27 Aralık 2012 Perşembe

Hiiiiiç

Ödevlere boğulmuş bir insan evladı var karşınızda. Öğretmenler final haftasına gireceğimiz şu günlerde son dakika ödevleri yıkmakla meşguller. Kendimi o kadar boğulmuş hissediyorum ki anlatamam. Bütün bunların üstüne bir portakal soyanım bile yok.

Yarın gece İstanbul'a gidiyorum yılbaşı için. Ya da aslında bilmiyorum ne için gidiyorum işte. Otobüslerde kafam bir milyon olacak yani yine. Şuan tek yapmak istediğim şey uyumak yani şu yazıyı yazmamak için gösterdiğim o direnç paha biçilemez ya. Böyle gömülüp yastığıma bir kaç saat uyumak istiyorum.

Fısıltı serisinin son kitabını okudum az önce çok sıkıldım ya biraz basitlik vardı içinde ondan belki de. Bir de oradaki bir kıza epey üzüldüm. Kimse onu anlamıyor falan yazık ya.

İstanbul'a pek sevgili bilgisayarımı götürmek gibi bir niyetim yok. Ayrılacağım için çok üzülüyorum ama napim şimdi bir kaç gün için götürmeye değmez. Bu da demek oluyor ki site ya da blog yok. Ya da en kısa yoldan hayat yok işte. 

Kurt beni -tabii anneden izin alabilirse- bir ara Bigudi'ydi sanırım isminden emin değilim ama öyle bir Lezbiyen barına götüreceğini söyledi. Şimdi baktım da Türkiye'de sadece lezbiyenler için bir tek burası varmış. Barlarla aramın mükemmel olduğunu söyleyemeyiz ama yine de görmeyi istiyorum sonuçta sadece bizim olduğumuz tek yermiş.

Bu yazının oldukça kısa olmasının sebebinin yatakta oldukça mayışmış olmam ile hiç bir alakası yoktur(!)


22 Aralık 2012 Cumartesi

Amacın ne?

Bugün yazacağım şey okulda ki gereksiz dersler. Blogumun amacı zaten bütün gereksiz ayrıntılara değinip işe yarar bir şey yazmamak. Benim hayattaki amacımın da bu olduğunu düşünmüyor değilim bazen. 

Şunu yazayım derse döneceğim. Bir film izledim I Can`t Think Straight diye çok hoştu yahu. İnternet alemine düşmüş bütün lezbiyen filmlerini topladığımdan geniş bir koleksiyonum var. Millet mesela pul koleksiyonum var diye evine kız atmaya çalışsa ben CD dükkanı gibi olan film arşivimi sererim önlerine. Bence benimki daha cazip yani. Neyse bu filmimizde güzel yani içeriğini anlatmayacağım lakin kesinlikle izlenmeli bence. Bir de Sheetal Sheth meselesi var yani filmde. Bunun baş rolünde olan kişiler The World Unseen diye bir filmde oynamıştı. Üstte adı geçen daha güzel tabii ama diğerinin de farklı tarafları da var. İki filmde izlenmeli deyip bırakayım ben. 

Derse döneyim. Vizelerden sonra okuldan derslerden o kadar soğudum ki bunu anlatmam mümkün değil. Okula gitmek istemiyorum. Dönem bitsin artık. Ve bu dönem en zor ders var ve zerre kadar umursamıyorum. Biliyorum yapmazsam dersten geçemem biliyorum hoca fena kızacak -ki kendisini çok severim- ama istemiyorum işte. Öyle ki derse her girdiğimde ben yapmayacağım diye hocaya söylenmek istiyorum. O da beni bırakacağından galiba bir çeşit anlaşmış oluruz. Öyle işte. Öyle gıcık öyle boş bir şey ki yarın tüm günümü bu saçmalık için harcamak istemiyorum. Sadece uyumak ya da film izlemek istiyorum. Ders dışında her şeyi yapmak yani bunun adı.

Bolu'yu özledim. Gidip Ece ile takılmayı mesela. Öyle amaçsızca gülmeyi. Amaçsız dediysek boş yere değil. Sebepsiz mutluluğu özledim. Ve ben burada ne arıyorum ne işim var demeden vakit geçirmeyi. Dünyayı unutmak öyle bir şey işte. Hani hep amerikan dizilerinde falan mutlu aile vardır ya işte o Ece'de var. Birbirlerine bağlılıkları ve bir şey saklamamaları hoşuma gidiyor en çok. Pek çok şeyi konuşabiliyorlar. Benim ailem hiç eve geç geldim diye merak etmedi. Gerçi ben hiç ailemle bu kadar uzun süre bir arada kalmadım. Annem hariç tabii. Sonra hiç gerçekten konuşmadım onlarla, neyim olduğunu hiç bilmediler. İşte bu yüzden ailesiyle gerçekten yakın olan insanları hep kıskanmışımdır...

Geçen yazıdaki şarkının anlamını okudum ve neden sevdiğimi anladım I wanna kiss a girl diyor şarkıda. Beni çeken tarafın bu olduğuna inanmak istiyorum zira söyleyen de bir kız olunca.

Etrafımı dört bir yandan ayrılık haberleri sarmaya başladı. Sanki millet ayrılmak için gün bekliyormuş ya da bana söylemek için. Bir şok daha var ki sevgili olma evresini uzattıkça sakıza benzetmiş bir arkadaşım. Henüz bana bir şey söylemedi bakalım inşallah -yakın- arkadaş olduğumuz gerçeği aklına gelebilirse söyler diye bekliyorum.

Şuan bunu dinliyorum. Nereden kim doladı bilmiyorum da aman neyse dinliyorum işte az sonra sıkılıp Pembe Mezarlığa geri döneceğim. Nedense o şarkının altında başka anlamlar aramayı seviyorum.

Abim başını ellerinin arasına aldığında ne demek istediğimi anlarsın demişti uzun zaman önce bugün pek iyi bir şekilde anladım onu. İçimde yaşayan otu çıkarabilirsem bu ders durumunu düzeltmeyi planlıyorum.

Kurt yılbaşı için İstanbul'a gel dedi. Ne yaparım bilmiyorum. Şimdiye kadar hiç bir yılbaşını dışarıda geçirmeyen biri olarak bu garip geliyor şimdi. Dışarısı derken ev ve yurt dışındaki her yer. Belki giderim belki gitmem bilmiyorum.

Tekrar düşündüm de benim buraya yazmadaki amacım başka kimseye anlatamadıklarımı anlatmak. Söyleyemediğim her şeyi söylemek...

Bu arada artık hazırım bence...

16 Aralık 2012 Pazar

Portakal

"More than friends, less than lovers." This status between us hurts me so much,
Because ı want be your everything...

Şu yandaki fotoğrafın üzerindeki yazı bu. Çok hoşuma gitti öyle yazıyorum sadece. Güzel yani anlamı...

Ders çalışacağım zaman kaçıp giden o istek oyun oynarken aniden geriye dönüyor. Uzun uzun yazı yazmak istiyorum şimdi de. Amacım dersten kaçmak(!) falan değil yanlış anlaşılma olmasın.

Oda arkadaşım var bir tane bu yıl geldi. Bir ara isim versem iyi olacak. Neyse odadaki en yakın arkadaşım oldu hatun. Bu sabah bir kalktım yastığımın kenarında haftalardır istediğim ancak yurda gelmeyen çikolatalardan ismimin baş harfini yapmış bırakmış. Hiç böyle bir sabaha mutlu uyandığımı hatırlamıyorum ya. Dahası hiç kimsenin benim için böyle bir şey yaptığını hatırlamıyorum. Bazen geliyorum yastığımda şıpsevdi kağıtları* oluyor. Ya kız heteroseksüel dahası sevgilisi de var o yönde kesinlikle bir beklentim olduğundan değil ama insana düşünüldüğünü ve değerli olduğunu bu şekilde hissettirmesini çok seviyorum. O beni henüz bilmiyor. Bilmeli mi gerçekten karar veremiyorum buna. Belki sadece ben olduğum için arkadaşım kalmaya devam eder belki kabullenir belki kabullenmez. Geçenlerde film izlerken beraber iki kızın öpüşmesini çok itici bulmuştu sağolsun. İşte kararsız kalmamı sağlayan bu tepkisi yoksa söylerdim yani. Bilemiyorum işte ya.

*Şıpsevdi kağıtları, şıpsevdi sakızından çıkan içinde aşk'a dair bir şeyler yazan benim her birini toplayıp biriktirdiğim kağıtlar. Onlarla ne yapacağımı şimdilik bilmiyorum. Teee uzun zaman önce bir kararım vardı onlarla birine bir şey hazırlayacaktım ama sonra ayrılınca olmadı. Ben hala biriktirmeye devam ediyorum ama. Çevremdekiler de biriktirdiğimi bildiklerinden getiriyorlar bana. Kantindeki sakızların çoğunu ben alıyorum zaten. Sakız bile sevmem lan ben.

