zaten yenerim ama yine de oynamak onun için iyi olur, kendini geliştirir falan. Dün geldiler bunlar ama sevgilisi yüzünden bi rahat kalamadım Işık'la. Çok sinir oldum ya. Anlıyorum sevgilisiniz her haltı zaten yapıp bolca vakit geçiriyorsunuz ama yeter ya bi bırak bende vakit geçireyim canım! Kıza ne kadar iyi davranacağım desemde zırt pırt her yerden ortaya çıkması beni deli ediyor. Işık için iyi davranmaya çalıştıkça bu ortaya çıkışları yüzünden deli oluyorum ben. Zaten özlemişim Işık'ı görüşememişiz bi bırak ya...

Bek ile oyun oynayacağız. Az önce mesaj attı Msn'i açtım. Girdim. Bu dırdır konuşuyo. Oyunu bi başlatamadı. Bi seçemedi. İki saat soru sordu. Şunu dedi bunu dedi. Sinirlerimi gerdi. Diyorum benim internetim çok kötü seç şu oyunu birazdan gidecek oynayamayacağız yok laftan anlamıyo çocuk. Oyalanıp duruyo. Şimdi düştüm tamamen bir daha artık gece boyu açılmaz. Açılırsa bu bir mucize olarak kayıtlara geçer.

Zek'e gelince. Ben tamamen umudu kestim ya, biz sevgili falan olamayacağız. Bu kız benim algılarımın yada tecrübelerimin oldukça dışında. Normalde benimde ondan hoşlandığımı bilen biri mutlaka atlardı sevgili olalım diye. Bunda o yok. Hoşlandığını söylüyor biliyorum. Kalbinde ve aklında olan tek kişi olduğumu söylüyor. Bunu karşılıklı olduğunu da biliyor. İyi de niye biz sevgili olamıyoruz? Dün cam açtı bu bana. Yerim ben tatlılığı da gülüşü de, tipi falan çok tatlı ya. Şimdi o da içmeye gitti kuzeninin yanına ve ben hiç bir şey demedim. Normalde yani daha önce yaptığım gibi bir miktarla sınırlama koyardım ama şimdi nedense yapmadım bunu. Sanırım günüm yaklaştığından olsa gerek bazı şeyler tersine döndü. İyi geçindiklerime hayatı zehir ederken, zehir ettiklerime iyi davranıyorum.

15 Şubat 2011 Salı

Bunları özellikle seçip öyle sevgili oluyoruz

Ama şimdi ben hep uyursam hayatı hangi ara yaşayacağım?

Derse bile gitmedim ya. Sabah kalktım geriye yattım. Bir kaç saat geçti yine tekrarlandı. Bir kaç saat sonra yeniden. En son kalktığımda saat 2:30'du ve kahvaltıyı kaçırmıştım. Bankaya gitmem gerekiyordu çok acele etmesemde giyindim ve -M- mesaj attı buluşalım mı diye. Bankaya gideceğim dedim burda da banka var dedi. En son baktığımda Kızılay'daydım. Birşey istemişti benden onu verdim. Birde albümü hediye ettim. Paket bile yapamamış bir odun olaraktan. Tşortu zaten alamamıştım vakit yoktu. Her şey aceleye geldi yani.  O da sevgilisinden ayrılmış zaten, salak diyesim var da kıyamıyorum. O hala ve hala beni seviyor! bunu dile getirmesinden bıktım yani. Bana göre hayatını yönlendirmesinden de bıktım. Lacivert'te mesaj attı bugün. Geçmiş hakkında bir ton mesaj attı. Hepsine kısa kısa cevaplar verdim, en sonunda gerçekten sıktı beni ''Bu konuları konuşmak istemiyorum'' yazdım. ''Seni seviyorum'' demiş o da. Cevap vermedim. Sonra özür dileyip sustu. Bu sevgiller günü insanı aşka mı getiriyor ne. Beni çok sıkıyor halbuki bugün. Yani sevgilim olsa bile tüm günü yapış yapış aşk içinde geçirmek istemezdim. Duygusallıkta uzun vakit geçiremiyorum ben. Odunum işte bi yerlerde...

Bunun dışında Damla'nın eski bi sevgilisi var Kozalak. Adam harbiden yapıştı kıza, Damla'nın hayatını zehir etmekle meşgul. Hatta en büyük hobisi bu olmuş resmen. Mesaj attı bu bana Facebook'ta bulmuş beni. Nasıl deli oldum ama. Kısa kısa cevap veriyorum hay vermez olaydım. Şerefsiz Damla'yı suçluyor her şeyde. Hakaretler ediyor ona. Ben bu çocuğu azıcık tanıyorum ve nefret ediyorum kendisinden. Öyle hafife alınacak bir nefrette değil. Bugün daha da sinir oldum, tehdit ediyor resmen bizi. Çokta umurumdaydı. Bir ton küfür edip engelledim hayvanı. Ayarlarımı da değiştirdim kimse beni bulamasın diye. Acayip sinir oldum ama ya, burda olsa kesin döverdim onu ben. Gücüm yetermiydi bilmem ama çalışırdım.

