23 Aralık 2011 Cuma

Düşün ama söyleme

Hiç kimse gerçeği tamamen söylemez, biri bana canın acıyacak deseydi gitmezdim mesela. Böyle şeyleri bildikleri için mi söylemezler?

Günler önce gidip kanımı aldıkları zamandan kalma doktor randevum vardı. Gitmemek için tüm bahanelerimi kullandığım, sonunda nurtopum acı vermeye başlayınca bugün gideyim dedim zira yürümek eskisinden daha zor olmaya başladı. Neyse gittim öğle arası Damla'yı da çağırdım hatta bana bişe olursa gereğini yapsın diye. Sıra almak için epey bekledim. Doktorun gel dediği saatte gitmemek gerekiyormuş demek ki. Geç gideceksin ki beklemeyesin. Neyse ya sıra kağıdımı verdi kadın sıradan minicik bir kağıt ama o kağıdın üzerindeki cerrahi kısmı ve 500'lerde ki numara yokmu. İşte o ikisi bi anda dünyamı kararttı. Ne gibi bir işlem yapacaklarını bilmediğimden korkuyorum da. Lan durduk yere kesip alacaklarımı falan diye düşünürken o sıra hemen geldi! Adam ikişer ikişer içeri aldı bizi. Arada bi perde öbür bölümde adam teyzeye birşey yapıyor ama göremiyorum. İçimden de geçiriyorum böyle yarı halka açık bi yerde kesmez beni bu adam herhalde diye falan. Elinde bi tüple geldi ayağıma sıktı açıkladı gitti. Tüm yaptığı buydu! korkmama gerek yokmuş ama kesilmekten daha beteri var. Mesela ayağının alev aldığını hissetmek. Ve o hissin gün boyu geçmemesi gibi! Şuan bile bi yerden buz bulup koyasım var ayağıma ya. Bulduğum her metale yaslanıyorum falan. Öyle işte üç hafta sonra gidince ne olacak diye kara kara düşünmekteyim...

Miray'la konuşurken akşam eski sevgilisinden örnek vererek bir şey anlatmaya başladı. O anlatırken ben düşüncelere daldım ama her konuda içinde kıskanç canavar barındıran ben bu konuda kesinlikle kıskançlıktan değil yani, başka şeyler düşünüyordum. O böyle anlattıkça O'nun yerine kendimi koyuyorum falan. Bir de acayip merak ediyorum Miray'ın geçmişi nasıldı. Bir çok yerde anlattığı oluyor ama ben bizzat yaşayıp görmek istiyorum -sanki hayatı filmde...!- Öyle işte anlatırken canlandırmaya çalışıyorum falan gözümde. Sonra konuşması bitti, diyecek bir şey bulamadım. Yorum yapacak hiç bir şeyim yok ama. Düşüncelerimi söylesem ne alaka gibi bir şey olacak. Sustum ben, sonra o yanlış anladı trip yapıyorum falan diye. Ne zaman trip yapsam anlaşılmaz ama hiç trip yapmadığım bir zaman böyle anlaşıldı ya dengesizliğime bir kez daha değinmiş oldum. Neyse işte sonradan açıkladım zaten neden geç konuştuğumu falan. Immm bu da böyleydi sustum.

Haftalardır uğraş uğraş bitiremedim daha doğrusu bitirmek istemediğim yığınla ödevim var. Hala varlar yani erteleyip duruyorum. Neyseki yarın cuma ve haftanın son günü. Ne yapalım hafta sonu bitiririm(!) artık...

21 Aralık 2011 Çarşamba

Burası seninde evin

İnsanlar onlara uymayan her şey yargılama hakkı bulurlar kendilerinde, hani herkes kendi hayatını yaşıyordu?

Hayatıma bir şekilde müdahale edilmesinden hiç hoşlanmam. Bir nevi bende kontrol manyağı gibi bir şeyim. Her zaman ki gibi buraya yazamadığım ve yazamayacağım bir sürü şey var. Hani burayı istediklerimi yazmak için açmıştım ben? Ne kadar açık olabilirim ki... 

Benim adıma kararlar verilmesine sinir oluyorum mesela. Hayatımdan çıkmasını istemediklerim sessizliğe karışırken, git demem gerekenler inadına karşımda duruyorlar. Hiç bir şey yapamayacak kadar çaresiz olur insan, ne yapsa birilerine zararı dokunur işte, öyle bir şeyler var bir süredir hayatımda. Sessizce bekliyorum bende bir umut çözülür mesele diye. Kendin kendine olacak şeyler inanıyorum bir gün düşünce gücü ile düzelecek(!) her şey...

Gezmeyi seven bi insan değilim. Bazen canım ister çıkar sokaklarda biraz dolanıp gelirim. Bazen Damla'yla yemeğe gideriz her zamanki yere onun dışında yok yani. Dışarı anlayışım okula gidip gelmek. Miray'ın dışında da hiç öyle dışarıda fazla kalmışlığım yoktur Miray'layken ne zamanın ne de mekanın önemi olmadığından farketmiyor -zorunlu şeyler hariç alışveriş gibi- bana göre bir arkadaşı görmeye gitmek normaldir ama aynı kişiyi kısa zamanlar içinde bi kaç kez görmek bana göre değil. Annem bile çıkartamaz beni evden, pazara zorunluysam giderim, komşulara gitmem tarla zaten zorunlu. Ablam ki bayılır gezmeye o bile marketten öteye götüremez beni. Sevmiyorum işte. Dışarı çıkmaya zorlanmayı hele hiç sevmiyorum. Bir de gerginsem tersleyebiliyorum. Yazıyorum çünkü İstanbuldayken oldu bunlar, zorlanmadım ama bana göre bir kez hayır demek gayet yeterli bir cevap. Hele ki o hayırı mahkeme gibi bir suratla söylemişsem. Sonucu ağır oldu işte yaptığımın. Pişmanmıyım? Hayır çünkü benim karakterim bu insan sevmediği bir şeyi ne kadar yapabilir ki. Vicdanım rahatmı? Ona da hayır Çünkü kendimi affettirmem gereken insanlar var... 

Ben çok yakın olmadığım insanların yanında rahat olamam. Yemek yemem, konuşmam, su bile içmem. Görmezden gelsinler beni, sormasınlar hatta mümkünse görmesinler. Ya da daha kısası ben onları birden fazla kez görmeyim. Sonra Efsun yemez içmez oluyor. Lan nasıl yapayım onu. Olmuyor işte zorlamanın bir anlamı yok. Yıllardır aynı sofrada yemek yediğim yengemlerin yanında bile rahat değilim ben. Abimlerin konusuna girmek bile istemiyorum varlıkları bile huysuz olmama yetiyor. Ama Damla olsun kızla 4 yılı aynı odada geçirmişim hiç keyfimi bile bozmadan yanında annemmiş gibi rahat olurum. İşte böyle dengesizim biraz ben. Kimsenin ne evinde ne yanında kolay kolay rahat olamam. Ondandır kimseye gidip kalmam. Kalırsam da mutlaka ona değecek biri içindir bu... Kimsenin beni bu konu da anlamaya niyeti yok. Kendimi değiştirmeye çalışmaktan da yoruldum aslında. İnsanların istediği hayatı yaşayamam ya sonuçta, o zaman ben olmamın bir anlamı kalmazdı ama birileri mutlu olacaksa insan kendini değiştirmeye bile uğraşıyor. Sonucu söylemeye gerek yok dengesiz bir kişiliğim olduğundan bahsetmişmiydim?