Portakal soyamadığımdan bahsetmiş miydim? Neden bilmiyorum yapamıyorum işte. Şu yukarıda bahsettiğim arkadaş portakalları benim yerime soyduğu için biraz daha seviyorum onu. Gelmesini bekleyeyim ben en iyisi portakal için. İşte evleneceğim insan da bana portakal soymalı.

Filmlere yeniden sardığımı söylemeliyim sanırım. The Help'i izlemiştim yakın zamanda sırf Emma Stone var diyeydi o da. Çok güzeldi ama yine de film, beğendim yani. Genelde o tarz filmler izlemem. Fantastik ve komedi ikileminin dışına her zaman çıkmam. Bir de Love and other drugs diye bir şey var ki onu izleyeli biraz oldu. Onu da Anne Hathaway için izlemiştim. Ona hayran oluşum da Batman'ın son filminden gelir. İşte böyle garip bir zincirin içindeyim.

Biri var şu ara. Aslında epey zamandır tanıyorum da -İstanbul ziyaretlerimden birinde tanışmıştık- şu ara anlatmamı gerektirecek şeyler yapıyor. Mesela Cuma günü gayet normal konuşurkene "benimle evlenir misin" dedi. Bu kadar düzgün değildi harfler ama ben azıcık düzelttim. "hı?" dedim "okumadın say" dedi. Konuyu orada kapatıp normal şeylere döndük yine. Bugün tekrar yazdı "aşkım" diye. Görmedim ben önce bu da bir şey demeyince kızdım zannetmiş şaka falan yazmış. Durumu açıkladım o zaman tekrar "benimle evlenir misin" diye sordu. Bilmiyorum dedim. Oradan birazcık konuştuk. En son evlenmeden önce tanısaydık iyice falan dedim. Peki demiş. Şimdi biraz garip oldu son durum ne olacak bende bilmiyorum. Sadece not tutmak istedim bu konuyu da.

Son olarak şu şarkıyı ekleyip gidiyorum neden bahsettiğine dair hiç bir fikrim yok ama hoşuma gidiyor.

7 Aralık 2012 Cuma

Mesele bu değil

Her şeye rağmen buradasın ya binlerce teşekkür bile az senin için...

Ve kalbimden her şeyi alıp götüren kelimeyi gördüğümde anladım ki bitmesi için sadece bahane arıyordum ve buldum. Elveda...

Hani bilmezsin ya tam olarak nereye kime ait olduğunu işte öyle karışıklık var. İyiyim gerçekten iyiyim ama bazen öyle bir an geliyor ki ne yapıyorum ben burada diyorum. Hani arkadaşları olur insanın ya da sevdikleri bir yere bağlarlar insanı, biraz kendilerinin yaparlar. Aidiyet duygusu işte bazen kaybediyorum onu. Liseden beri hiç bir eve ait hissetmedim zaten kendimi ama şimdi aynı şey sevdiklerim için olması garip yapıyor. Onlara da ait olamayacaksam ne yapacağım ki diye düşünüyorum. O duygu olmadan o an kayboluyorum. Ben bir kayıp mıyım yani insanlar için tamamen hayal kırıklığı olan bir insan mıyım acaba? Ya da ne oldu da evimden sonra şimdi kendimi kaybediyorum.

Bütün şarkıların aşk için yazılmış gibi durması ne kadar kötü bir durum. Sözleri nereye çeksen oraya gider tabii ama herkes ilk olarak ya aşka çeker ya da sekse. Ben ikisi de olmadan üçüncü bir anlam istiyorum.

Taht oyunlarının yeni kitabı çıkmış "Kargaların Ziyafeti" almam ile bitmesi bir oldu zaten. Hani iyiler de kötüler de öyle karakterlerini kaybetti ki acaba ne olacak şimdi diye endişe etmeden duramıyorum. Bir sonraki kitabı da bir o kadar merakla bekliyorum. Açlık oyunları kadar iyi ama çok daha karışık bir seri bu yine de adamdaki hafıza çok iyi yani ben karakterleri okuduktan sonra unutuyorum o bir sürü karaktere ayrı ayrı can vermiş. Çevirmene de iki çift lafım vardı ama bilemedim. Jon Kar nedir ya? Jon Snow iken daha çekici bir isimdi o. Bazı şeyler Türkçe'ye çevrilmemeli.

Kek yer misiniz? Oda arkadaşlarımdan biri getirmiş -nereden tam olarak şe edemiyorum ama- aç olunca çok iyi gidiyor. Tok olduğum vakit anlıyorum ki aynı benim yaptığım kekler gibi. Kendi keklerimi anlatmaya gerek duymuyorum malum annem dışında kimse yemiyor. Yiyenlerin ikinci kez bizim eve gelmek isteyeceklerini zannetmiyorum. Anneme bir ara sormalıyım bizim misafir durumu ne alemde diye. Kendi evim olsun var ya tatlı dükkanı açacak kadar iyi yapmayı öğreneceğim hepsini. Ya da en azından insanları zehirlemeyecek kadar öğrensem yeter...

6 Aralık 2012 Perşembe

Çift Venüs

Herkesin bir başka baktığı "Pembe mezarlık"tan ben başka anlamlar çıkarıyorsam sanırım bende sorun var yani. 

Havanın soğuduğu şu günlerde her defasında bu son yaz gelene kadar çıkmayacağım bir daha diyorum iki gün geçmeden Efsun yine sokaklarda. Nereye kim tarafından sürükleniyorum bilemiyorum. İki dakika güneş yüzü görsem bir kaç dua okuyacağım. Güneşte güneş olsa gerçi ısıtmıyor ama ben varlığı ile idare ediyorum. Erkeklerin nefes alsa yeter felsefesi gibi, görünsün yeter.

Yine öyle sürüklendiğim günlerden birinde aklımda kalmış bir olay var ki kendisi pek sevip kazıklarına doyamadığımız ankarayda geçmekte. Her zamanki gibi pasom olmadığı için aldığım tam kartımla arkadaşımı beklerkene bir kız geçti, kartı makineye soktu. Makine bir kaç cızırtı çıkardı zaman gelip geçerken başka bir şey olmadı. Dikkatimi çektiğinden izliyordum bende sonra kız iki eliyle makineyi tuttu şöyle bir salladı anında kart geri geldi ve yol açıldı. Bundan çıkarılacak bir ders yok sadece aklımda kaldı işte.

Bir başka şey ise sınıfa getirilen hayat tecrübesi olan(!) artık mezun olup defolamamış kişileri sınıfa getiriyorlar. Öyle ya da böyle etraf onlarla dolu. Adım attığın derste karşına çıkmaları insanı çıldırtıyor. Bu adamlar mezun olmuş ama öğrenci olmayı unutmuş kişiler, ders anlatmaları gereken yerde sadece şöyle böyle gevelenip duruyorlar. Bir de sanırım onlar öğretmen olmadığı için saygı, sevgi, sessiz kalma gibi şeyleri yerine getiremiyorum. Çekinmesem çık git diyeceğim her birine de... Sanırım hocalar kendi çapında "bakın bunlarda gitti sizde defolun gidin artık" diyorlar...

Odamda yabancı bir kız var. Kıza Türkçe'nin en zor kelimelerini öğretmekle meşgulüz. Biz öğretmezsek bile kendi aramızda konuşurken dalıyor araya ve bu ne diye soruyor. Gel de açıkla şimdi "Yatta zıbar"ı. Oda arkadaşım kendini aştı bir ara deyimleri öğretmeye çalışıyordu. Her dil bizimki gibi olmayacağından ortaya garip garip anlamlar çıkmaya başlıyordu. En son "Ne bu la"nın farklı versiyonlarını öğrettik. Kızın geleceğinden bazen endişe duyuyorum zira dün "Kazık fiyat"ları öğrendi ve bunu herhangi bir yerde kullanmayı denemesi acayip endişe verici. Türkçe nereye çeksen oraya giden bir dil. Bunlar basit olanlar, olmayanları artık İleri Türkçe onlar diye geçiştiriyorum. Az daha öğrensin bakalım neler olacak.


Şu fotoğrafta ki şeyi ise sırtıma dövme olaraktan yaptırmak istiyorum. Ya da farklı versiyonlarını, eski çizimlerimin birinden çaldığım bir şey kendileri. Bir kaç çizim daha yapmayı deneyeceğim ona benzer. Daha farklı bir versiyonunu bulursam onu da yapabilirim yani. Sırtım dediğim kısımda ensenin az biraz altı. Neysem araştırmaya devam... 


Şimdi baktım da bu çok basit duruyor ya. Ama ne yapim ki anca yeni halini çizebildim zira ben dengesiz bunun orjinalini kaybetmişim.