Bek kargo göndermiş yine. Hasta olduğumda içeyim diye ağrı kesici ve yeşil çay. Pek sevmem de yeşil çayı gerçi. Neyse birde satranç takımı göndermiş bu. Böyle camdan çok güzel bir takım. Oynayacak adam bulamadım. Millete Kandil mesajı atarken Melek'e de atmıştım. O da odaya geldi birazcık konuştuk yemeğe gittik falan. Bu kız ne yapıyor niye yapıyor bilmiyorum ama bir şekilde hayatımla ilgileniyor yada beni tanımaya çalışıyor. Emin değilim gerçi ama sadece benim düşüncem bu. Bir de bunun kendi çocuk gibi ya, hele hasta olunca tam ilgi göstermek lazım. Neyse satranç biliyormuş bu oynayalım dedik ama nasip olmadı. Biraz rahatsız olunca gitti uyudu. He birde Melek Zek'i pek sevmedi sanırım. Fotoğraflarını falan gördü. Yemekte takılıp durdu bırak telefonu gibisinden. Kendi telefonu hiç susmuyor hatunun benim telefonuma takılıyor.

Zek'e gelince ben bazen bunun içindeki odunun varlığından şüphe etsemde sanırım o odun gerçekten içerde bi yerde saklı. Anlayamıyorumki varmıdır yokmudur. Ama sanırım birazcık var. Çok fazla konuşamadık bugün. Şuan ders seçmeleri ile uğraşıyor. Birazdan mesaj atar umarım. Yoksa ben uyuyup kalacağım..

14 Şubat 2011 Pazartesi

Zamanda yolculuk

İnsanları oradan oraya sürüklemekten bıktım.

Ankara'dayım sonunda. Annemle Düzce'de buluştuk. Damla ve beni otobüse bindirip gönderdi bir kez daha. Ardımda O'nu bırakmak bir kez daha tarifi imkansız şekilde acıttı. Zaman geçip gidiyor. Büyüdükçe daha da farkına varıyorum ayrılıkların. Büyüdükçe daha zor geliyor O'nu bırakmak. Damla olmasa bir damla süzülüp giderdi belki de. Gerçi bu annemi üzmekten fazlasını yapmazdı. Mesela zamanı dondurmazdı. Aramak istiyorum, yanında olmak, tatilde geçiremediğimiz tüm vakitleri anneme ayırmak istiyorum, hatta yaşamda geriye kalan tüm günlerden belli zamanlar onunla olsun istiyorum. Böylesine acımasız bir dünyada yaşarken biliyorum sadece imkansızı istiyorum.

Yurda geldim, kocaman bir boşluk içinde. Işık ise benim geldiğim gün sevgilisinin süprizi ile İzmir'e gitti. Geçirebildiğimiz kısacık zamanda pek birşey konuştuk sayılmaz. O iki güne anca burda olacak. Evden ayrılmanın boşluğunu huzuru bulurum diye geldiğim Işık'ta yoktu artık. Kendimi oyalamak için yapabileceğim her şeyi yapıyorum yetmiyor. Gece yarısını biraz geçe aklıma şiirler geliyor. Işık'ın şiir defterini alıyorum bütün şiirleri gözden geçirip en sonunda benim ona aylar önce yazdığım notlara geliyorum. Küçük küçük pembe kağıtlara yazılmış bir sürü saçma sapan not var, ''Dersim erken beni uyandır'' gibi. Tabii o notlar beni canımı o an en fazla acıtabilecek geçmişe götürüyor bir kez daha. Işık için ben böyle notlar yazar dolabına yada yatağına falan bırakırdım. Çikolata alırdım ona yada küçük küçük şeyler. Farkettim ki Sevgilisi hayatına girdikten sonra ben bunların hiç birini yapmadım. Yanlış anlaşılmaktan korktum belki de, yada belki de aralarına giriyor gibi olmaktan. Bilmiyorum sonuç olarak böyle küçük bir şeyin beni bir anda yıkmasını beklemiyordum. Şimdiye kadar belki de farkedemediğim kopmanın beni böylesine hazırlıksız bir anda bulmasını beklemiyordum. Bir kaç damlanın yanaklarımdan süzülüp gitmesini hiç beklemiyordum...

Burdan başka şeyler -M- için Şebnem Ferah albümü aldım birşey daha bakacağım. Zek ile konuşuyoruz gece gece şiir yolladım. Midesi biraz kötüydü zehirlenmesinden epey korktum ama şimdi iyi. Hatta bir çikolatayı halletmiş bile. Galiba biz Zek ile hiç bir zaman birlikte olamayacağız. Bilmiyorum ama öyle hissediyorum. Kendimi yeniden kitaplara verme vaktim geldi gibi. Hayatta umutsuzluğa kapıldığımda onlar başkalarının hayatlarını yaşamak için en iyi yol oluyor. Yoksa ben bu umutsuzlukla elimdeki her şeyi kaybedebiliyorum.

12 Şubat 2011 Cumartesi

Bir kanatlarım eksik

Zamanı geri alabilseydik, Değer'i hak eden kişiye verirdik...

Annem gitti, veletler gitti yanlızlığım kaldı geriye. Onunla vakit geçirememiş olmak çok kötü ya. Pazar gideceğim burdan ve giderken kocaman bir boşluk götüreceğim yanımda. Ordayken annemi ve burdayken de orayı özlemek. Kendimi anlamıyorum bazen. İstediğim şeye sahip olduğumda bıraktığım şeyleri de geri istiyorum. Bu doyumsuzluğumun suçunu insanlığıma mı atmalıyım. Ne kadar insanım bu kısmı da tartışılır tabii ki. Kendimi hiçte  melekler kısmına koymadım. Başkalarının gördüğünün aksine çok kötü biriyim ben yine bana göre.