20 Aralık 2011 Salı

Kokunu sakladım bu gelişimde

Bakılan fal gerçek olursa bir yıl içinde aynı evde yaşayabiliriz zira tuttuğum dilek oydu.

En baştan başlamak gerek gerek yazıya. En son makinede kalmıştık o makineyi Kurt'un kredi kartıyla aldık biz. Ondan öncesinde başka şeyler var aslında Miray'la ilgili yazamadığım. İşte İstanbul ziyaretim pat diye bundandır. Haberi yoktu buraya gelene kadar. Ona bir şey söylemeden bir yere gitmek, gerçi ona geliyordum ama yine de içi rahat etmiyor insanın. Anneme de söyledim git dedi. O sabah artık minik bir orman olan kaşlarımı aldırdım Damla öyle görünce direk sordu İstanbula mı gidiyorsun diye. Kız artık biliyor yani ben Miray'a gitmiyorsam elletmem o kaşları, öyle de üşegecim kendim de almam. Neyse ben çarşamba günü girdim derslere gayet normal. Miray'la da konuştum güzel güzel. Ders çıkışında hemen gidip biletimi de aldım yurda döndüm. Ordan sonrası beni bi heyecan bastı bir de korkuyorum Miray'dan beni istemeyecek görünce diye. Çantamı falan hazırladım yemek yedim hatta o kadar vakit kaldı ki geriye sıkıntıdan banyoya gittim. O saatler geçmek bilmedi, beklenilen şeyin zamanı gerçekten de gelmiyor. Terminalde de epey dolandıktan sonra otobüse bindim ben uyumayı denedim biraz ama pek başarılı olamadım o konuda. Otobüslerde tekli koltukları icat edenin alnından öpmek lazım. Sabah Alibeyköyde indikten sonra yaklaşık iki saat kadarcık Kurt'un uyanmasını bekledim. Ben İstanbul'u bilmiyorum, sora sora bağdat yapamayacak kadar erken bir saatte inmişim. Zaten o saatte nereye giderim ki? Miray bile uyanmamış daha. İşte öyle 30 kere falan aradıktan sonra Kurt'u hala cevap vermeyince 8 servisiyle taksime geçeyim dedim ben. Allah'ım sen insanları İstanbul'un trafiğinden koru. Servisteyken uyandı Kurt aradı beni. Ordan yanıma gelene kadarda kapatmadı telefonu. Hatta yolda Miray'ı da almış ama onun hala haberi yok. Ben heyecandan ölecem falan. Taksim meydanda dolanıp duruyorum sırtımda çantam var, orda bi polis çevirde bitmiştim zaten. Çantamda bomba olduğundan değilde çamaşırlarım pedlerim falan tam rezalet olurdu yani. İşte yarım saat sonra falan onlar geldi ama Miray beni görünce hiç şaşırmadı, öyle pek sevinmedi de. Benim korku böylece bi kaç saat daha devam etmiş oldu. Kahvaltı amacı ile girdiğimiz Simit sarayına bir daha uğramak istemiyorum. Zaten kahvaltı konusunda çok beceriksizim ben canım ne istiyorsa onu yerim evdeyken o istediğimi bulmak bazen saatlerimi bile alır. Neyse işte orda otururken belki biraz daha iyi gitti her şey bilmiyorum. Sanırım ben istenmemekten fena halde korkuyorum Miray işe gitti bizde Kurt'la ortalıkta dolanıp durduk. Ödevim için bi kaç tane de resim çektim orda...

Öğlen işten çıkınca o Kurt'ların eve gittik. Okulu astı o da. O zaman her şey normaldi işte. Evde tekrar bir şeyler yemeden önce Counter oynadı Miray. Burda kendime not düşüyorum ne kadar istesemde evimizde Ps ya da Counter yüklü bir Pc olursa saatli olmalı. Yoksa biz o oyuna bi dalarız bidaha da çıkmayız işte. Oyun falan oynadık, bi abla dükkan açmış bi saat diye yardıma gidip bi kaç saat orda kaldık. Sonra eve döndük bida oyun oynadık vakit çok güzeldi öyleyken. Bir de eve yani Kurt'lara dönünce her şey daha garip oldu. Sanki o minicik ev bizimdi, arkadaki odada bizim odamızdı. Kendi bilgisayarımızda oyun oynayıp yemek yiyorduk. Sanki evliydik ve o ev bizimdi. Tüm günü de beraber geçirince öyle hissettim ben. O kadar mutluydum ki. Gitme saati gelince bırakalım diye aşağı indik ama geç kaldığından taksi ile gidecekti. Yarın görecekmiyim seni dedim, sabah işe öğlen okula gidecekti. Kısacası cevap hayırdı... Bindi taksiye gitti ardından orda kalıp ertesine güne kadar beklemek istedim. Kurt hadi eve diyerekten dünyaya döndürdü beni.

Sonraki gün gerçeğe dönmek uzun sürmedi. Ev bizim değildi, yanıbaşımda Miray yatmıyordu. Kalkmak istemedim. Yabancı geldi her şey, yanıbaşımda sandalyede bilgisayarım vardı. Tuşlarına Miray'ın dokunduğu bilgisayar. Her an yanımda ona ait bir şeyi taşımak isterken onu istememiştim işte. Miray yoktu ki orda her şey de yabancıydı. Öğlene kadar mesajlaştık durduk. Gelmeyeceği için gayet normal eşofmanlarımla ve yağlı saçlarımla evde dolanıp durdum. Öğleden sonra mesaj attı kapıyı aç diye. Hangi kapıyı dedim aşağınınkini üşüdüm dedi. Öyle kalbim deli gibi atarken koşup kapıyı açtım. O geldi, sabah yabancı gelen ev yine bizim oldu. Tüm günü evde geçirdik. Oyun oynadık yemek yedik. Evet o ev yine bizim evimiz oluverdi ve anladım ki Miray'la yaşarsam hiç sıkılmam ben. İşte o gün Kurt fal baktı bana önemli olanda tuttuğum dilekti O da Miray'la yaşamak... Aslında Miray'a da bakacaktı da yıkadı fincanı bakmadı. Meraktan öldüm bende. Bi arada yine fal bakarken yüzüğümü çıkarttırıp fincanın yanına koydu. Ben bu yüzüğü çok nadir çıkartır hemende geri takarım. Banyo da bile böyle durum hatta orda bile çıkartmam işte. O kadar boş geldiki o anlar alıp geri takmamak için zor durdum. Gece olunca bir kez daha gitmesi gerekti. Ev yine yabancılaşmaya başladı tabii hemen. Gittiği yerden geri dönmesini o kadar bekledim ki. Bu şey gibiydi hani bir şey kaybederiz ve ararken hep en son gördüğümüz yere bakarız. İşte öyle onu en son gördüğüm an'da takılıp kalmıştım bende.
Ertesi gün hiç görmedim onu. Sadece mesajlaştık. Suratsızlığımda arttı böylece. Gülmez, eğlenmez bildiğin çekilmez oldum çıktım. Aynı şehirde olupta ayrı yerlerde nefes almak berbat bir şey... Son gün bu suratsızlık daha da arttı iyice çekilmez oldum. Bi ara Kurt'u bile çileden çıkartmış olabilirim. Otobüs biletimi aldık onun evine yakın bir yerden. Sonra gidip Pes oynamaya başladık bi yerde o ara geldi Miray. Dişçiye gidip geldiğimiz o zaman içinde de gördüm onu. Veda gibi olmadı bu, bu kez ağlamayacaksın dedim kendime. Kurt yanlız kalabilelim diye hep arkada kaldı yürürken. Yolda hep konuştuk, dinledim onu. Dinlerken bir kez daha sevdim derler ya öyle oldu. Ben onu her şeyi ile çok seviyorum. Ne yaparsa yapsın bu değişmiyor. Gitme zamanı gelmeden önce tşortünü çıkartıp verdi. Kokusu vardı üstünde çantama koydum. Gittiğinde de ardından baktım durdum belkilerle doldu bir sürü düşüncenin içinde. Hiç bir 'belki'm gerçek olmadı tabii ki. Gitmesi gerekti gitti... Sabah Ankara'ya dönünce tşortunu çıkarttım derin derin kokusunu çektim içime. O kadar kısa zaman da o kadar kalması garipti. Aldım yatağa uyudum onunla öylece. Sonra kalkıp derse gittim... Şimdi geceleri onunla uyuyorum sanki yanımdaymış gibi...