2 Aralık 2012 Pazar

Zamansız

Her şeyin başlangıcı olabildiği gibi hiç bir açıklama olmadan bitirme hakkına da sahipti. Hiç bir şey söylemeden gitme hakkına da tabii. Hiç hissetmediğim huzuru bulmak için şans verebiliyordu da. Anlamadım onu hiç bir zaman tam olarak, ne yapacağını önceden kestiremediklerimden o. Hadi gidiyoruz deyip ben o gün maça da götüren, mangal yapmaya da götüren o. O okuldan sonra tekrar göremeyeceklerimden. Ve yine o kaybetmekten daha şimdiden korktuğum biri... İnsanın karşısına kaç kez böyle bir arkadaş çıkar bilmiyorum.

Aslında iyiyim şu ara. Yani iyi olmalıyım düşünmeden birazda dengesizce yaptığım hareketlerimin sonucunu biraz ağır "ödeyeceğim" Hani uzun zaman bir şeyi istersin ve sonunda sahip olursun ya bu da onlardan biri. Şimdi elimde ve benimle ama ben ona sahip olmak için katlandıklarım ve katlanacaklarımı düşünüyorum. Haftaya annemi görebilseydim iyi olabilirdi.

Yeğenim oldu yine. O kadar çok bebek var ki sülalede, çoğalmak bizim aile için basit bir şey. Geçmişte savaşı bizimkiler besledi deseler şu anki duruma bakarak kesinlikle inanırdım. Gerçi bizimkilerden hiç senin büyük büyük .... savaştaydı diye bir şey söylediklerini duymadım. Savaşa giden vardıysa bile bizimkiler kişisel mevzularını daha önemli buluyor. Ailenin bütün iç meselelerini defalarca dinlemişken hepsinin gördüğü ve o yıllarda yaşadığı darbeler hakkında tek kelime duymadım ben. Darbeleri burada üniversitede öğrendim desem kesinlikle bu yalan olmaz yani. Ailecek sanırım savaşa böyle tepki veriyor da olabiliriz. Konuşmazsak yoktur.

Aslında ben sadece yeğenim ve geri kalan bebeklerden bahsedecektim bugün. Bu yeni doğan o kadar tatlı bir şey ki. Yerim ben onu ya. Daha 2 aylık ve şimdiden çok güzel bir bebek yani. Onun abisi de öyle tatlıydı. O abim ve yengemden gelen genetik bir şeyler var. Yoksa böyle tatlı çocuklar bilemiyorum yani. Benim çocuğum öyle olmaz bence yani. Bebeklik resmimi gördüm ben çok çirkin bir şeymişim ve yıllar kesinlikle bunu değiştirmiş değil. Hala çok çirkinim. Yani haklı sebeplerle kendi çocuğumun tatlı olmasını bekleyemem. Yine de kargaya yavrusu kuzgun görünür derler ama bakalım.

Ablam var ya hani benim. Öyle düşündükçe derinlere daldığım birazcık. Öyle uzun yazmayacağım sadece onu çok seviyorum, bunu diyecektim.

Damla'nın doğum günü geldi ve geçti istediğim gibi bir kutlama yapamadım zira ailesi geldi onu aldı götürdü ve sevgilisi ile de boş yere tartışmış oldum. Vakti geçtikten sonrada sinemaya götürdüm işte ne kadar mutlu oldu bilmiyorum. Keşke zamanında yapabilseydim tüm bunları o zaman daha iyi olabilirdi yani.

Abim okul bittiği zaman bana bilgisayar alacağını söylüyor. Bu sözü teee yıllar önce vermişti ben bile unutmuşum yani o kadar eski bir söz. Geçen söyledi hatırlıyorsun değil mi diye, hatırlayabilmek için düşünmem gerekti. Okul bitmese de yani uzayanları da sayarsak hala alır mı acaba bana bilgisayar. Daha da önemlisi benim yaşlı bilgisayarım uzatmalarını oynuyor o dayanabilir mi acaba?

Hayat bazen neyi istediğimden emin olamadığım kadar karmaşık geliyor. Öyle ki ne yaptığımı ve nerede olduğumu anlamıyorum. Ve bir şeyleri ne için yaptığımı...

21 Kasım 2012 Çarşamba

Aşk vardır

Bugün yazmak değilde sadece paylaşmak istedim bir yerlerde hala aşk vardır diyerek.
Bu arada kaşarlı ve domatesli tostu denemelisiniz ama önce domatesin kabuğunu soyun.
Bir de bugün acayip makarna yemek istedim, annemin yaptığından...







Hey selam uzun uzun yazmadım. Şimdi yazar mıyım bilmiyorum. Bazı şeyler oldu henüz anlatamayacağım maalesef. Önümüzdeki hafta İstanbul'a gidiyorum. Bir hafta kadar orada kalacağım...

Onun dışında arkadaşımın bebeğini gördüm. Dünyada öyle tatlı bebek elbet vardır ama yok diyecektim. Neysem çok tatlıydı ya. İnsan onları gördükçe çocuk yapası geliyor.

Yazacaklarım bunlar değil ama her yönden kısıtlı olmak insanı inanılmaz bir sıkıntıya sokuyor. Daha dün sevindiğim M.U maçını kazanmamız şimdi uzak bir şey gibi duruyor. Az önce içimdeki bütün umudu alan bir şey oldu.

7 Kasım 2012 Çarşamba

En zoru da ne biliyormusun? Sana hala çok ihtiyacım var ve kabullenemiyorum. Uzak kalmaya dayanamıyorum ve konuşmuyor oluşumuz her şeyin kilit noktası...

Hayat dengesiz. Bütün günü mutlu geçirdikten sonra akşam bütün ruh halini darmadağan edecek bir fotoğraf yetiyor. Onca zaman dayanırsın her şeye. Onu hatırlatanlara katlanır ve tutarsın kendini ama yetmiyor işte. Ne kadar durursan dur sonunda mutlaka ağlatacak bir yol bulunuyor. Her vazgeçtim dediğimden sonra yine burdayım taaa en başında, bitti dediğimiz yerde hala ona ağlıyorum. Bu kadar zaman yetmez mi birini unutmaya? Hiç mi aklına gelmiyorum? İnsan hiç düşünmez mi? Hiç denemez mi? Gerçekten sevmedimi diye binlerce kez soruyorum kendime, yeniden.

Onu gördüğüm bir rüyadan uyanıp iyi olduğunu bilmek istiyorum bazen. Bazen sadece sesini duymak. Sapık gibi dinlemek istiyorum o konuşurken. Bilmek istiyorum işte bir şeyleri, öylesine bilmek istiyorum.

30 Ekim 2012 Salı

Gece Ve Pembe

Bütün kötü olayların içinde, herşeye rağmen mutlu hissedebiliyorsanız bu her şeye değer.

Saat 3 otobüsümle eve gidişimize dair tek bir anı canlandıramadım gözümde. Şuraya bir kaç kelimede ordan yazayım istemiştim, yazık oldu. Gittiğim geceyi ve ertesi günü de hatırlamıyorum aslında. Ne içtim acaba diye merak ediyordum ki unuttuğum bir şeyi farkettim şimdi; Bunamaya başladım.

Benim pislik, seçmece hediye gelen, iyi diye güvendiğim, rottweiler diye gurur duyduğum, kara gözlerine kurban olduğum ayı yavrusu adi hayvan Ares her yemeğini verdiğimde bana hırıl hırıl hırladı. Pis nankör. Doya doya sevemedim bile iti. Hele kurban bayramında etini de yemedi önüne verdiğimiz her şeyi sakladı, inek sağmaya bile gidemez oldum. Bu işime gelmedi değil hani üşeniyordum ama yine de yapıyordum işimi güzel güzel. Bağlı olduğu halde öyle korkak korkak geçtim hep yanından. Bu yalaka köpek daha önce bir kaç tanecik zincir kırdığından korktum yani. Ne kadar benim olsa it önüne yemek yok annem dışında kimseyi tanımıyor. Hele bir keresinde kabak aldı ya! O kabağı haklı olarak yiyemedide çürüyene kadar hiç bir yere geçememiştim.

Bu bayram hepiciğinden farklı olacak diye umut ediyordum. Ben ödevlerimi yapmak için odama kaçacaktım böylece kalabalık ailenin yaramaz veletlerinden kurtulacaktım falandı filandı. Sonra öğrendim ki bayrama sadece abim ve ablam geleceklermiş. En büyüklerinden yani. Öyle iki kardeş sadece yani az geldi dedim birşeycik olmaz. Neticede toplasan 6 yeğen sadece 4'ü küçük. Geri kalan ve bayrama gelmek isteyen ablacığım ve abiciklerimi gizli gizli gelişlerini iptal ettim. Boş masraf dedim gelmeyin dedim. En büyük ablamı da ikna ederdim de son dakika golü attı o. Neysem.