Zek ile herşey gerçekten iyi gidiyor gitmesine de neden hala sevgili değiliz biz? Bazen düşünüyorum benim hislerimden mi emin değil diye. O geçmişinde yaşadıklarının tekrarlanmasını istemiyor.  Haklı da aslında, bilmiyorum yeterince güvenini kazanabilecek kadar güçlümüyüm onu da bilmiyorum. Sevgili olmasakta o çok değerli benim için. Çok çok iyi biri. Çok garip ben bu kadar kötüyken hep iyi olanları çekiyor olmam. Onu üzmeyi istemiyorum. Kendimden ben bile korkuyorum bazen -M- olayının tekrarlanmasını istemem sonuçta. Ama onda herşey farklıydı, görüştüğümüz günün akşamı sevgili olmuştuk bir hafta içinde yıllık sevgililer gibiydik. Herşey çok hızlı gelişmişti. Zek ile her şey tam tersine oldukça yavaş. Aslında çok yavaş çok normalde geliyor. Bir sorun yok gibi. Sanırım bazı şeylere aklımda yer vermekten vaz geçmeliyim.

Hayal kurmayı çok seviyorum. Hatta günün çok büyük bir bölümü hayallerimle geçer. Çok dengesizim zaten. Şimdi Zek ile sevgili olsam. Hatta zaman geçse bi kaç yıl sonraya, bizimkilere erkek diye yutturamaz mıyım ki? Zaten erkek gibi ayırt edilmiyor çok. Birde çok çocuksu ya. Bütün resimlerinde yaramazlık yapan çocuklar gibi ifadesi var. Bu gece bilgisayara bütün resimlerini aldım bi ton var ya. Sesi öyle değil ama. Güzel bir tonu var ama olgun bir ses tonu var. İlk duyduğumda şaşırmıştım bu gerçekten o mu diye. Resimlerinden böyle çocuksu görmeye alışkın olduğum için olgun ses garip geldi doğal olarak. Ama alıştım, sevdim de. Hayalden çıkmıştım ben yola dimi. Bununla ilgili bir sürü hayalim var. Hatta hayallerimin baş köşesinde. Onunla aynı evde yaşamak çok güzel olurdu. Hep oyun oynardık gerçi yada maç izlerdik. Onun kadar hastası değilim ama bende severim futbol. Sonra Pes'te bana gol yağdırırdı orası ayrı. İlk günlerde konuşmuştuk bunu baya iyi oynuyormuş. Ben öğreneli çok olmadı. Akşam'ın 7'snden beri sanırım konuşuyoruz ve ben bundan hiç bıkmıyorum. Hatta hep konuşalım biz. Hiç susmayalım. Zaten biraz ara versek konuşmaya ya o ya da ben mesaj atıyoruz mutlaka. Bazen de düşünüyorum çok mu üstüne düşüyorum, sıkıyorum diye...

İnternetten sürekli düşmekten bıktım. Böyle tam konuşuyoruz en iyi yerinde pat, düşüyorum! Deli oluyorum buna. Sonra geri döndüğümde -ki dönebilirsem- konu kapanmış oluyor. Gerçi biz bi şekilde dönüyoruz konuya ama. Neyse işte öyle. Saat çok geç oldu uyucam ben ya. Çok geç kaldım çok. Bi ara bi reklam vardı Basketbol ile ilgili mutluluktan uçuyoruz gibi birşeydi. Heh işte onu söyleyesim var.

11 Şubat 2011 Cuma

Her türlü aranıyor

Ben buranın istatistikler diye bir yerini keşfettim az önce. Bura Google gibi yerlerde hangi kelimelerle aranarak bulunduğumu vs da gösteriyorlar. Beni resmen bununla aramışlar ya; ''otobüs den en güzel bi hatunun yanına gidip sen benim kesin cocukluk askımsın diyesim var:)'' Nerden buldun be adam beni??

10 Şubat 2011 Perşembe

Yarım kaldı bir şeyler

Bazen bendeki şansa gerçekten inanamıyorum!

Dün gece Zek ile konuştuk. Bir sürü konuştuk hatta. Gece bilmem kaçta tam ben sustum, bi kaç dakika sonra o mesaj attı ''senden hoşlanıyorum sanırım'' diye. Nasıl mutlu oldum ama böyle kalbim bi garip oldu. Saniyelerce eknara bakıp kaldım. Sonra şaka yapıp yapmadığını falan sordum. Şaka olmadığını söyledi. Ben hala şaşkın kaldım öyle. Sonra bende hoşlandığımı falan söyledim. Öyle bi süre daha konuştuk ama hala sevgili değiliz. Öncelikle o kendinden emin değil. Sonraki kısmını bilmiyorum.

Zek ile ne kadar mutlu olabilirim yada onun yaralarını ne kadar sarabilirim bilmiyorum. Onunla konuşurken çok rahatım. Çok mutluyum. Ama bilmiyorum ki sevgili olunca bir kez herşey değişir. Belki bizde eğer sevgili olursak değişiriz. Bilmiyorum ya herşey karışık azıcık.

Annemi gönderdim şimdi. Beni veletlerle yanlız bırakıp gitti. Sabahtan beri ev misafir kaynıyor. Mübarekler nerden buldularsa bu günü. Hele aralarında bi tane erkek velet var. Sesi tiz mi tiz. Bi konuşuyo benim kulaklar gidiyo.Sonra bu velet çok yaramaz. Sinirimi bozdu. Benim çocuğum olsa ağzına bi tane çakardım kesin. Telefonlarımı alıp eline karıştırmaya çalışıyor, kitaplarıma bulaşıyor, laf atıyor, Pc'me elleşiyor. Döverim lan ben bunu .Hala evde bide! herkes gitti bu velet evde. Tutucam ensesinden koyucam kapının önüne o zaman görecek. Of of çok sinirlendim bak şimdi.