Evde kalmak bana göre değil. Yıllarca yurtta kalan biri olarak televizyona uzak kalmışım dizi izleyip durdum istanbuldayken. Ve diziler berbat!

Bilgisayar ile ilgili her dersin uygulamasında başarılıyım ancak yazılı sınavlarında berbattan daha öteyim. Sınıfta benim kadar iyi bilen yok o programı ama 100'ü ben değil başkası alıyor. 70'ler o ders için hiçte iyi değil! Şimdilik burda bırakıyorum zaten o kadar çok yazmışım ki bi ömür yeter işte.

16 Aralık 2011 Cuma

Hemen çıkacağım zira Kurt'lardaım ve o bi kaç dk için dışarı çıktı. İstanbul'a geldim tüm gün Miray'laydım ve çok mutluyum :)) Görüşürüzzzzzzzz.

10 Aralık 2011 Cumartesi

İstediklerimiz ve gerçekleşmeyecek olanlar

Genelde bir şeyi çok isterim ve o benim olmaz...

Bu vakitte hala yurtta ve bunları yazabiliyorsam demek ki istanbula gidememişimdir. Bu da demek oluyor ki gelecek ay'a kadar bir daha gidemeyeceğim. Miray haftaya erteledi aklım öyle dondu ki o an sadece tamam dediğimi hatırlıyorum. Başka şeyler düşünüyordum zira, mesela ertelenen zamanda yanına gidemeyeceğim gibi... Çünkü burda yapmam gereken şeyler var. Burs ilk yattığı zaman bunları erteleyebilirdim ama daha sonrasında mümkün olmuyor işte bu. O kadar düşük olasılık ki diyemiyorum ona, gelemeyeceğim diye. Böyle işte. Belki en doğrusu buydu belki gitmek için yanlış zamandı deyip susuyorum bu konuda...

Şu günlerde istediğim bir diğer şey fujifilmin S2950 fotoğraf makinesi. Bu hevesin geldiği yer ise çok saçma. Neyse ablamın doğum günüm için söz verip almadığı bir şey vardı bende onu değiştirip bunu almasını istedim ama sanırım bu da olmayacak. Bende muhtemelen tekrar hatırlatacak değilim.Fotoğraf makinesi aşkının gelmesini sağlayan ise fotoğrafçılık dersim ve hocanın istediği resimler. Farketmemiştim ama kendi makinem ya da daha doğrusu annemin makinesi evde kalmış. Hoca zaten içimdeki isteği öldürdüğünden çekmemiştim bayramda resim ama o haftaya iki konunun bitmiş olmasını istiyor ve benim ne resmim var ne de makinem. Annem bellki salı gönderirse ve perşembe bende olursa minicik bir ihtimalle cumaya resim çekmiş olabilirim ama doğrusu hiç umudum yok bu konuda. Miray ve Kurt başkasına ait olan fotoğraflar önerdiler ama fotoğraf çekmeyi bu kadar severken ders için bile olsa başkasına ait resimler gösteremezdim...

Şu ara birikmiş ödevim o kadar çok var ki. Başında kalsam kısa zamanda bitireceğimi biliyorum ama hiç istemiyorum. Bir de bir yarışma var ve hocalar katılmayı zorunlu tutunca illa bir kaç çalışma yapmak gerekiyor hele bunu hiç istemiyorum! Zorla bugün bir şey yaptım ısrar ederlerse onu vercem artık.

Şu ara Miray'ın telefon gitti yine. Ona bendeki diğer telefonu da göndersem iyi olabilir belki. Bu arada banka kartımı da göndermiş olurum. O kabul etmeyecektir muhtemelen bunu bilmiyorum ne yaparım işte öyle ya. Uykum var çok. Burda bahsetmek istemediğim çok şey var yine susmam gereken...

Son olarak bu da bahsettiğim makine. Güzel değil mi ama...? 

7 Aralık 2011 Çarşamba

Bir romantik ses: Horlama

Meteliğe atacak kurşunum bile yok kağıt parçaları fırlatsam olur mu?

En son başımın döngüsü ile bırakmıştım burayı (son yazı alıntı olduğundan saymıyorum) şimdi fondan gelen horultu sesleriyle ele alıyorum. Bu yıl hiç bahsetmediğim oda arkadaşlarım var. Aslında bu horlayan yoktu en başta, sonradan geldi. Kız günün 15 saatinden fazlasını uyuyor ve gerisini düşünmek bile istemiyorum. Tedavi falan olsa. Bir de yatakta dönerken konuşuyor gece gece korkuyor insan! Tahmin üzerine kız üst ranzamda yatıyor. Şimdi kız farkında olmadan hayatıma müdahele ettiğinden her hareketi gözüme batıyor. Öylesine rahatsız ediyor yani. Bende tepki şe etmemek için genellikle susuyorum.

Odadaki diğer ses oda arkadaşımın beklentisinden daha kötü geçen doğum günü. Sevgilisiyle çok çok sıradan hatta sıradanında altında bir gün geçirmişler. Şimdi kızımız zaten çocuğun parasız olduğunu bildiğinden slayt, yazı, mum gibi tamamen emek gerektiren şeyler yapmasını bekliyormuş. Ama çocuğumuz yapmamış böyle şeyler. Ben burda bi kez daha anlıyorum ki para her şey demek değil. İnsana kendini özel hissettirmek için paraya sanıldığı kadar ihtiyaçta yok. İnsan düşünüldüğünü bilmek istiyor, hele kadınlar bunu daha çok istiyor. Bir de şu var asıl kızımız çocuğa atkı örüyor. Ben hiç öyle şeyler yapamam beceriksizim yani ama düşününce sevgili kısmından genelde böyle düşünceli şeyler gelmez. Ben zaten ömründe aldığı hediye sayısı bi elin parmaklarını geçmeyen  insan olduğum için o kız kadar etkilenmedim. Yine de biliyorum ki böyle bir olay asla unutulmuyor, telafide edilmiyor. Zamanın geri gelmeyeceği gibi böyle bir eksiklikte dolmuyor işte.