Arefe günü abim geldi ilk köye. Gecenin bir vakti, birine kızıp gelmiş. Zaten birileri birilerine kızınca kabak hep bize patlıyor. Neymiş eve yakınmış, motoru varmış o kadar yakın olupta gelmemesi ayıp olurmuş. Hangi hain kardeş yaptı bunu bilmiyorum ama yapmış işte biri. O gece geldi. Sabahta beni alıp dükkanına götürdü. Bayramın 1. gününü böylece zehir eder gibi oldu eksik olmasın. Gerçi hakkını yemeyim iyi geçen anlarda olmadı değil. Yine de buz gibi havada ıslak ıslak marul paketledim. Paşam bayramda bulunmuyor diye gidip 40 kasa kadarcık marul almış. Onu paketleyip dolaba tıkmamız gerekiyordu, bir kaç gün fazla dayansın diye. Arada müşteriler geldi-gitti. Sonra ilk defa çiğ köfte sardım lan dürüm yaptım yani. Ama bence adam benden memmun olmamıştır zira abim yoktu o ara ve bilmeyince kötü oluyor malzemeden epey kısmışım ben. Abim gelip bir tane de o yaptı, benimki onun yanında bildiğin kürdan gibi kalırdı.

İşte ilk olmayan hele son hiç olmayacak olan berbat bayramlarıma bir gün daha böyle eklendi. Bütün günü marullar ve elimde paspasla amele gibi geçirdim. Yok yok ameleleri küçümsemiyorum ama kendimde durmuyor yani o paspas, yakışmıyor bir kere. Hele de etrafta tek kız yokken bütün gün ziyan oldu yani. Sonra bu kızların olmayışına dua edeceğimi bilemezdim tabii. Annem sabah motorla gideceğiz üşümeyelim diye bize atkılar vermişti. Abim kendininki olan maviyi kim bilir nereye tıktı ama annem benim pembeyi azimle yanıma verdi. Orda hava buz gibi, tüm gün sırılsıklam olmuştum zaten. Motora bineceğimiz vakit karanlıktı bende o pembe atkımı doladım her tarafıma. Sonunda mumyaya benzediğimi düşünüyordum. Geceye bir kez daha şükrettim ve pembe atkımla kimsecikler beni görmedi(!)... Pembe gecede başka sırlarda vardı tabii...

İki gün için bir kedim olmuştu. Evin önünde gördüğüm o güzel yaratık kuzeniminmiş annemi ikna ettim bize aldım, sevdim, besledim, beraber uyuduk. Ve annem çocukların elinden düşmüyor diye bayramın 2. günü kedime tekmeyi bastı. Zaten bir isim bile koymamıştım ama güzeldi terbiyesiz. Hem ben biliyorum annemi sevmiyor kedileri. Ne kadar zıttız...

Bayramın geri kalan kısımlarını yazmak istemiyorum. Mümkünse hepsini silip atayım. Sadece 4 tane çocuk ancak bu kadar canavar olabilirdi!

Dur son bir not daha ekleyim. Annem ehliyet kursuna yazıl dedi! Evet beni mutlu eden asıl olay buydu. Aynı şeyi ablamda destekledi. Acayip mutluyum ulan benimde ehliyetim olabilir yani. Ama çok umut etmeyim şimdi önce kayıt olana kadar bekleyim...

14 Ekim 2012 Pazar

Geçmişin izleri hep kalır oldukları yerde

Hayat olmadık zamanlarda geçmişi karşınıza çıkarır ki canınızı sıkabilsin.

Dün sabah siteden tanıştığım bir arkadaşın evine gittim. Aklına fesat şeyler gelmesin kahvaltıya sadece. Annesi falan da vardı yani. Güzeldi her şey. -Bunu anlatıyorum ki konuyu sonra başka yerlere bağlayabileyim.- (Bu arada ikinci bir not düşeyim ki kızın gözleri yeşil lan! çok güzeldi ve benim hiç renkli gözlü sevgilim olmadı bu siteme başka bir başlık altında devam edeceğim) Öğlen falan Kızılaya geçtik O'nun dershanesi vardı bende kitap bakarım diye düşünüyordum. Biraz da oralarda oyalandıktan sonra o dershaneye gitti. Bende Olgunlar denilen yerden korsan kitaplarımı aldım. -Dün akşam bitti hemencecik sağolsunlar.- 

Dönüşte de uzun zamandır yürüyüş yapmadığımdan yürürüm müzik falan da dinlerim diye planlıyordum. Karşıya Ykm'nin oraya geçtim. Şimdi burdaki anılarım o anında paniği ile azıcık karıştı. Yanımda biri belirdi. Tamam kalabalıktı ama o diğerlerinden daha yakındı öyle olunca rahatsız oldum kim bu diye baktım -bunların hepsi bir an içinde olup bitti- Yanımdaki -M-'di hani şu hayatını bildiğin mahvettiğim kız. Beni farketmemişti bile. Bana bakmadı ya da tanımadı. Ben ise onunla yüzleşmeye hazır değildim. Dükkanları benim dönmeyi planladığım yolun üzerindeydi. O aceleyle yoluna giderken, ben bildiğin panik ile ilk metroya inen merdivenleri yarılamıştım bile. Müzik dinleme ya da yürüyüş hayallerim suya düştü.

Sonra bugüne gelince eski sevgili olaylarımın hala bitmediği, bir inat ile devam ettiğini görüyorum. İsim veremediklerimden birtanesi ile sabahtan beri konuşuyorum. Şu sıra yine ilan-ı aşk moduna bağladı. Neyse konuyu çekeceğim yere geçiyorum. Malum ben modem kullanıyorum ve her ay kota sorunu yaşıyorum. Bugün bir bakayım dedim ne kadar kotam kalmış diye. Mesaj geldi bilgilendirmek için ama program çıldırtıyor ki beni, tarihe göre sıralamıyor mesajları. Mesajların içinde son geleni tarihlerine bakarak arıyorum bende. Sonra arada sadece şirketin değil numaralardan gelen mesajlarda görmeye başladım. Bu hiç normal bir şey değil sonuçta internet hattı ve kimse o numaramı bilmiyor. Öyle mesajları gezerken nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde onların bana ama diğer hattıma gelen mesajlar olduğunu farkettim. Sonra da numaralara baktım kimler diye. Bir kaçı siteden kızların numaralarıydı birtanesi ise Miray'ın. Haziran 2011'de attığı mesajlardı. Böyle bir şey mümkün değildi! taaa o tarihten mesajın bilgisayarımda üstelikte internet hattımda olması mümkün değildi. Tamam geçen ay kendi hattımı modeme taktım ama o mesajlar yoktu ki hattımda! Hepsi geçen yılın mesajları sonuçta.

Ben defalarca Miray'ın numarasını sildim tekrar kaydettim, sildim tekrar kaydettim. Bazen telefonumun çıkardığı arızalarda gitti o numara yeniden ekledim falan. Şimdi öyle orda numarasını görünce anladım ki hayatımdan hiç bir zaman tam olarak çıkıp gidemiyor. O gitse bile hatıraları bıraktığı izler hep oralarda bir yerde kalacak. Gerçekten gitmesini istiyor muyum? bilmiyorum. Bazen hala beni sevmesini istiyorum. Bazen hiç olmamasını. Numaranın ordaki varlığı beni rahatsız etmedi, üzmedi yani. Bir ara yine sildiğim bir dönemde onu bulmayı çok isterdim zira hatırlayamıyordum numarasını ve konuşmayı çok istiyordum o gün. 

Oysa onun yerine şimdi buluyorum. O'nun aklına bile gelmediğim bir zamanda, beni unuttuğu bir günde...

9 Ekim 2012 Salı

"Bayan" olmayan KADINLAR!

Şöyle bir şey var ki çok önemli. Okunmalı, paylaşılmalı ve uygulanmalı.

http://www.bayandegilkadin.com/

5 Ekim 2012 Cuma

Be ya

Selam geç kalmış bir yazıyı daha çikolata eşliğinde yazıyorum. Uzun zamandır yemiyordum iyi geldi. Bunun malum günlerle hiç ama hiç ilgisi yok(!)

Okuldayım, Ankara'dayım. Derslerim hiç olmadığı kadar yoğun ve bol ödevli geçiyor. Daha ilk haftadan bazı ödevleri yapmaya başlayacağım. İşim zor yani ahali. Nefes almaya vaktim yok gerçekten yok.
Ağladım az önce ve farkettim ki -yani normal zamanda sevmem çok- gözlerim ağlarken çok güzel oluyor abi. O gözbebeklerim büyümüş falan ne bileyim rengide değişmişti bir garip gözlerim yani ama sevdim o hallerini, 5 dakika sonra geçti zaten. Ağlamanın şu tarafını sevmiyorum ki, burnum çeşme oluyor hemen. Lan hangi ara sıvı hale geldinde akıyorsun. Öyle işte burnumun akmasını sevmiyorum. Grip aşısı olmayı düşünmekteyim.

Kurt'un doğum günü vardı bu hafta yani hala var, yarın. Gidemiyorum ama, derslerin yoğunluğundan sonra anne izni yok. Otobüs yolculuğu kadarda berbat bir şey yok.