Annemin olmayacağı 3 gece. Bu gece gitti. Yarın gelecek veletleri de alıp bi kez daha gidecek. Sonra pazar sabahına kadar yok. Pazarda ben gidiyorum zaten... Annemle doğru düzgün vakitte geçiremedim hee. Sadece bir an yanlız kaldık onda da annem ineği sağmakla meşguldu. Sonra pek konuşamadık. Tatil resmen boşa gitti yani. Sonuçta annemle vakit geçiremeyeceksem ne önemi vardı tatilde olmamın?

Neyse ne. Yarın gece evde tamamen yanlızım. Bu gece de inekçiklerimize ben bakacağım. Aman ne güzel(!) O küçük buzağı yani Araz abinin verdiği isimle Masal olan varlık benden çok korkuyo ya. Ama tüyleri yumuşacık böyle. Hani sarılıp uyuduğunuz oyuncak ayılar varya ondan daha yumuşak. Yatağıma sığacak -he bide rahat duracak olsa- alıp uyurdum ben onunla. Evde yanlız kalacak olmanın en kötü tarafı yazın olan olaydan sonra koykuyor olmam. Şimdi o olayı hiç anlatamayacağım.

Neyse sıkıldım ben yazmaktn ya. Gidiyorum akşam belki yazarım tekrar.

9 Şubat 2011 Çarşamba

Olsa da bir dilek hakkım

Azıcık annemin bünyesi, azıcık uyku dengesi he birde Zek benimle olsun noluuuuuuur.

Annem varya hatun kalktı ya vallaha kalktı. Gayet iyi dolanıyo ortalıkta -olağan ağrıları hariç-. O bünyeyi bana geçirmiş olsaydı bir hafta yatmazdım ben o yatakta. Tamam birazı benim nazımdı, uyku düzenim bozuk olduğu için ama olsun yine de daha erken iyileşebilirdim. Şimdi o uyuyor ben bu saatte burda aklıma esenleri yazıyorum. O sabah kalkacak inekçiklerimize bakıp evden gidecek. Ben hala uyuyor olacağım.

Zek ile konuşuyoruz. Allah'ım nolur o benim sevgilim olsun. Valla çok mutlu oluyorum konuşurken ya. Öyle böyle değil. Gerçi yanımda olsa bu kadar konuşmayızda. Biz bununla feci benziyoruz birbirimize, ama o fenerli orası ayrı. Arabalar, kızlar ve futbol başlıca hobilerimiz arasında. Tek bir sorunumuz var o da; dokundurtmuyor oluşu. Çok zekiyim bu arada sanki kız bana ilanı aşk etmişte kabul etmiyormuşum gibi birşey oldu sankim. Bana birşey hissediyormu onu bile bilmiyorum henüz. Biz böyle konuşurken arada hayalimsi birşeyler oluyor. Öyle pek hayalde sayılmaz. Mesela ben korku filmi izlemem, izlersem uyuyamam diyorum, o ben seni uyuturum diyor. Sonra konu ilerliyor falan en son durumda ise beni masal anlatarak uyutacak biri çıkıyor ortaya. Öyle işte. Bilmiyorum şuan yeniden uçacak gibiyim.

Doğum günü Marttaymış. Bunu öğrendim akşam akşam. Tüm akşamı ona alabileceğim hediyeleri öğrenmek için çalışarak geçirdim. Bir de çaktırmamaya çalışıyorum. Eminim hiç çakmamıştır(!) Neyse sonunda alabileceğim şeylerden biri kırmızı bir spor araba, uzaktan kumandalı. Bunu çocukken çok istemiş. Diğeri bir Liverpool forması. Araba daha cazip gelsede sanırım forma arayışına gireceğim. Çünkü onun istediği araba nasıl bir şeydi hiç bir fikrim yok. Formada 5-6 yıl önce oynanmış bir maçın forması olmasına rağmen kırmızı olanını almak yeterli olacak gibi görünüyor. En azından şükrettiğim kısım 23 Marta kadar vaktimin olması.

Bu arada 6 şubat -M-'in doğum günüydü. Ona da dönüşte bir Şebnem albümü ve bir şey daha alacağım. Diğer alacağım şeyi bilmiyorum çünkü kardeşi ile beraber alacağız kısaca anlattı da ben anlamadım. Bir çeşit kıyafet olduğu kesin. -M- bana da bahsetmişti ondan ama unutmuştum. Kardeşi hatırlattı. Neyse işte alacağız. Birde pasta alıp kutlarım sanırım.

Şimdi o eski sevgilim olunca çok saçma kutlayacak olmam dimi? Ama olmuyor. Ona çok büyük haksızlık ettiğimin ve acı çektirdiğimin farkındayım. O seviyordu hala biz ayrıldığımızda. Sonrasında ise hiç şans vermedim ona. Kendimi savunmak için hiç birşeyim yok. Haklı olduğumu da iddia etmedim hiç. Ama sevgi bitmişken onunla olmaya devam edemezdim. Bu; gelecek planları kuran O'na haksızlık olurdu. Tamamen suçsuzken acı çektirdim ona herşeyde. Belki de bana en fazla ihtiyacı olduğu zamanlardı. Bilmiyorum sonuç olarak vicdanım ile başbaşayım. Bir daha böyle bir hata yaparmıyım bilmiyorum ama sonuçları etrafımda belli etmesemde çok ağır oldu...

8 Şubat 2011 Salı

Ayrılık zor iş

Tükendim yine. Kararsız kaldığım şeylere karar vermeye çalışırken.