Şimdi beş parasızlığıma değineyim cumartesi günü ayakkabı falan alınca ben fazla param kalmamıştı,kalan paramında bu kadar çabuk bitmesini beklemiyordum ki. Yarın burs yatacak onu bekliyorum yani. Şu dakikada acıkacak olsam o açlığımla kalırım. Gidip kızlardan para istemem yiyecek hiç istemem. Öyle insanlardan isteme alışkanlığım yok. Bir de ayrıntıya girmeden anlatacağım bir başka olay dün Kurt'tan bir şey istedim, olay benle alakalı olmayınca kolaylıkla söyleyebiliyorum çünkü. Neyse ben söyledim netten üzerinden çok zaman geçmesine rağmen o hala oyalanınca sinirlendim ben çünkü beklemekten nefret eden bi insanım. Hele ki gerçek hayata dair bir şeyse. Kalktım gittim kendim halletim burdan da dersimi de önlemimi de alıyorum bir daha da kimseden başkası için bile bir şey isteyesim yok yani...

Yarın burs yatıyor. Bu hafta Miray'ın yanına gitmek için tek uygun hafta çünkü ilk haftadan yapacağım tüm masrafları toplamam kolay olur ama haftaya falan kalırsa bu olay gitmem mümkün bile olmaz. Diğer bursum kesilmeseydi belki düşünebilirdim de şu an imkansız yani. Her şeyde o kadar karışık ve ters bir zaman ki ne yapacağımı bilmiyorum...

2 Aralık 2011 Cuma

Erkek olmadan bebek olur!

Kadının kemik iliğinden sperm üretildi. Tek sorun doğan tüm çocuklar kız olacak..
Erkeksiz doğum artık mümkün!

İngiliz bilim adamları kadının kemik iliğinde bulunan bir kök hücreden sperm yaratmayı başardı. Lezbiyen çiftler ya da babasız doğum yapmak isteyen kadınlar, biyolojik olarak kendi çocuklarını dünyaya getirebilecek. New Scientist bilim dergisinin haberine göre, Tyne Üniversitesi uzmanları iki ay içinde uygulanmaya başlanabilecek olan bu yeni tekniğin aynı zamanda kısırlık tedavisinde de çığır açacağını söyledi. Profesör Kerim Nayernia kontrolündeki ekibin yöntemine göre, kadının kemik iliğinden kök hücreler alınıyor, daha sonra bu kök hücreler kimyasal madde ve vitaminler bir karışıma konularak dişi sperm hücreleri haline getiriliyor. Bu sperm hücreleri ise tüp bebek tedavi tekniğiyle yumurtayı döllemeye yarıyor. Geçen yıl bu konuyla ilgili ilk bilimsel veriler elde edilmiş ve kemik iliğinden alınan kök hücrelerle olgunlaşmamış sperm üretilmişti.

Dini çevrelerden anında tepki geldi

BİLİM ADAMLARININ buluşu, etik bir tartışmaya da yol açtı. Çünkü bu yöntem, gelecekte kadınların erkekten alınan sperme gerek duymadan hamile kalmasını mümkün kılabilecek, erkekleri çocuk yapmada devre dışı bırakabilecek. Ancak, bu hücrelerde sadece erkekte bulunan ‘Y’ kromozomu olmadığından kadınlar, sadece kız çocuk sahibi olabilecek. İngiltere’de dini çevreler, bir çocuğun sadece anne ve babadan meydana gelebileceğini ve çocuğun da ailede her iki rolü de görmesi gerektiğini düşünerek, böyle bir yöntemin ahlak dışı olabileceğini öne sürüyor.

Lezbiyen aşkından çocuk yapabilir

SON haftalarda erkekler yerine kadınları tercih eden Paris Hilton, en son Sunset Bulvarı’nda eğlenmişti. Sevgilisiyle gece boyunca öpüşen Paris, erkeksiz doğum modası olursa bayrağı ilk taşıyacak isim olacak.

Kaynak: haberturk.com 


Şu zamanda en çok sevineceğim haberlerden biri bu :)) Ne güzel ya aşkımdan çocuğum olabilecek..

1 Aralık 2011 Perşembe

Hastane karmaşası

Sıkmış olduğum elimi aç dediğinde bir daha sıkamayacağımı söyleseydin açmazdım ben onu.

Şu bahsettiğim randevularımdan birinin günü dündü gittim. 9:30'dan sonra keyfi gelen doktor muayenelere başladı. Benim sıram sanırım 1 saat sonra falan geldi. Genelde çok gergin girerim ben böyle yerlere burda da aynen o oldu bi girdim kadın melek gibi duruyor gülüyor konuşması anında gerginliğini alıyor falan. Bi rahatladım sonra bu bana nurtopu mu sordu açtı gösterdim bi iki bastırdı oraya bıraktı. Sonra malum benim saçlarım çok çok çok çabuk yağlanır bahsettim bundan. Geldi saçımı tuttu bi iki çekiştirdi acıtmadan sonra bi çekti bildiğin yoldu. Gözümden yaş geliyordu lan nerdeyse. Zaten bundan sonra istese de dokundurtmazdım kendime. Kan tahliline yolladı beni bi de nurtopum için salı ya da perşembe gitcem ona sonra değinirim. Hastane sistemindeki sorundan dolayı dün almadılar kanımı. Bende çalıntı dosyamla yurda geldim. 

Bu sabahta erkenden gittim kanı aldırayım hazır perşembeyken nurtopuma da baktırayım diye. Kan almaları için önce tüp sırasına girip tüp almak gerekiyormuş. Girdim sıraya 10 dk sonra o camlı bölüme anca gidip kağıtları adama vermiştim ki onaylanmamış bu diye postaladı beni. Nerde onaylatcamı da söylemedi doğru düzgün. Yarım saat ortalıkta deli tavuklar gibi dolandıktan sonra bi görevli bulabilip sordum yerini hemen söyledi onayımı yaptırdım. Bida gittim kan şeysine sıra yoktu hemencecik adama kağıtlarımı verdim. Elime tam 5 tane tüp verdi! korktum kaçsam gitsem kimsenin umurunda bile olmazdı ama yapamadım. Sıram gelince içeri girdim kadın oturttu beni. Açtı kolumu soktu oraya iğneyi o 5 tane tüpü doldurdu orda. Sonuçlarda 10 güne çıkar dedi, niye dedim çinko bilmem nesi istemiş doktorum o uzun sürüyormuş. Tamam dedim çıktım dışarı. Kolumun acısı dışında herşey normal geliyor. Montumu girdim nurtopumun işlemi 11. katta yapılıyormuş asansörlerin oraya gittim benim başım fıldır fıldır dönmeye başladı. Hastane kokusu midemi bulandırmaya başladı. Dışarı çıkıcam düşerim diye korkuyorum ki ayakta durmam bile mucizeydi. Benim zaman zaman başım dönerdi de hiç böyle olmamıştı. Koku daha beter yapmasın diye kapının oraya çıkabildim. Betona oturdum orda epey bekledim geçsin diye. Hiç kalkabilecekmişim gibi gelmesede yeniden hasta olamazdım yurda döneyim dedim. O yolu nasıl yürüdüğümü hatırlamıyorum pek. Kantinden meyvesuyu alıp çıktım, Kızılaya ne zaman biri kan verse eline meyvesuyu tutuştururlarda o geldi aklıma. Odaya çıktım üzerimi değiştirmek için çok uğraştım çünkü kanımı çektikleri o kolu kullanamıyorum herhangi bir şeyi tutamuyorum bile. O kadar zor geliyorki bi kaç saniye telefon tutsam düşecek gibi oluyor elimden. Kolumu açamıyorum da öyle ilk büktüğüm gibi duruyor. Büyük uğraşlar sonunda yatağa girdim ama donuyorum bu seferde her yer soğuk geliyor bunun sebebi belki kaloriferleri yakmamaları olabilir hiç gidip bakmadım ne durumdalar diye.