Bu arada çok önemli bir şey oldu ama kimseyle konuşamıyorum bu konuda. Damla'yla derse girdim bugün yazdım orda kağıda ama konuşamadıkta ayrıntılı bir şekilde kendimi çok dolu hissediyorum yani. Aslında söylemek istediğim biri var ama durduk yere onu da şe etmek istemiyorum. Böyle bir kararsızlığa düşmüş durumdayım. Kararsızlık berbat bir şey ey ahali.

Başka bir kız daha var odamda. Tangasıyla dolaşıyo lan! Hiç çekinmeden üzerinide odada değiştiriyor. Düşün yani blogum ben bilem bakmıyorum. O kadar çekinmemi gerektirecek şekilde dolaşıyor. Sonra buna üzerine bir şey giy dedim şort giydi ya. Bir de soruyor bana "şortumu beğendin mi?" diye. He beğendim bana ver diyecektim. Altına bir şey giydirdik şimdi sıra kızın üzerini (derken üst tarafını) halka sergilemesini önlemekte. Ben bu kadar serbestliğe gelemem yani. Tamam herkes özgür herkesin kendi şeysi var ama ben görmek istemiyorum kızı. Öyle çok takıntılıyımdır mesela ben. Samimi bilem olsam sevgilim değilse mümkünse kimsenin orasını burasını görmeyim. Kız uyanık vaziyette odada dolaşırken kaçasım geliyor. Uyanık olmadan nasıl dolaşacaksa, gerçi çoğu zamanlar arazi o ya umarım bu gece de gelmez. Zaten misafir keşke gidip başka odada kalsa. Bizim asil gelse mesela.

Takıntıma gelince ben sevmiyorum yabancı insanları. "Aaaa hoşgeldin" gibi yeni tanıştığım insan sarılmalarını. Mümkünse kimse dokunmasın bana elime bilem lan. Milletin elini sıkmaktan hiç hoşlanmam. Sarılmaktan nefret ederim. Önce belli bir şeyleri aşmam gerek, bir samimiyet olmalı. Sonra o insanı arkadaşım diye benimsemem lazım. Temas zor iş yani olmuyor ben sevmiyorum. Belki biraz da bundan bana sinir oluyor akrabalarım zira onlara sarılma işlemlerini de sevmiyorum. Yılda bir kere gördüğüm kadının neresini benimseyeceğim ama bir kuzenim var gördüğüm yerde boynuna atlarım kızın onu seviyorum yani. Bir de şu var ben tanımıyorum köyümdeki insanları, annemi ziyarete geldikleri zaman hemen yapışıyorlar şap şup öpüşmeler bana göre değil. Öyle isteksizce sarılınca da tepeden bakan bir bakışları var ki gördüğün yerde öldüresin gelir. Bir gün öldürebilirim evet.

Öldürmek demişken şu ara rüyamda çok insan öldürüyorum yani kaçınmalı benden. Bilinçaltım oyunlar oynuyor bana. Rüyaya ara verince (bir diğer deyişle zıplayarak uyandıktan sonra) sonraki rüyalarımda çok pornografik oluyor. Her zaman kızlar da değil he geçen gece sevişen iki tane gayi izliyordum ya. Nasıl bir şeyse hiç öyle fantazilerimde yoktur. Neyseki bu gece kurtardı onu (:) Öyle dengesize bağladı. Sanki şu mesajı vermeye çalışıyor "Öldürürsen sevişebilirsin" Umarım öyle yapmıyordur yani gaylerin olduğu kısımda özellikle.

28 Eylül 2012 Cuma

Şimdi sırada ne var?

Bu başka bir şey, herkesten önce kendine yabancı olmak.

Ben aslında seviyorum kendimi. Bazen gördüğümde aynada kim bu demediğim zamanlarda yani. O zamanlar bende tanımıyorum çünkü. Gölgeme bile yabancı bakar oldum. Kalan zamanlarda bir sorun yok çok şükür, hey böyle daha iyisin diye kendimi teşvik ettiğim bile oluyor. Nereye kadar? bilmiyorum. Yabancılaştığım başka şeylerimde var, biraz ikiye bölünmek gibi. Bir tarafım pembeye çok düşkün şu ara. Tam olarak pembe denilemez ama siyah dışındaki renkler işte. Diğer tarafım bol pantolonlar ve geri kalan erkeksi şeyler peşinde koşturuyor. Bende ikisini birleştirip garip bir karışım çıkardım ortaya. İnsan şekerde bile pembe olanı mı seçer ya? Orda mavi var turuncu var sen git pembeyi seç! olacak iş değil. Bu karışıklığı bir yerde çözmeliyim, içimdeki yabancıya ya alışacağım ya da yok edeceğim.

Odamdayım şimdi. Bazı şeyler değişmiş. Işık'tan sonra zaten minik bir boşluk vardı şimdi bu daha farklı bir boyutta diğer bir boşluğa yol açtı, değişiklik yani. Sanki biri evimdeki tüm düzeni değiştirmiş gibi hissediyorum. Burayı şimdilik benimseyemiyorum. Odaya yeni kızlarda gelince durum daha da garipleşti tabii. Şimdi tamamen misafir gibi davranıyorum kendime. Zaten son yılım yurtta, okulda. Bu yabancılığın üstüne korku salıyor biraz yüreğime.

Korkularımda başka şeyler de var tabii. Gelecek, başlı başına korku sebebi. 15 yıl oku sen sonra bir anda aaa okul bitti desinler -bitmez gibi duruyor ama- ne biçim insansınız be. Okula alıştırdıktan sonra tekme atarcasına git şimdi de iş bul ne demektir? Ben ne anlarım işten güçten? Ben anca elimde defter -lisede tabii- okula gidip gelmeyi bilirim. Birileri ödev verir, neredeyse bedava hayatımda onu araştırıp yapmayı bilirim ben. Kimse bizi okuldan sonrasına hazırlamıyor ki. Sorsan meslek ne diye onu bile bilmem. Okulların en büyük eksikliği bu bence. Okul sonrasına hazırlamıyorlar. Sudan çıkan balıklardan beter oluyoruz. Nefes almak istiyorsan torpilin olacak anca böyle hayat.

Bir diğer mesele -ki yazsam sayfalar çıkar bence burdan- okul! Milyon tane dersim var lan! Haftamın tek boş günü yok. Bildiğin uykuya hasret dolanıyorum. Tamam ilk hafta daha ve henüz ders yok ama ben biri olurda yoklama alır diye her derse koştur koştur gidiyorum. Çünkü bizim sınıflar biraz dandik hangi derse gelecekleri belli olmuyor terbiyesizlerin. Sabah 8:30'da dersi mi olurmuş? Bu ne biçim bir adalet. Zaten 11 tane dersim var nefes almaya vaktimin olmayacağı bir programım var.  Bu dönemleri de atlatıp mezun olabilirsem bence ben her haltı yapabilirim. Kendimden beklemediğim bir başarı bu ama sanırım sahneyi bana bırakabilirsiniz, ben oraya bir yorgan bir yastık atar uyurum hocam.

Babaannem bile artık yeter bitir şu okulu dedi lan. Bırak beni kadın bile bıkmış uzatmalarımdan. Yüksek lisans yaptığımı düşünemiyorum bile, eve sokmazdı artık.

15 Eylül 2012 Cumartesi

I Love Gamze

204 yazı yazmışım şimdiye kadar. Arada şarkı sözleri de olabilir tabii. Sorsan hiç birini hatırlamıyorum ama. Hafıza denilen şey bende oldukça zayıf olabilir. Mümkün yani. Durduk yere 204'e takılmadım canım, çalıştığım otelden hatırladığım tek oda numarası. Ondan sonra diğerleri geliyor aklıma. Sanırım o odada patronun oğlu kaldığından daha net hatırlıyorum. Niye bunu yazıyorsam şimdi?

Uzun zamandır yazmadım. Aslında az daha sabretsek bir ay olabilirdi bence. O azmi gördüm kendimde. Fındık bitmek bilmiyor. Tane tane dibinden topluyoruz da. Çok illet çekilmez bir şey şu fındık. Zaten ablam da gidince daha beter oldu. Annem, ben ve bitmeyen fındık! Tüm günler böyle olunca düşünün yani sıkıntıdan ölüyor insan. Sabahtan akşama kadar müzik dinliyordum. Hala sözlerini ezberleyemedim orası ayrı. Hafızam zayıf demiş miydim? ya da belki ingilizce olduğundan aklımda kalmıyordur. Lemonade mouth diye bir film izledikte Disney channel'da. Ordaki bütün şarkılara hasta oldum. Onları dinliyorum işte. Hatta kendimi az daha aştım Bridgit Mandler'a da hasta oldum onun şarkılarını da indirdim dinliyorum. Allah'ım boş vaktinde özene bezene yaratmış bence onu. İnsan o kadar mı tatlı güler ya. Neden benim gamzem yok?!?