Onca parayı böyle alırsın eline bi kaç dakika için o para senindir. Değer ellerine. Tutarsın sımsıkı. Sonra beklersin bankada sıra sana gelir. Ayrılık vakti yaklaşmıştır. Üzülürsün, ufaktan gözlerin dolar. Korkulan an gelmiştir sıra sende artık. Vezneye yaklaşırsın yavaşça. Çatlamış bir sesle ''harç parasını yatıracaktım'' dersin. Adam yüzüne bile bakmadan elini uzatır, kimliğini ve parayı verisin adama. O para elinden giderken böyle zaman yavaşlar. Filmlerin kritik sahneleri gibi ağır çekimdedir artık. Adam parayı alır. Gözden kaybolur. Böyle bir karanlık olur dünya. Çocuğundan ayrılır gibi üzülürsün... Artık harç paran yatmıştır.

Derslerimi seçtim onayımı verdim. Hala 8 kredim var. Onlarla listemde görünmeyen matematik2 ve fizik2 derslerini alacağım. 1 kredi kalacak onu da bozdurup bozdurup harcarım artık. 

Şu benimkine bi isim bulmam sonra da tavlamam gerek onu. Yok ben vazgeçemiyorum. Böyle en platoniğinden mutluyum. Dengesizim ben biraz ama mutluyum onunla konuşurken. Cidden mutlu oluyorum yaaa. Yoksa niye platonik platonik dolanayım böyle. Buna bi isim vermek lazım. Ama şimdi birşey düşünemiyorum.

Benden sonra annem hasta oldu. Garibim yatıyo ya kıyamıyorum da. Dört dönüyorum etrafında daha iyi olsun diye. Böyle ilaç yemek falan. Şimdi uyuyayım diye sesleniyor. Geç kalınca ben anneme bi haller oluyo.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Belki ufacık bir an için gerçek olabilecek bir şeydi

Küçük küçük ayrıntılara takılıp büyük umut olabilecek sevgilerden vazgeçiyoruz. Hayat ne garip... 
Odun falan desemde kıyamam ben ona be. Şimdi biri var. Max'ten önce de ufaktan ilgilendiğim birileri olur kendisi. Neyse konuşuyoruz bi zamandır bu varlıkla. Hiç bir ilerleme yok. O kadar ağırdan alıyor ki deli ediyor beni! Tabii ki sevgilim değil, henüz. Uğraşıp duruyorum yok. Neredeyse 2 hafta oldu ve gelebildiğim en büyük ilerleme dün gece ben uyurken mesajla öpücük şeysi yapmasıydı. Kaplumbağa hızında ilerliyoruz. Yada ilerlemiyoruz. Belki de bana gerçekten arkadaşça yaklaşıyor. Bilmiyorum ama arkadaşça olmasını istemiyorum. Ve bu da aktif. Etiketlere çok takılmasa da muhtemelen şu kendine dokundurtmayan aktiflerden olacak ve biz sevgili olamayacağız. 
Bir aktifin kendine dokundurtmaması. Çok takıldığım bir konu. Ve bana çokta saçma geliyor. Neden insan kendine dokunulmasını istemez ki. Sanırım ben öyle hissetmediğim için anlamsız yada garip geliyor. Ama ben dokunmak isterim ya. 
Az önce benimki ile hafifçe tartışma noktasına geldiğimiz konuşmayı bitirdik. Evet o kendine dokundurtmayan biri. Bende dokunmak isteyen. Ona karşı birşeyler hissettiğimi bilmiyor tabii ki. Farkında bile olduğunu sanmıyorum. Sanırım bana hep arkadaşça yaklaşmıştı. Ve yine az önce vazgeçmem gerektiğini anladım. Çok saçma bir şeyden dolayı üstelik. Ne önemi var ki dimi? Ama öyle değil işte. Etiketlere takılan insanlar için dokunmak yada dokunmamak aktif yada pasif olduğunu belirliyor. Hisleri kaale alıyorlarmı bilmiyorum. Ne bilim herşeyi ile eşit olamayacağım bir ilişkiye başlayamazdım. Başta belki bu sorun olmazdı ama sonradan bütün bunlar büyüyor ve büyüyor en sonunda bitiriyor herşeyi. Baştan vaz geçmek daha kolay belki de.
Yarın Düzce merkeze gideceğiz. Okulun harç parası olan 573.5 Lirayı yatırmaya. Okul için resmen soyuluyoruz. Sabahın köründe kalkacağım. Annemin işlerini hallettikten sonra gideriz işte. Bu okulun bu bölümü için o para değermi bilmiyorum. Korkmuyor değilim işsiz kalmaktan ama sanırım bi yolunu bulurum. 

Aklım hala O'nda. Canım acıdı, ağlamakta istedim biraz. Hasta olmanın verdiği duygusallığı atlattım yani bunun sebebi tamamen farklı. Bu vazgeçtiğimden olsa gerek. Biliyorum şu şıpsevdi tarafımla yarına vazgeçebilirim bu acıdan. Ama bu kez istemiyorum vazgeçmek. Bu kez acı çekeceğim biraz. Sanırım bunu istiyorum...

6 Şubat 2011 Pazar

Yumurta nasıl pişirilir?

İlkokula gidiyorum o zamanlar. 2 yada 3. sınıftayım. Annem hasta oldu, ablamla bana kahvaltı hazırlayamıyor. Ablam hazırlayacak yumurtayı falan. Neden bilmem başına beni koyuyor. Ve ben yine hangi akla hizmet bilmiyorum ama yumurtanın içine bi ton karbonat döküyorum. Tek hatırladığım o yumurtayı yemedik. 