Bu arada Miray'a da söyledim sabah olanları çok kızdı bana sonra ben tepki verdim sanırsam azıcık sonra normale döndü gibi bişe oldu. O an anladım ki zaten hasta/rahatsız birine kızılmamalı çok fena oluyor herşeyin üstüne o da kızınca yatakta oturdum ağladım sonra uyudum işte.

Hastaneye dair alacağım notların en başında sistemleri berbat çok karışık ve hasta bildiğin dosya peşinde koşarken iyileşiyor bence. Özel ile devlet hastanelerin farkı burda özelde hastaya gerçekten hasta muamelesi yapılırken devlette görevli muamelesi görüyorsun. Dosya peşinde koşturan görevli. Danışma denilen şey oraya boşuna koyulmuş çünkü kimse yok. Halk ne yapacağını bilmeden gördüğü sıraya geçiyor. Güvenlik görevlisi görebilirseniz şanslısınızdır her şeyi bilirler ama ortalıkta çok nadirler yani. Kalabalık onları yutuyormu ne yapıyorsa artık. Öyle işte bi daha hiç gidesim yok sevmemde zaten hastaneleri ama 10 gün sonra yeniden gitmem gerekecek... Yazıma burda son veriyorum çok acıktım da..

26 Kasım 2011 Cumartesi

Çiftler arasında

Yazmak için yazamıyorum sadece, sorun şu ki aklıma geldiğinde de yazamıyorum üşengeçliğim sayesinde.

Bu hafta defalarca erteledim bu yazıyı. Salı günü biten sınavlarımdan sonra boştum da halbuki. Yazmadım ama işte hep bir yerlere gidip bir şeyler yaptım. Doktora gittim mesela nur topu gibi nasırım için ama gel gör ki iki haftadır geçmek bilmeyen gribim için gitmedim o doktora. Zaten gittimde bir şey olmadı randevu verip postaladılar beni gelecek haftaya. Yılmadım ertesi gün hemen dişçiye gittim liseden beri ertelemekte sınır tanımayıp artık yüzleşmem gereken gerçeğe. Korkucak bir şey yok sadece dolgu yani. Mayısa randevu verdiler sağolsunlar!

İşte ondan sonra da ablam mesaj attı. Planlardan falandan filandan bahsetti. Ablamı birazcık tanıyorsam öyle planlı biri değil aynı ben geleceğe dair ne derse (şunu yapıcam gibi) bir şekilde tepetaklak olur onlar. Dün akşam bana nutuk çekince azıcık cidden değiştiğini düşünmeye başladım. Hiç yoktan gidip Bolu'ya yerleşti evini de tutmuş işe gidip geliyor. Bildiğin düzen kurdu orda abilerimin gölgesi olmadan. Banada dedi gel diye. Gidemezdim ki. Öyle çok sevdiğim şehre gezmek dışında gidemem ben. Kalbim İstanbul'da atarken nasıl gideyim? İş imkanlarını bahane edip üzerine plansızlığımdan da bahsederek konuşmayı kapattım. Ama yine ablamı biraz daha tanıyorsam açılacak bu konu yeniden... 

Okumak iyi güzel sorumsuzca hatta muhteşem bir şey. Ama sonrası yokmu orası beni feci korkutuyor. Bana kimse iş vermez ki. Bir düzen var sağlanacak, kurulacak hayat var. Yanlız olmadığımı bilsem de yanlızmış gibi çok çalışıp kazanmam gereken bir şeyler var. Sınav gibi de değil üstelik bildiğin hayat. Yanlışın olursa affı keyfe göre değişen. Adamın sinirleri tepesindeyse basar tekmeyi. Kendime hiç güvenmiyorum ben. Bir konuda bilgim tam değilse yapamam o işi elime yüzüme bulaştırıp mahvederim. Bazen bilgim olsa da yapamam. Kafama göre takılmak burda güzelde Orda değişiyor yine her şey. Bu korkular cidden beni köye gidip yaşama fikrine fena yaklaştırıyor.

Yazacağım diğer konu herşeyden bağımsızca aklıma gelmiş bir şey. Belli bir olaya göre değil yani. Sevgilin varsa değişiyor her şey. Başkalarına uyguladığın kurallar onda geçerli değil mesela. Her kuralı baştan ve çift kişilik yazıyorsun. Sonra bir şekilde arkadaşlar bazen öncelikli olunca bu trip konusu oluyor. Öncelikten kastım; Onun işi vardır rahat olsun diye susarsın o an arkadaşı arar, mesaj atar ya da bir şekilde iletişime geçer ve senin rahat bıraktığın adam başka şey yapıyordur. Her hali ile gayet normal bir durum ancak çiftler arasında kesinlikle triplik bir konu. Yaparım yani hiç affetmem. He birde şu olay var ki sen hüzünlüsündür canın sıkkındır karşıdan ilgi beklersin. O da üzülen suratlar yapar falan sonra facebook denen illete bakarsın aynı zamanı kapsayan dilim içerisinde adam başkasına gülücükler atıyor! ''Nasıl yaaa?!? ne oluyor!'' durumuna dönüyor olay. Yine her şey normal zira yan yana değilsiniz ve ne kadar çifte bağlansa da yaşanan çok şey tek kişilik sanki ben üzülünce o gülmekten mahrummu kalsın? Sanırım benim dengesizliğim bu incecik çizgide işte. Ne kadar saçma dimi. Şimdik bunun konuyla alakası yok yaşanmadıda şu ara böyle şeyler. Uzun zaman önce yazmak isteyip unuttuğum şeyler arasındaydı. Yazdım kurtuldum.
Şimdi sınavlardan azat olmuş bir insan evladı olarak rahat uyuyabileceğim düşüncesindeyim. Gerçek olursa çok mesut olurum...

Not: Şafak vaktini izledik pazar günü. Bu bende Miray'la Evlenip çocuk yapma isteği doğurdu. İmkanım olsa hemen yapardım yani böyle bir şeyi... Etrafta koşuşturan junior Miray'larım olsa ne tatlı olurdu dimiii.. Acaba Türkiye'de eşcinsel evlilik bir gün gerçek olurmu ki???

18 Kasım 2011 Cuma

Bizim hikayemizden minicik bir parça

Selamlar saygılar sınırları zorlamalar hey ben geldim. Kendi kendimle konuşup blogumla hasret gidermeye. Hiç öyle bahane edecek ''Sınava çalıştım'' cümlelerim yok. Aslında bence bahanem de yok. Şimdi vaktim boş zira aşkımın oyununda yeni bişe yapcam zamanın dolmasını bekliyorum. Benki oyun hastası biriyim ama bu kez abarttım. Facebooktaki farmvilleden kurtulmuşken şimdi farmerama da ekip biçiyorum mesela. Ablam sağolsun tatilte başlatmıştı beni o oyuna. Tamam tamam kendim başlamak istedim. Koyun shaun'u izlerdim bazen (içimdeki çocuğu seviyorum) farmeramada da o koyuncuklarımı kullanmışlar. Bende doğal olaraktan yapıştım oyuna. Şimdi ona da bakıyordum da sıkılmaya başladım ya. Öyle işte oyuncu tarafıma da değineyim istedim.