Şu ara önüme gelen kıza aşık(!) olmamdan yola çıkarsak bence yeni aşklara hazırım ben. Ya da artık hazır olmak istiyorum böyle siyahlara bürünüp garip bir şey oldum ya aşmak istiyorum sanırım. Miray'la hiç konuşmadığımızı söylemiş miydim? En son ona binbir arayışla bulduğum çakmağı ne yaptığını sordum sanırsa Kurt'larda kalmış. İşte ondan beri konuşmadık. Biraz daha özenli olmalı insan. Ben hala (salakmıyım neyim) ona aldığım ama veremediğim beyaz çikolatayı taşıyorum.

Nfs MW trainer ile harika! Abim bana atmıştı oyunu bulup çıkardım klasörlerden, sonra hilelerini ararkene buldum bitane trainer oyun böyle mükemmel bir şey oldu. Tavsiye edilir yani. Kendi orjinal oyun cdmi bulsaydım daha da güzel olabilirdi bence. Bütün evi darmadağın ettiğim halde bulamadım. Annem de görmemiş.

Annem demişken ben ablamı yazacaktım bu akşam. O gidince fena oldum be. Bu kadar kısa da bir yazı planlamıyordum ama aklımdan hepsi uçup gitti. Sonra yeğenimde gitti. Çocuklar da gidince ev bir boş kaldı ki annemde bende garip olduk be kısaca. Ne kadar gürültü çıkartsalarda çocukları geri istiyorum.

Pazar günü kpss var ve zerre kadar çalışmadım. 

Bana Bridgit gibi birini ver Allah'ım noluuuuuuuuuuuuuur o çok tatlı :) Gamzesi de olsun ama :))

21 Ağustos 2012 Salı

Güzel olanı yaşamak için çirkin olana karışmalıydık

16 Ağustos 2012 Perşembe

Bayramdan önce

Ve bayram öncesinde ki son yazıma gelmiş bulunuyoruz.

Siminya'nın Kız kısmı kitabını aldım. Evet orjinal aldım. Ben ki gidip korsan kitapçıları zengin etmiş bir insan evladı olarak, "o parayı hak eder o kitap" dedim ve aldım. Beklediğim gibi de harika bir kitap zaten. Bu kadar geç kalmama şaşırıyorum -almak için yani ama parasızlık ne yapacaksın- Aldım almasına da bitiremedim kitabı. Bu bana göre normal bir şey değil, özellikle sevdiğim kitaplar bir gün içinde biter. Ama bu öyle olmadı çünkü ağır geliyor kitap. İçinde yazılanları hazmetmem gerek tekrar okumadan önce. Okuduğum en iyi kitaplardan biri ama bence... Hiç kimsenin yazamayacaklarını o çekinmeden yazmış. Ya da belki çekinmiştir belki tereddüt etmiştir, bilemedim.

Aslında ben buraya gelmeden önce yazacak çok şey vardı ya. Unuttum. Yarın gidiyorum mesela köye, gecenin bir vakti. Çünkü otobüs 4'te. Niye o vakte bilet aldığım ise sonraki kısımdan gelecek. Otobüsten inince anneme hediye almayı planlıyordum gece vakti gerçekleştireceğim(!) mükemmel bir eylem olacak. Nerden bulup alacaksam o vakitte. işten de çıktım zaten. Ders bahanemi kullanaraktan ama 5 gün çalıştım yani bence bu da büyük bir başarı. İşte anneme bir şey alabilecek kadar. O parada Damla'da ben elleşmeyim diye. En iyisini yaptım diye kendimi kandırıyorum çünkü parasızım şuan. Sakin ol şimdi para o cüzdan da kalmaya devam etmeli.

Neden cuma gidiyorum? diye ayrı bir olay var başımda. Derslerim artık bir pazartesi bir de cuma. Ama benim süper(!) zeki öğretmenim cuma günü ders yapmayalım dedi. Evet ben biletimi aldım ertesi gün kadın bunu söyledi. Değiştirebilirdim tabii ama fedakar rolümü oynayıp Damla'yı beklemeliydim. Onun sınavı var da. Hem bir de erkenden eve damlamak istemiyorum. Malum bayram öncesi falan. Ne bileyim internette yok şimdi orada.

Yapılacaklar listemde pek çok şey var şimdi. Mesela bilgisayarımı temizlemek gibi. Çünkü benim bitanecik abilerim köye gelecekler. Sonra haricimi sokacak delik bulmam lazım evde onu yine bitanecik abiciklerim bulurlarsa fena şeyler olur. Çünkü içlerinden bir tanesinin beni kontrol edip çantalarımı karıştırmak gibi fena alışkanlıkları var. Hem zaten en sevdiğim iki abim gelmez diğer ikisi gelip bayramımı zehir ederler buna çözüm olarak yapılabilecek hiç bir şeyin olmaması berbat bir durum. Bu benim kaderim, her bayram onlara ve melek bozması yengelerime hizmet etmem gerek. Bu bayramda o hizmetin çıtası biraz yükselecek çünkü üçüde hamile! nerden çıktı bu be! evde devrilip yatacaklar gene. Sanki daha öncesinde yaptıkları bu değilmiş gibi. 11 olan yeğen sayısı böylece 14'e yükseliyor. Biz ev halkı olarak rekora koşuyoruz. Annemle konuşup eve 3. bir kat mı çıksak acaba diye düşündüm de zaten kısa zaman sonra evimiz olmayacağını düşününce lüzumsuz masraf.

Şimdi mezun olunca ne halt yiyeceğim korkum geri döndü. Düşünüp düşünüp depresyona giresim var bu konuda. Pek çok kişi pek çok çözüm sunuyor ama iş uygulamaya gelince yok abicim kimse beni işe falan almaz. Benim gibi beceriksizin tekini ne yapsın millet. Hem bir de şu var ki ev geçindirmek denilen olay korkumun başı zaten. Yok yok benim memur falan olmam lazım hem de hemen!


Bütün konulardan şikayetimi dile getirmişim gibi duruyor burdan bakınca. Evet unuttuğum her şey geri gelmiş sanki. Yok dur daha var. Bu lanet yurdun kantinine sayıp sövmedim hala. Adamlar kazık üstüne kazık atıyorlar. Tanesi 50 kuruştan domates yediniz mi siz hiç? Ben yedim pek leziz, sanırsın ki altın kaplama. Adamlar biraz daha abartsa poşete de 10 kuruş falan alacaklar. Çünkü bir plastik bile değil köpük tabağa aldılar. Çok değil elbet bunlar ama bütün hepsi birleşince iyi kazın oluyor günde 2 öğün. Ramazanda öyle. Bir akşam bir sahur iki öğün kazık iyidir. Yenmelidir.

Yeter bu kadar şikayet. Bayramdan sonra görüşürüz elbet. görüşemezsek bilinki abim haricimi ele geçirip incelemeye almış sonrasında beni döverek öldürmüş ya da annemin tüfeği ile de yapabilir bunu. Ya da dua edin bulsun o hariciyi bende bayram bayram son kavgamı edip eşcinsel olduğum öğrenildikten hemen sonra huzur içinde ölebileyim.

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Dün?

*********

Dün hastaneye gittik. Aylardır gidip kan vermek istiyordum, belki kan dokusu biri ile uyarsa ilik verebirim gibi bir şey işte. Tam konuyu toparlayamadım.

Günün ondan sonraki kısmı cehennem azabıydı eksik olmasın. Sonra alışveriş falan derken işe geç kaldım. İş? Derken yurdun karşısındaki cafede çalışmaya başladım ben. Garson lan! yapmak istediğim iki meslekten biri garsonluktu. Şimdi sadece bilgisayar tamircisi olmak istiyorum. Tamam garson olmak kötü değil ama müşterileri dövmek gibi inanılmaz bir istek duyabiliyorum bazen. Ondan dolayı yani. Yoksa gül gibi geçinip gideriz orda. Yanlız çalışmaya başladıktan sonra farkettim ki bir daha cafelerde hiç bir şey yemem yani. Bir kaç gün sonra ayrılacağım zaten ordan da, sadece anneme bayramda hediye alabilecek kadar biriktirmeye çalışıyorum. Her gün 10 lira ile bu pekte kolay değil.

Bilgisayarımın kablosuna da kavuştum hani ama şimdi hem kota yeniden başa bela hem de iş. Hatta daha çok iş bence. Dün kaç saat ayakta kaldıysam bugün doğru düzgün yürüyemiyorum çünkü ayaklarım acıyor. Ben gidip hazırlanmaya başlayım en iyisi. Vakit yaklaşıyor.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Kocamustafapaşa

Eski sevgililer hayatlarını doldurmaya çalışan boşlukları olan insanlardır. Ne zaman biri gitse hayatlarından o boşluğa yeniden sizi koymaya çalışırlar.