Bunun gibi yemek deneyimlerim çoktur. Mesela hani kabartma tozu falan arkasında tarifler olur. Onların birinde Birşey gördüm yapacağım. Küçük küçük peynirli pide gibi düşünün. Hamurunu falan hazırlıyorum. İçine peynirini koyuyorum. Davulda bir güzel pişiriyorum. Ve tuzsuz tuzsuz yiyorum onu. Çünkü annem yemiyor. Bir komşu gelmişti ilk o farketti zaten. Bi taneden sonra o da yememişti. Ayıp olmasın diye o ilkini bitirdi sanırsam.
Sonra ne olduğunu bilmediğim bir yemek deneyimim daha var. Yine evdeyim. Komşunun küçük kızı var yanımda. Küçük dediğim çokta fark yok aramızda. Neyse bulaşık temizlik falan tamam. Aklıma yemek yapmak geliyor Bu istek nerden doğduysa içime. Koyuyorum suyu ocağa. İçine yeşil fasülyeden bibere kadar aklınıza gelebilecek herşeyi atıyorum. Patates falanda doğruyorum. Herhalde annemin yaptığı Türlü yemeğinden esinlenmiştim. Bir güzel pişiriyorum onu. Sonra evdekilerin benimle dalga geçmesinden korkup bir güzel çöpe döküyorum. Yemeğin görüntüsünde bile hayır yoktu ki tadında olsun. Zaten herşey bi anda içine atılmazki tencerenin...

Bir makarna deneyimim var. Makarnayı kaynattıktan sonra suyunu süzmeyi unuttuğum. Bir pilavım var suyunu fazla katıp hamur gibi yaptığım. Farklı farklı kek denemelerim var beceremediğim. Ama hiç birinde yılmadım hala yemek yapıyorum ve elbet bir gün birini zehirleyeceğim...

Çöp poşeti ne işe yarar

-Saçlarımı sarcam.
+Gazeteyle mi??? (bu ben oluyorum)
-Yok. Çöp poşetine daha güzel oluyormuş.

Gayette ciddiydi bunu söylerken. Ciddi ciddi sarmış mıdır???

5 Şubat 2011 Cumartesi

Hadi Lezbiyenleri yoldan çevirelim

Role Playing Game. Rpg yani. Hp-rpg sitesinde sanırım lise 2'den beri varım ve saçma sapan bi ton karakter kurmuşumdur. Son olarak şuan 3 tane var. Normalde 2'den fazla almazdım. 3.'yü almamı sağlayan kişi Rpg sitesinden olup son zamanlarda imlamı düzeltmeme yardımcı olan kişidir.

Buna isim vermek zorda İKuzu diyebilirim. Msn'inde öyle yazıyor da. Neyse bu İKuzu lezbiyen olduğumu biliyor, ama sitede lezbiyen bir karakter şok etkisi yaratır diye henüz öyle birşey yapmadım. -Küçük küçük çocuklar var sitede yoksa hepsi eşcinsel olurdu ya.- İKuzu'nun eşi -bir diğer deyişle karısı :| - olacak bir karakter açtım. 

Bilmiyorum ama erkeklerdeki bu Lezbiyeni bir kez s*keriz yola gelir düşüncesine sinir oluyorum. Bazen bunun tavırlanında öyle olduğunu hissediyorum. Hani sex dışında daha çok duygusal yaklaşmak gibi. Bazı öğrenen öküzler zaten direk sexi öneriyorlar Ör. Bir kez bi yat erkekle baktın olmuyo devam edersin. Grup sex yap. İki kız bi erkek olsun sen kızla ilgilen erkek seninle... Beni denek olarak kullanabilirsin hiç sorun olmaz. Ben zaten pasif davrancam sana valla. Kız gibi olcam istediğini yapabilirsin. Ama hiç yatmamışsın ki bir erkekle nerden bileceksin belki normale döneceksin... vs vs vs. 

Sanki ben çok anormal bir hayat yaşıyorum. Kime göre normallesi yaşıyoruz ki? Belki anormal olan sizsiniz canım bana ne. Hele erkeklerin kendini beğenmiş halleri. Hep toplum bu hale getiriyor bunları. Önlerinde birşey var ya, dünyada her haltı yapmaya güçleri var onların. Bundan dolayı sinir oluyorum. Kendilerini bizden üstün sanmalarına. Bizi öğrenince bi s*kerim seni düzelirsin, bi daha vazgeçemezsin ayaklarına. Nefret ettiriyorlar kendilerinden zorla!!!

Bir erkekle olmak istesem zaten olurdum. Bunu o kalın kafalarının neresine sokamıyorlar bilmiyorum... 

Amazon kadınlar var ya. Hiç tanımadan yada görmeden ben onları çok sevdim çooook. (Zaten Zeyna'yı hep sevmişimdir :Pp)

Kaçmak

...olmaz, kaçmak kişiye özeldir -diş fırçası gibi- asla paylaşılmaz.

4 Şubat 2011 Cuma

Gizlilik şartlarını kabul ediyormusunuz?

Neden burda başkası gibi davrandığımı düşündüm de. Şimdi kendim olursam bir gün ailem beni bulur. Yada başkaları işte bu korku başkası olmaya zorluyor beni. Ne kadar saçma. Kendim olmak isterdim sonuçta. Herkes beni ben olarak bilsin. Hatta ailem de bilsin (sonu ufaktan ölüm olurdu)

İnsanları başkası olmaya zorlayan şey ne ki? Yine diğer insanlar. Hani herkes hayatı suçlar ya, hayatı böyle yapan yine insanlar değil mi? Hayatın bir suçu yok. Ya da karakterini eksik bulan insanlar mı başkası gibi davranmaya çalışır ki? Sonuçta kendinde olmayan birşey için çalışıyordur o insan. Zaten başımıza ne geliyorsa elimizdeki ile yetinmediğimiz için geliyor ya. İnsan olmanın en kötü tarafı bu, Doyumsuz varlıklarız.