Bi'site var içinde bir sürü resim falan var arada ben oraya girip resim falan alıyorum. Uzun süredir almadım gerçi de. Neyse o resimlerden birinde (- ki şimdi ekleyeceğim onu da) bi yazı vardı sonunu çevirdim sadece hoşuma gitti yazdım da bi yerlere. Neysem. Google yardımı ile çevirdiğim cümle 'Burn to survive''di yani Yaşamak için yanmak gibi bir şey oluyordu. Çokta anlamlı geldiğinden pek sevdim. Burda cümlelerim tükendiğinden yarım bırakıyorum.

(Huh. 22 dk kaldı.) Dün Damla'nın doğum günüydü. Hiç öyle süprizlerle aram yoktur ki ona hediyemi sınavlardan dolayı haftasonuna saklayacaktım. Daha önce bahsetmiş olabilirim sinemaya götüreceğim onu. Dün brownilerden alıp onun yurduna gittim. Mumlarda yakıp kutlayıp dönecektim geri. Salona bi girdim teyzeler falan gelmiş çocuklarıynan oturuyo. Ne yapsam bilemedim. Damla'ya da demedim ben geldim diye sadece anons ettirdim. Bekledim bekledim gelen giden yok. Teyzelerde kalkmıyo masayı işgal etmişler. Çay bile getirmişler lan yanlarında. En sonunda dedim benim arkadaşım gelcek masanın ucundan kullansam diye. Teyzeler hemen toplandı zaten işimiz bitti diye. Zaten bizden hemen sonra da gittiler ya neyse. Ben kekleri açtım teyzelere de sordum da yemediler. Mumları da koydum 4 tanecik. Yaktım falan ama 4. yanmıyo! Damla geldiğinde hala yanmıyordu o. Güldü falan birazcık sevindide ama sarıldı sonra aldı eline çakmağı benim beceremediğim şeyi yaptı. Bu kızda fena hırs var he! Öyle işte. Lisedeki kahvaltılarımızı özledim ben. Ordayken de browni ve süt alıp yerdik. Dün de süt aldığımı söylemişmiydim. Yaşlanmışız ama kahvaltıda pek gitmedi... Yine de mutluluğunu görmeye değerdi...

Şimdi ben acıktım yav. Aşkım bugün içti! Biz daha çıkmadan önce mi ne bu sarhoş olmuştu o an geldi aklıma telefonda konuştuyduk bide. He bi de ilk defa o zaman 'seni seviyorum' demişti. Kontörüm olsa yine arayacaktım onu çünkü sarhoşken çoooook tatlı konuşuyo. Hastayım onun o sesine zaten. Aynı evde yaşayalım zaten onu ayık yaşatmıcam ben. Bi de bazen böyle evimizden falan bahsedince bi garip oluyo ya. O kadar gerçek geliyor ki her şey. Bi an önce gelsin istiyorum o günler. Sabah beraber uyanıp kahvaltı yapalım sonra işe gidelim gelince de hep beraber vakit geçirelim falan. İsteyebileceğim neredeyse her şeye sahibim ben her şeyden öte onun sevgisine sahibim.. Bir de aynı evde yaşarsak bu gerçekten bir masala dönüşecek gibi... Bizim hikayemiz ''mutlu son''la bitecek mi gerçekten...?

15 Kasım 2011 Salı

Eksik kalanlar

Düğünlerden nefret eden biriyseniz yanınıza çocuk alıp gidin.

Yazmamışım bunu. Bayramın 4. günü kuzenim evlendi. Bende düğünleri falan sevmem, ramazanda nişanı kurbanda kınası-düğünü yapıldı. Nişana da kınaya da gitmedim ben. Düğüne gideyim ayıp olmasın dedim gittim. Bizim merkezde minicik bir düğün salonu var yıllardır girmemişim içine. Daha büyük sanıyordum da o zaman ben küçükmüşüm anladım. Hiç öyle oyun meraklısı da değilim beceremem de zaten. Dansta etmem. Danstan kastım romantik olan kısmı. Zira dans denince çok geniş oluyor. Neyse ya. Abimle yengem bide ufaklık vardı orda. Öyle dans edilecek bi şarkı çıkınca aldım ben o ufaklığı kucağıma gittik dans ettik. Annesiynen babası da vardı. Bu ilkti muhtemelen bida olmaz. Ufaklık yerine büyük biri olaydı zaten çıkmazdım. Birde ufak bir not yıllardır düğüne gitmemişim kulaklarım sızladı be!

Bayramda yaptığım tm o temizlik varya, millet evden giderken hiç temizlenmemiş gibi oldu gene. Benimde canım bidaha istemediğinden elleşmedim bile.

Yurda geldim hasta oldum. Burda odalar çok sıcak oluyor genelde. İlk gece o sıcakta şe olunca ben kızlara camı açsanıza dedim. Uyudum öyle. Epey vakit yemişim o soğuğu. Sabah kalktığımda boğazım ağrıyordu. İşte o günden beri hastayım. Bir de kızlardan biri böcek görmüş, diğerini de o akşam ısırdı. Sanırım sadece bir taneydi ama yine de önlem alındı bir sürü ilaç falan filan aldılar hemen. Pazar günü odada genel temizlik var ben daha beter hasta olmuşum. Odayı çamaşır suyu ve böcek ilacı ile baştan aşağı temizledik. Ranza suntasının altındaki pislikleri görmemek lazım. Çok iğrençti be! Bunca zaman yatmışız öyle. Şimdi tertemiz oralar bile. O gece de cam zorunlu açık kaldı. İlaç değilde çamaşır suyu çok fena kokuyor. Ellerimde hala kokusu var yani iğrenç bir şey bu. Evime çamaşır suyu koymayı düşünmüyorum mesela. O gecenin soğuğunu da yedikten sonra benim burun oldu çeşme. İboy'a mesaj attım gece sabahına ilaçla burun tıkanıklığını açan bi sprey getirdi. Dahası o spreyi sıkınca burnum daha çok akıyo. Hele iki adım yürümeye kalkayım hemen yani. Sabahtan beri 3 paket selpak bitmemeliydi mesela. Şimdi kırmızı burnumla palyaçoları aratmıyorum. Bu halde bir de sınavlara giriyorum ben. Açılış diferansiyelden geldi. Hocanın yardımı umarım işe yarar. 

Ve bugünkünden de böyle kötü olmak istemem ama kimse iyi yapamasın yaaaa...

Bu arada Miray'ın telefonu bozuldu demiş miydim? Pek konuşamıyoruz ve ben hiç alışkın değilim böyle konuşmadan durmaya... :((

10 Kasım 2011 Perşembe

Bu bayram başka bayram

Gün gelir insanları şeytan dürter ve yapmayacaklarını yaparlar. Bence burda şeytanı suçlamaya hiç gerek yok, insan ne yapmak istiyorsa onu yapar...