İstanbul ziyaretimden beri yazamadığımın farkındayım malum benim bilgisayarım yok. Şimdi gidişi anlatmak gerekirse, öğlen servis beni Kocamustafapaşa'ya bıraktı. Orası benim canım(!) Miray'ımın yaşadığı yer. Nasıl umut etmişsem onu göreceğimi... Kurt'ta geç kaldı beni almak için. Oradaki minicik merkezin her tarafını dolandım ama ne Miray'ı görebildim ne de ona dair bir şey. Ama bütün geçmiş olduğu gibi orada durmaya devam etti. Her tarafında dolaşmışız ki geçmişte tanıyordum yani o sokakları. Maalesef ki anılarda kendini su yüzüne çıkarmaya başladı. Minik bir park bulup oturdum sonunda, Kurt geliyordu çünkü. Ağladım da otururken tutamadım kendimi. Sonra geldiler beni almaya yaklaşırken gördüm sildim gözlerimi Kurt'ta fark etmedi zaten. Kurt gelene kadar bekledim yani Miray'ı görmeyi hatta belki sürpriz yapar falan diye bile düşündüm. Görmedim hiç.

Oraya bir günlük ziyaretimin sebebi birazcık erkende olsa doğum günümü kutlamakmış. Belki bunu yaptığımız cafe bir zamanlar yine Miray ve geri kalanlarla oturduğumuz yer olmasaymış çok daha iyi olabilirmiş. İşte böyle geçti ya daha çok ayrıntı var ama girmek istemiyorum pek fazla. Kurt benim için tişört imzalatmış Işıl Alben'e duyunca çok mutlu oldum ama maalesef o tişört otobüsümün hızına yetişememiş kargoyla gönderecek. Çok merak ediyorum ama söyleyemiyorum da yolla hemen diye. Bekliyorum.

Ondan sonra sınav haftasıydı zaten. Yeniden o malum dersimden kalırken hocaya hiç etmediğim kadar küfür ettim. Adam durmamış dinlenmemiş resmen nasıl daha zor sorarım diye düşünmüş. Çizicem lan arabasını okul bitmeden!

Böyle işte canım blogum 3 gün sonra inşallah kabloyu alabileceğim ve bilgisayarıma kavuşacağım. Yazı berbat biliyorum hiç bir cümleye dikkat etmedim, neyi nasıl anlatırım diye düşünmedim. Tahmin edersin ki dün Miray'la konuştum.

24 Temmuz 2012 Salı

Bekle beni "İstanbul"

Şimdi bana öyle şeyler söyle ki durup dururken, tam hayattan vazgeçerken beni aşka inandır - Kolpa

Şu ara yazmayışımın sebebi isteksizlik değil. Ne haddime istememek? Sadece bir kez daha bilgisayarımın kablosunu hallettim. Bu konuda ki yeteneğimi oldukça geliştirdiğime inanmaktayım. Enteresan ki bu yetenek kat kat bana masraf olarak dönüyor. Genelde yetenek dediğin ucunda sana para getiren bir şey olmalı bende tam tersi götürüyor. İşte o halledilen kablonun sonunda Damla'nın bilgisayara çökmüş durumdayım. Nerede nasıl fırsat yakalasam da bir şeyler karıştırabilsem diye uğraşıp duruyorum. Şuan uyudu ve sahura kadar vaktim var. Yok canım çekindiğimden değil sadece o bir blogum olduğunu bilmiyor. Sırf o yüzden bu çaba.

Malum Ramazan ayı da geldi kapıya dayandı. O kadar çabuk geldi ki fark edememişim bile. Kızlar "bu gece sahura kalıyoruz" dediler, hooop ne oluyoruz moduna girdim. O kadar çabuk ve beklenmedik bir şekilde geldi yani. İlk 3 günü de pek rahat atlattım. O rahatlık rahatsız etmiş olmalı ki beni, bugün beynimi pişiren sıcakta okula iki kere gidip geldim. Üstelik tam öğlen sıralarında. İnsan kendi canına susamamalı bence. O sıcaktan gelince kendimi bir banyoya atışım vardı ki, Damla bile şaşırdı o halime. Buz gibi suyun altında olmak gibisi yok. Yarın gidip eczaneden ilaç falan alayım bari burnum açıldı(!) bir anda.

He sonra bugün sınava girdim. Daha öğrenci havasına girememişken sınav nereden çıktı ya! Çok dandik bir yaz okulu sistemim var evet. Bir o kadar dandik sınav sistemimiz de var. Neyse bu konuda saymayacağım. Susmalıyım.


Haftasonu İstanbul'a gidiyorum lan! Heyyo falan durumu değil yine. Çünkü içime oturmuş bir dert var ki Miray bilmiyor. Söyleyemiyorum da. Bütün bunları Kurt ayarladı ondan söyleyemiyorum ya zaten. Hani ben ayarlamış olsam kesin görüşelim derdim şimdi işi Kurt'un onayına da bırakmak istemiyorum. Miray'ı görmeyi de çok istiyorum aslında. Bana mesaj bile atmıyor ki hani bir şekilde konuyu getirip oraya söyleyeyim. O da yok. Zaten bir gece kalacağım. Cumartesi gidip pazar döneceğim geri. Değer mi değmez mi o bir güne bilmiyorum ama azıcık Ankara'dan uzaklaşmalıydım. Bunu böyle bir fırsat haline getirdim işte. Son durum bu. Miray'ı görebilecek miyim şeysi var üzerimde.



Son bir konudan daha bahsetmek isterim ki; Lacivert. Bu hatun kişi de bir kez daha hayatıma dönmek istiyor. Bu konuda pek bir çabalıyor da üstelik. Ama onca yıldan sonra aynı şeyleri hissetmek öyle zor ki düşünemiyorum bile lan onla kendimi. Geçmişte nasıl yapıp sevmişim ben bu kızı? Ona yazdığım bir mektubu söyledi bana. Hatırlıyorum yazdığımı ama öyle yabancı geldi ki gerçekten kendim yazdığıma inanmak zordu yani. O kadar mı sevmişim ben onu. Neyse öyle afallattı mektup ama o bile hiç bir şey hissettiremedi hala bana.

Bu da şu soruyu getiriyor akla, insan ilk sevdiğini unutur mu? baya unutmuşum gibi göründü ama?

Bu geceki şarkı Damla'dan :)) o kadar çok dinledi ki dibimde, dilime dolandı.

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Gayet normal insanım işte

Bu geceki yazı konusu... Diye başlayan bir yazım olabilecek mi acaba benim de? Kendimde öyle bir gelişmeye ihtimal dahi vermiyorum yani. Ben ki her şeyi sallamış, boşlamış bir insan evladıyım şu ara. Mesela yarın sabah dersim var ama kimin umurunda? Sabahın köründe kalkıp gideceğim bir de ama hiç yani. Tık yok. Ama sorsan internet paketin ne durumda diye karalar bağlar yas havasına girerim yani. Çünkü bir kez daha kotam bana girdi. Hayırlı ve uğurlu olsun. Her 100 Mb için 5 tl ödeyecekmişim lan bir de. Onun yerine aşağıda paşalar gibi 5 saat internete girerim daha iyi! Hazır aşağıdan bahsetmişken küfretmeden edemeyeceğim ama bu yurdun kablosuzu var ya çok pis çok berbat bir şey. Daha kablosuza bağlanamadan nasıl oyunlarıma gireceksem ben?!? Evet canım blogum yazdan kalan bozuk dilim hala düzelmedi. Hala beni sinirlendiren her şeye paşalar gibi ama içimden sayıp sövüyorum. Ben terbiyeli bir insanım hiç sesli dile getirmem küfürlerimi. Hem sen kaç kez gördün ki benim dilimin kötü tarafını? Tamam belki bir iki kez başlarda. Yoksa daha mı fazla bilemedim bak şimdi. Nerde kalmıştım ben. Evet internetime verip veriştiriyordum. Haksızda sayılmam hani.