Hele eşcinselseniz ve aileniz bilmiyorsa hayatınız tam bir gizlilik içinde yürür. Hayatında söz sahibi olabilecek insanlar en büyük sorunlarınızı bilmeden yaşarlar. Sizi  herkesten iyi tanıdığını düşünerek... Oysa hiç bir şey bilmiyorlardır.

Saçmalama aşamasındayım yine. Sonuç olarak Sırf kimse bilmesin diye gizli bir face, twitter ve blog üçlüsünü kurmak mı gerek illa. Sonra gizliden girersin sitelere. Çıktığın anda kayıtları temizlersin ki ardında iz bırakma. Hayatlarda böyle işte. O gizli kimliği kimse bilmediğinden dolayı yokluğunda etkilemiyor insanları...

Saçma salak bahaneler

Nasıl bir duygusal moddaysam, önce tüm bakuganlar ölecek diye, sonra da Drago ölecek diye ağlayan salak benim. Evet evet kesin salağım. Bi an önce iyileşmem lazım benim!

Ufak bir özetle yazılmamış olanlar

En son ben iyiydim dimi. Yok ya iyi falan değilim. Sabah bi kalktım ölüyorum resmen. Kolumu oynatacak halim yok. Veletler kahvaltıya giderken uyandırdılar. Üşümüşüm kalkıp Mutfağa geçtim. Bizim mutfak ile oturduğumuz oda aynı yer olunca. Sobanın oraya iki minder atıp yattım. Akşama kadar işte orda yattım ben. Çocuklar ses çıkardıkça bağırdım. Annem yemek yedirmeye çalıştıkça mızmızlandım. Sabahtan akşama kadar mübarek yarım saatte bir uyandım. O kadar çok ağrım vardı ki rahat rahat uyuyamıyordum bile. Zaman geçmek bilmedi. Bek ilaç almam için ısrar etti istemedim. Soba yanmadı doğru düzgün. Berbat ötesi bir gündü yani. Akşam ıhlamur falan içtim biraz ekmek kemirip annemin ilaçlarından birini aldım. Tüm ağrımı geçirende o oldu. Şimdi oldukça iyiyim. Işık'la konuştum biraz. Öyle geçti.

Şimdi bi max var. Bu max tatlı falan. Siteden. Bu hatunla konuşuyorduk bi süredir. Sevgili bile olabilirdik. Tabii benim, bunun için pasif olmayacağımı öğrendiği zamana kadar. O aktif ben ap. Çok saçma bir sebep belki ama başlamadan bitti işte. Sonuçta lezbiyeniz niye böyle etiketlerimiz var bizim? Yani sonuçta lezbiyenken neden illa aktif yada pasif olaylarına takılıyoruz ki. Sonuçta hepimiz istediğimizi yapıyoruz gerisi kişisel tercihtir. Neyse işte böyle saçma birşeyden dolayı başlamadan bitti. Şimdi şıpsevdi tarafım bir başkasını çoktan buldu bile. Neyse işte öyle.

Az önce birinin daha blogunu okudum. Bi arkadaşın sevgilisininmiş. Ocakta açmış. Hatun gayet iyi yazıyorda çok düzensiz tasarım açısından. Ama sevdim yani yazdıklarını. Okumamam en iyisi olacaktı gerçi. Çünkü böyle olaylarda ya karşılaştırmaya gidiyorum ya da farketmeden değiştiriyorum kendi tarzımı. Şiir yazarım ben mesela. Başkasının şiirlerini okumam ama. Kelimelerini çalmamak için. Belki de yapmam öyle birşey ama yine de dikkatli olmam lazım. Zira lise de Grafik okudum. Tasarım yaparken işin kolayına kaçıp başka tasarımları örnek alırdım kendime. Şimdi de korkuyorum ya onların da şiirlerini örnek alırsam diye. Blog yazmaya MeLLy'nin blogu ile başladım. Oldukça farklı yazıyorum ondan. Ben mübarek burayı günlük gibi kullanıyorum, o daha farklı. Neyse burda örnek alacağımı sanmıyorum kısaca.

14 şubat yaklaşıyor. Benim hala bir sevgilim yok. Böyle kendimi acayip ezik birşey hissediyorum bazen. Hani sevme kısmını beceremiyorum ya ondan sanırım. Aslında sevgilim olsa gayet sadık birşey olurum ben. Hayatımda biri varken başka kişilere ilgi göstermem çünkü. Ama yokken sevgi nedir bilmiyorum. Acayip şıpsevdiyim. Bu konuda çığır bile açabilirim. Özlem'i hala unutmuş değilim ama hatun benle konuşmuyor ki hala kontörü yok. Onda kontör olmayınca bende uzaklaşıyorum tabii. Yurda dönünce ne yapıp edip konuşmam lazım onla. Konuşmaktan da fazla tavlamam lazım. Biliyorum sevglim bana yakınken acayip sıkıyor beni ama olsun.