Olayın son kısımlarını es geçip bir kaç not alasım var. Otobüste en arkada ve en önde oturmayacaksın malum oralar tekerleğin üstü ve hop hop ederken mide pek iyi olmuyor. Zehir oldu köye geliş yolculuğum. Birde sonrasında köy otobüsünde tepemize binen insanlarla daha da mükemmelleşti tabii ki. Şoför denilen varlığın en büyük amacı otobüse kaç insan sığdırabildiğini görmek gibi bir şey. Çünkü her gördüğü insana durup aldı otobüse. Bu da tepemizdeki insan sayısının artması demek oldu. Minik bebek olasım geldi ama sonra ayaktaki bebeği olan ablaya bile geç yer verilince vazgeçtim bundan. İşte böyle güzeldir yurdum şoförleri, araca kimi tıktıklarını önemsemeden alırlar.

Eve geliş daha da beter etti. Yol yorgunluğu berbat bir şey. Ölü gibi oluyorum yahu. Ertesi gün arefe evde bi annem bi de ben (paşayı temizlik yapmadığından dolayı saymıyorum) Bizim ev sebepsiz yere kocaman. Yine sebepsizce annem bana abilerimin odasını bile temizletme çabası içinde. Burda havanın buz gibi olması ve sobanın sadece bir yerde yanmasının tesellisi de çok büyük tabii ki. Tüm temizlik akşam bitti, yemek yapacak vakit yoktu tabii ki. O işte bittiğinde abimler eve damlamıştı. Azıcık ucundan yedikten sonra ki kaçma çabalarımda çok iyiydi bence. İşe yaramaması da kötüydü orası ayrı. Yine de her fırsatı değerlendirdim. Arefe günü bitmeden Evde 3 abim olmuştu bile. 7 kardeşten ikisi eksikti ve bu bizim evde kavga demek. Abimin ablamı yok sayması gibi şeylerden sonra sonunda kaçtım odama ve uyudum erkenden. Benden sonra 3'e kadar oturup annemi uyutmamışlar! Neyse yav. 1. gün Yağmurlara gittim. O günde eksik kardeş geldi. Ve yıllar sonra biz ilk kez 6'yı bir araya getirdik. Şimdi tüm bu yoğunluk içinde ben akrabalara el öpmeye gitmedim. Yani karşı evdeki amcamlara. Fırçamı yedikten sonra bayram daha da güzelleşti.

Şimdi bu bayramın güzel yönlerini saysam mı bilemedim. Uzun zamandır köye gelmeyen abim ve yengem gelmişti ki onlar burdayken bayram daha çekilir oluyor. Annem daha mutlu oluyor zira benim abilerim onu pek aramıyorlar. Neyse işte mutluydu annem. Çoğu zamanlarda diğerleri ile konuşup yeğenlerle oynamak güzeldi. Harçlık meselesi berbat bir şey o kadar çok yeğen varki hele biri -ki bu paşa olur- para versinler diye aynı elleri defalarca öptü. Genelde de bu işe yaradı her defasında para almayı başardı kereta. He bu arada ben para verirken hep bozuk verdiğim için ki birazda züğürt olduğum için abimler kadar batmadım sanırım. Yenge bolluğundan dolayı bulaşıktan kaçmak ne kadar mükemmelse, kendi çaylarını almaktan aciz abilerimin peşinde koşuşturan annemi görmek bir o kadar üzücü. O çay meselesi beni kahvaltılardan mahrum bıraktı da biraz. Sinirli sinirli gidip sabah sabah hala duran üzümlerden yedim.

Hayvancıklarımdan da özet geçecek olursam bütün hamsterlarım kaçmış lan! 2 tane yavrulardan kaldı elimde. İkisinin de erkek olması daha da güzel. Çoğalmayacaklar ama kaçabilirler. Areste kocaman olmuş yaaa bi gün çıkarabildim sadece dışarı ama onda da hemen gelip kucağıma yattı yine...

Tüm bayram boyunca aşkımın dişi ağrıdı defalarca doktora gitti ama sonuç pek değişmedi. Biraz benim yorgunluğum biraz onun ağrıları derken konuşamadık işte. Arada bir konuştuk tabii ama uzun sürmedi bende çok zorlamadım. Neyse işte aşkımı çok özledim ama bi onu bilirim yani...

Az önce Kurt'un benim faceme girdiğinde mesajlarımı okuduğunu öğrendim. Daha doğrusu sadece 'bir şey'e bakacağm diyerek şifremi almıştı bu o 'bir şey'in kesinlikle mesajlarımı içermediğini biliyordum ama. Neyse Mia ile olan konuşmalarımı okumuş. Kaç gündür konuşmuyorduk bu akşam mesaj yazınca ben, öğrendim her şeyi. Epey kavga ettik ve hala devam etmekte. Biraz sinir küpü vaziyetteyim. Uyumam gerek ama yarın geri döneceğim ankaraya. Yazamadığım her şeyi orda yazarım artık...

Bi de son olarak ya ben Miray'ı çok ama çok özledim bi de çok seviyorum...

30 Ekim 2011 Pazar

Kaybetmek?

Geçmişkteki küçük hatalar birikince büyük kayıplara sebep olurlar.

Hep erteleyince yazılmıyor tabii yazılarda. Çoğu da unutuluyor. Mesela geçen günlerden birinde votka içtik yurtta. Ondan bir önceki gece Işık'la tartıştık. Ona zarar verdiğimi söyledi/farkettirdi. Bende uzak durmaya karar verdim ki kendisi de epey soğuktu. Ertesi gün yurda votka getirdi kızlardan biri oturduk onu içtik. Sanırım ondan dolayı herşey yolunda hatta mükemmel görünüyordu (sebebi ne cidden bilmiyorum tahmin etsemde) O günde bitti. Gece uyuduk falan filan ertesi gün başım hala dönmeye devam edince Mia'ya sordum sanırım su içmiştim o mu ne tetiklemiş. Neyse yav bunu anlatmıyordum ben. Sonra Işık'la bida koptuk görüşemiyoruz falan. Cuma akşamı mı ne oldu bu odaya geldi bende pcde uğraşıyordum. Konuşmaya çalışıyorum hatun bildiğin taş olmuş tepki 0. Soğuk konuşuyor falan hayırdır dedim ne oldu bida bişe anlatmıcam dedi, yurttan izin almış gitti. İyi sen bilirsin dedim. Bu akşam geldi hiç konuşmadık ama her şey yolunda. Hiç bir terslik soğukluk yok gayet gülüyor konuşuyor yemek bile yedik lan beraber! sonra banyoya gittim geldim. Işık gene değişti! Anlamıyorum ben bu kızı. İyice dengesize bağladı... Bende kendi haline bırakıyorum artıkın. Not almam gereken bi gün gibi hissettim yazdım.

Not: Votkanın tadı biranınkinden kötü yine de vişne yumuşatıyor. Fındık votkayı denemek istiyorum arkadaş çok iyi dedi...