He bir de bir hatun var ki...! Korkma burda küfür yok. Ben hatunlara küfretmem bir kere. Severim onları, sayarım, alıp başucuma koyarım ki onlar rahatlıkla hayatımı mahvetsinler. Bu hatun ki; internetten tanıştım, bir haftada sevgili oldum, ikinci gününde ayrıldık, dördüncü gününde hatun ilan-ı aşk etti. Daha beni görmedi bilem lan! Hangi ara tanıdı aşık oldu? Sorsam en sevdiğim renk ne diye "siyah" cevabımı bile veremez. Bu arada siyaha kanmayalım, kıskancım çünkü en sevdiğim rengin "mor" olduğunu söyleyemeyecek kadar kıskanıyorum işte. Neyse hatundaydım ben. İşte şimdi hatun beni seviyormuş, beklermiş onu sevmemi falan filan. Niye ayrıldınız derseniz ben Miray'ı atlatabilirim belki, hani dört ay geçmiş aradan belki unutmuşumdur diye denedim. Olmadı. Zaten onu sevmediğimi bu hatun kişi de biliyordu. Ah şu kalbim sen olmasan var ya...! İşte böyle blogcum bu hatun ayrıldıktan sonra arada psikopata bağlamaya başladı yani. Haber alamazsanız benden bilin ki öldüm kaldım bir yerde. Korkarım yani. Sinirlenince bir "kızım" deyişi var, hop susup kalıyorum. Yok lan yok susmam öyle. Keşfettiğim bir şey var ki bende ona "hatun" deyince gülüyor bu kız. İşte böyle tencere kapak yuvarlanıyoruz. O değilde şimdi biz ayrıldık ama kız bunu ne vakitte kabullenecek gerçekten bilmiyorum. Yazık oldu arada onu da kaynattım. Böylece bir kez daha tövbe demiş oldum sevgiliye. O...nun yemini şey görene kadar derler ya içimden bir ses aynen öyle olacaksın ortada kalacaksın Efsun diyor.

Bir diğer konu da doğum günleri. Evet yine, yeniden ve daima bu konu. Dün geceydi galiba oda arkadaşımın doğum günüydü. Bu hatun kişiye de isim vereceğim ama sonra. Ben bayılırım(!) böyle üst üste gelip beni batıran doğum günlerine. Hani bu günde Damla'nın sevgilisinin doğum günü. Bana ne be çocuktan demek istiyorum ama arada Damla'yı kaynatmak istemiyorum. Kuzu kuzu kutlayacağım doğum gününü. Hiç te beceremem hee elimde pasta "iyki doğdun ....." diye şarkı söylemeyi. Denedim sesime yakışmıyor bir kere. Sonra kafede kutlanacak bu olay. Öyle kalabalıklar, bakışları üzerimde hissetmeler. Yok anacım yok elime makinemi alır kıyıdan köşeden "ben fotoğraf çekiyom yaaa" diye sıvışırım.

O değil de yakında kafayı yerim ben bu umursamazlıkla. Annem de unutup duruyor beni. Eskiden her gün arayan kadın aramaz oldu. İki günde bir aklına gelebilirsem arıyor ya. Bende de kontör sıkıntısı var. Malum yemek için zor para şe ederken kontöre de para bayılmayım diye. Benim iş bulmam lazım ya. Ahanda bir kez daha buraya yazıyorum ki ben bu iş mevzusunu da sözlerimi de sabaha unutup bir güzel yalar yutarım arkadaş. Hadi iyi geceler.

Not: Resmin konuyla alakası yok ama öyle bir atım olsa fena mı olurdu be?!?

8 Temmuz 2012 Pazar

Zayıfım ben ya!

Bulduğu her filmde zırıl zırıl ağlıyorsam suç benim değil genlerimindir. Hiç ayırmam her filme ağlarım yani. Yeniden dersleri sabahın köründe olan bir insan evladıyım da ayrıca. Bütün filmleri gece gece izleyip kızlarla sabahın köründe kalkıyorum ki gözlerim şişerse falan insinler diye. İçime kaçmış bir hüzün var ki atamıyorum üzerimden.

Bunun dışında çok iyiyim Allah'a şükür. Küçük şeylerden mutlu olup pollyannamı ortaya çıkarmaya çalışıyorum. He bir de sinirli hallerim var ki her bir şeye tripcanım.

Bir de ütü özürlüyüm! ütülemek için elime aldığım kıyafetlerim eskisinden beter oluyorlar. Oda arkadaşlarıma yıkmaya çalışıyorum bende.

Arkadaşlarım demişken bir de depresona girip zayıflasım var. 4 kişilik odanın 52 ile en kilolu kızı benim! içime dert oluyo resmen. İncecik kızların yanında kendimi ayı yavrusu gibi görmeye başladım. Ben ki her ortamın en zayıf kızı olurdum şimdi bak bir de. Yemek yedirmeye de çalışıyorum yok anacım yemiyorlar. Şimdi gene gidip kendimi yemeğe vercem sırf onların yüzünden yani. Nolur okul açılsın kendi odama gideyim, benden kilolu kızların "aaaa Efsun nasıl yiyorsun da kilo almıyorsun" laflarına maruz kalayım nolur. Biraz aklım başıma gelsin.

Şimdi müjdeli bir haber vermek isterdim ama az daha kendime saklıcam bunu.

Ama kötü haber veririm ki iki arkadaşımın da doğum günü yaklaşıyor, üçüncüsü de -liseden bu- evleniyor! kız bildiğin evleniyor ama biz gidemiyoruz. Neyse ben gidip alacağım hediyeleri düşüneyim

3 Temmuz 2012 Salı

Aç kalmış yaz öğrencisi

Yemek vermeyen yurdun aç kalan öğrencileriyiz biz. Aslında yemek veriyorlarda parayla veriyorlar. Geçen haftadan buraya damladığımızdan bir de ders yok bir şey yok ye iç yat sisteminde yuvarlanıp gidiyorduk. Su ısıtıcısında makarna bile pişirdik, sonra midemize oturdu. Not almak gerekiyor ki burda makarnaya yapışmasın diye zeytinyağı katmayın. Yağ yoksa boşverin yoğurt falan katın yani. İşte böyle yurt hayatım kayda değer önemli bir şey olmadığndan yazmıyorum. Her zaman ki şeyler işte.

Şu ara My Lands diye saçma bir oyuna başladım. Yok o kadar da saçma değil sadece çok karışık o kadarcık. İkariam'da da milleti yağmalayıp duruyorum. Offf ben bile sıkıldım oyunlardan.

Aaa fal baktırdık geçen hafta. Miray'ın dönmeyeceğini öğrendim. Şimdi fala inanmayan biri olarak bunu gayet kaale almadan geçiştirebilirdim tabii bir kaç gün içinde Miray ile o konuyu konuşupta herifin bana cevap vermeye tenezzül bile etmemesinden sonra anladım ki gerçekten dönmeyecek. Bir de yeni biriyle tanışacakmışım bu yaz içinde. Sonraaaa sevgili gibi bir şey ile denize kıyısı olan bir yerde tatile gidecekmişiz. Kurumsal alanda bir işim olacakmış geleceğimde yurtdışı seyehati de varmış. Başka başka aklıma gelmiyor. Böyle şeyler işe. Falan inanma falsız da kalma.

Köyden getirdiğim fındıklardan dolayı içim dışım fındık oldu lan! ben gidim de oyalancak bişiler bulayım.

27 Haziran 2012 Çarşamba

Beni biraz böyle hatırla

Toplasan iki kişi eder miyiz hala?

Bir kez daha darmadağın olmuş halde yazıyorum. Evet hala dengesizim, hala kendimi toplayamadım bir yerlerden. Çekildiğim minicik boşluğumu kimse ile doldurmak gibi bir çabam yok. Dahası onu çok ama çok özledim. Biraz daha paranoya olmuş haldeyim sanırım. Her şeyde ona dair bir şey bulur mu insan? buluyorum işte. Öyle büyük yer açmış ki hayatımda kendine dair, her şey o olmuş gibi. Bu akşam konuştuk onunla. Gülüşünü ne kadar özlediğimi hatırlattı bu. Oysa düşünmemeye çalışıyordum. Belki sadece kendimle oyun oynuyordum "hiç ayrılmadık ki" diye. Yalan söylüyorum yani kendime... Kandırmaya çalışıyorum, ne kadar inanıyorum işte bunu bilmiyorum. Bazı oyunlar iki kişilik oynanmalıdır. Ben tek başıma bir perde sergileyemiyorum.

Ankara'ya döndüğümü özellikle belirtmeme gerek var mı? Yolda çektiğim çileleri yazacaktım aslında ben bugün. Planlarım öyleydi yani. Bahsetmiş miydim? hiç bir zaman planladığım gibi gitmez işler. Ne kadar terslik olabilecekse bir gün içinde hepsi gelir beni bulur. Yer bulamadığımız onca otobüs firmasının içinde binbir torpille hostes koltuğunda geldik. Daha doğrusu Damla orda oturdu ben gayet altıma verilmiş minderle yolun orta yerinde oturup muavin abinin işini yapmasına engel oldum. O gün içinde kaç küfür yedim kim bilir? Belki biraz şanslıysam insanlar halime acıyıp küfürlerinden muaf tutmuşlardır.

Damla aşağıda fal bakıyor. Aslında bilmiyorum tekrar tekrar bakarken bana da bakmasını istedim. Basit yoldan yapıyor biraz. Kartlar açılırsa kabul olur gibisinden. İlk dileğim bana dönmesiydi o kabul oldu ve bugün konuştuk. İkinci dileğim ise... Sanırım buna bakmam gerekecek. Belki açılana kadar şansımı milyon kere zorlarım... 

İşte böyle sevgili blog. Yeniden dengesize bağladım. Ama hala biraz umudum var, yarın onu göreceğim...