Annem bana telefon almış. Notlarım çok iyi ya. Bir de konu teknoloji ise benim elimde çabuk bozuluyor. Bir ton telefon geçmiştir elimden hepsi şuan bozuk. Ablam 3 yıl önce almıştı bana bitane o duruyor hala. Ayda bir filmini değiştiriyorum ama olsun yine de iyi dayandı. Annemde bunu son telefon bozulma olayımda evkura başvurmuş dün geldi. Şaşırdım ama. Söylemedi de bana gelene kadar. Neyse sonuç olarak bir telefonum var. Ankaraya dönünce bu benim internet hattını ona takıp akşama kadar internette olacağım. Çok kötüyüm biliyorum ama net'i seviyorum işte n'parsın.
Aklımda birikmiş her bir olay kırıntısını yazacağım bugün sanırım. Evren diye bi hatun var. Bu hatun benim numaramı bulmuş bi yerden. Önce dedi siteden tanıştık. Sonra zamanlama hatası yapınca kabul etti bi arkadaşı benden bahsetmiş çok güzel kız diye. Bu da numaramı çalmış. Görünürde öyleydi yani. Bi kaç gün önce konuşmaya başladık bunla. Msn falan derken cam açtırdım buna. Resmini de çektim camdan. Çünkü bu Evren ile Meleğin eski sevgilisi Evren çok benziyorlar. Muhtemelen aynı kişilerdir diye şüpheleniyorduk. Neyse resimleri Melek'e attım. Onunkiymiş kız. O gece Evren itiraf etti numaramı aldığı kişinin haberi varmış ama söylemeyeceğine dair söz vermiş. Melek araştırdı dün, dedi senin eski sevgilin -M- vermiş numarayı. Sevgilin varmı yokmu diye öğrenmek içinmiş diye. Nasıl sinirlendim ama -M-'e mesaj falan attım. Bi ton kızdım fırça attım. Ama o diyor ben kimseye numaranı vermedim diye. Sonradan pişman oldum tabii sakinleşip öyle yazmam gerekirdi ama artık yapacak birşey yok. Hala hangisi gerçeği söylüyor bilemiyorum.

Ben ölümden çok korkuyorum. Yanlız uyumaktan da. İyice paranoya oldum biliyorum ama gece yanlız kalınca aklıma sadece ölüm geliyor. Defne'nin olayı kötü etkiledi beni. Bir çözüm bulmam lazım en acilinden.

Yazacağım şeyleri unutmamış olsam daha çok yazabilirdim ama yoruldum da zaten. Beynim yerinden fırlayacakmış gibi hissetmesem bir iki saat daha kalabilirdim. Bu arada burnum çeşme gibi oldu resmen. Sil sil kızarttım ama hala akıyor. Allah'a şükür başka bi yerimde başka bir ağrım yok. Böyle büyük konuştum gene umarım sabahta böyle ağrısız kalkarım. Hadi iyi geceler...

2 Şubat 2011 Çarşamba

Elbet olacak bu 'son'

Bazı insanlar vardır, ölümsüzmüş gibi gelir insanlara...

Defne Joy Foster ölmüş. Garip. Hatunu çok tanımam zaten. Sihirli annemde izlerdim falan. Az önce televizyonda gördüm haberi. Çok garip ya. Ölüm yani. Bir anda geliyor ve bitiriyor herşeyi. Onca emek onca çalışma boşuna yani. Kazandıklarının hiç bir önemi yok. Kaybettiklerinin hiç bir önemi yok. Çünkü o hikaye bitti bir kere. Bir kaç yıl daha hatırlanacaksın belki. Ve sonra ailen dışında kimse seni özlemeyecek. Gün gelecek ailende gidecek. Ben ölümden çok korkuyorum. Onca günahım varken hesap verme korkusu çok kötü. He birde eşyalarımın bulunmasından korkuyorum. Bilgisayarım hele. Ele geçirilirse tüm sırlar ortalıkta. Fotoğraflar bilgiler yazılar. Msn kayıtları! Ölüm çok kötü birşey. Olabilecek en kötü şey hatta. Sevdiklerimden sonra ölmeye dayanamazdım ben herhalde. Onlardan önce ölmek isterdim. Ya da hiç kimse ölmesin. Biz sonsuza kadar mutlu mesut yaşayalım...


Hastalık geçti sayılır. Ihlamur falan işe mi yaradı ne. Azıcık bi boğazım ağrıyor. Bu veletler varya döverim ben bunları. Çok yaramazlar lan. Uyutmuyorlar. Ben hastayım olum bi rahat bırakın lan. Akşama kadar uyumaya çalışıyorum. Çalışıyorum çünkü uyutmuyor onlar. Zaten dengem şaşmış sabaha kadar oturan biriyim. Bırakın uyuyayım ama yok. Hele dün kaçmış bunlar ben uyurken. Pencereden hemde. Annem kapıyı kilitleyip gidiyor belki ben dışarı çıkarım diye anahtarı da camın önüne bırakıyor. Bizim Zeki çocuklar işte o camdan kaçıyorlar. Anahtar hala kayıp. Yedek anahtarla açtık kapıyı. Uyandığımda annem gelmiş çocukları toplamaya çalışıyordu. Biri kaymaya gitmiş. Diğeri Allah'tan amcamlarda bilgisayara çökmüş. Benimkinde şifre olduğundan açamıyorlar. O kaymaya giden eve bi geldi donuyor çocuk. Oh iyi olmuş kaçmasaymış o da... Az önce kendim saldım sokağa. Annem yine yok. Çocuk hala gelmedi 2 saat oldu. Neyse ya İyidir iyi. 

Şimdi evde Küükpaşa ile çizgi film izliyoruz. Red kit var. Sabahta küçük bir cadı filmi izlemiştim. Çizgi film yani. Bütün cadılar elbise ile mi gösterilmek zorunda. Birde hatun süpürgeye binince altı görünüyor. Çizgi filmleri çok seviyorum ben. Ama mantık olmalı çizimleri saçma olmamalı birde. Ben10 seviyorum mesela. Yada Tom ve jerry ama eski çizimleri tabii. Scobby Doo en sevdiğim zaten. Bu aralar bulamıyorum orası ayrı. Neyse Küçükpaşaya ders çalıştırmam lazım sanırım...