Diğer şeylerden biri boxer meselesi. Cuma günü öğleden sonra tatildi. Aldım Damla'yı alışverişe götürdüm. O gün param yattı çünkü, ancak faturam varmış unutmuşum cuma sabahı Turkcell sağolsun hatırlattı yatırdım. Kalan parayla bilet falan da aldım (bu cumartesiydi) Cuma günündeydim ben. Neyse alacağım bir şey vardı onu aldım diğeri yani boxerı tüm gün aradık yok. Altı üstü boxer ama ben şort gibi bir şey istiyorum ve istediğim boxerın önünde açıklık olmayacak. Malum erkekler için üretilenlerde wc vs rahatlığı için açılabiliyor oluyor onlar. Ben ondan olsun istemiyorum. Öyle likralı bir yapısı da olmasın bildiğin şort tipi boxer arıyorum. Varlığını biliyor gibiyim zira Miray için en uygunu o. Annem fırça atmasın diye. Tüm gün dolaştıysakta bulamadım gittim yine önü açılanlardan aldım ama içine düz başka bitane aldım. Eğer annem sorun çıkartmazsa daha fazla alırım bayram sonrasında. Aldığım diğer şeyi vs da ekleyerek hepsini cumartesi kargoya verdim. Ve yine o cumartesi buraya evlenen arkadaşımla görüştük. O artık hamile ve son bir ayı mı ne kaldı, pek rahat olamadık çünkü eşi de geldi. Pek konuşmadan ayrıldık ama hamilelik çok yakışmış ya. Bir kez daha çocuk yapasım geldi!

Geçen hafta doktora gittik yazdım mı bilmiyorum ama kaydımı buraya aldırdım sağlık ocağına gittim. Kadın doktordu ve ayağıma bakar bakmaz nasır bu dedi. Duydum ama ne olduğunu bile bilmiyorum eee napcaz dedim cildiyeye gidip yaktırcan dedi. Korktum. Napcam dedim, ay canım korkuttum mu seni dedi. Yok falan filan deyip konuyu kapatmaya çalıştım ama ilaç vermedi bantlar var ama onu da orda kullanamayız dedi. Kısacası hiç bir şey vermeden yolladı beni. Şimdi burdan biraz daha geçmişe dönüp bir şey ekleyim. Van depreminden dolayı Bek'in bi iletisi vardı bi de o iletiye yorum yapan bi gerizekalı vardı. İşte ben o gerizekalıya hayvan dedim. Bek'te bu doktora gittiğim gün sordu ben miyim o diye yok falan filan diyerekten azıcık konuştuk doktora gittiğimi falan söyledim. Ertesi gün kargoya nasır için bant vermiş. Pek işe yaramayacağını düşünsemde onu kullandım o benim nurtopu gibi nasırım şuan mor renkte. Asit varmış o bantlarda bu da beni su ve diğer şeylere karşı dikkatli olmaya zorluyor. He bu arada öğrendim nasır neymiş ne değilmiş. Ama sebep olabilecek şeyler bende yoktu durduk yere niye oldu çözemedim. Şu an ayağım bantlı ve banyoya girmeden önce epey tırsmıştım yine de durum iyi...

Yazacağım bir diğer konu annemin kontörünün bitmiş olması. Benimkinin de bitmiş olması. Ve konuşamıyor oluşumuz özledim yaa :( Ne olursa olsun konuşmayı seviyorum annemle...

Ve Miray'ı da çok seviyorum burda yazamayacağım bişeyden dolayı konuşamıyoruz ama o iyi olsun yeter bana... :)

22 Ekim 2011 Cumartesi

Yüzük meselesi

Yanlızlık; kendini odada yanlız bulduğunda filmlere sarılmak gibi bir şey...

Dün yazacaktım aslında ama yazamadım. Nette dolaşırken bir yüzük buldum -bknz resim- aslında aradığım, biraz üzerinde uğraşabileceğim Venus -yüzüğün üzerindeki simge- resimleriydi. Zira onlardan kendim geçen yıl bi tasarım yapmıştım, aklıma esince yenisini yapmak istemiştim bakınıyordum. O yüzüğü de görünce girip sitesine dolaştım ama tekti. Bi süre bu yüzüklerden ya da kolyesinden istemiş hatta aramıştım ama bulamadım. Tek halini bile bulamamıştım ki onun yerine Mısırda sonsuzluğun işareti olan kolye vs takıları satmaya çalışan az olmadı. Zaten takı takmayı çok sevmem ama hoşuma giden bir şey olursa da çıkartmam. Dengesizim işte. Neyse yüzükteydim ben, bu nettekini almayı düşündüm biraz ama sonra vazgeçtim zira ölçü meselesi vardı ve yabancı bir siteydi. Sonra bu olay aklıma başka bir şey getirdi. Yemekhanede geçen yıldan tanıyacağınız Homofobik'i gördüm -Tayfası yoktu.- Onun sevgilisi vardı birde. Bunlar nişanlanmış hemde aile arasında, dahası karşı taraf bildiğin tek taş almış kıza. O an yanımdaki arkadaşında şeyi ile ben yüzüğün resmini çektim tam atacaktım Miray'a vazgeçtim. Sonra atarım diyerek oyaladım kızları ama tabii ki öyle bir şey yapmayacağım. İtiraf.com okuyan biri olaraktan benim o resmi atmam gerekirdi ama hem Miray resmi göremeyecekti hemde ne diyecektim ki görse bile? İşte beni asıl düşündüren kısım ne diyeceğim kısmıydı. Ondan yok yani öyle bir şey.

Yazacağım diğer konu ise filmler. Şu son zamanlarda yine beni sardıklarından özellikle o konulara değinesim var. Hiç bir şey filmlerdeki gibi değil işte. Çoğu kez mutlu sonlarla bitmiyor hayatlar. Erkekler ordaki gibi duyarlı değil ya da eşcinsel filmlerinde olduğu gibi hoşlandığınız kız lezbiyen falan olmuyor. Kaybettiklerin de geri gelmiyor mesela. Filmler sanki daha çok insanlar avunsun diye yapılıyor. ''Bakın dışarda böyle hayatlar da var'' demek ister gibi. 'Bir rüya için ağıt' izlemiştik geçen akşam Işık'la. Onu izlemek daha da kötü etkiledi. Ben öyle psikolojik filmlerde izlemem. İnsan yanlız ölüyor ya! bu kesin olan tek gerçek. Ne yaparsak yapalım yanlızız yani. Acı çekerken, severken, pişmansak ya da özlüyorsak. Karşıdaki de aynı hislere sahip olabilir ama yanlızız bu değişmiyor. Hele yaşlanınca -ki umarım yaşlanmadan ölürüm bi yerlerde- yanlız kalmaktan daha da korkuyorum ben. Ne bilim ya öyle işte anlatamadım çoğu düşüncemi ama bu yani..

Şimdi Miray yeniden hasta ve elbetteki ben yine hiç bir şey yapamıyorum mesaj atıp bunaltmak bile istemiyorum onu ben rahat bırakayım o da uyusun... Aşkın L Hali'ndeki hikayeye baktım Adı ''Bu gece boş musun?'' Orda zaten sevdiğim bir kaç hikaye var ama genel olarak kesinlikle okunması gereken bir kitap bence... Şimdilik bu kadar benden.

18 Ekim 2011 Salı

Mutluluk

Ayna da gördüm kendimi seninle konuşurken, mutlu görünüyordum gerçekten...

Kısacık bir özetle hemen deyi vereyim hepsi kendi kuruntummuş gibi duruyor. Şimdi o konuyu direk es geçip başka şeylere geliyorum. Ben Miray'ın sesini telefonda duyunca bildiğin mutluluktan uçuyorum. Az önce konuşuyorduk telefonda sesini duyunca o kadar mutlu oldum ki anlatamam yani. Birde benim oraya gidişimden azıcık bahsettik neyse gideceğim işte inşallah yani ama bu bayram dönüşüne kalmak zorunda gibi biraz birde vizeler ne zaman tam bilmiyorum ama muhtemelen bir ay sonra yine aşkımın yanında olacağım. Sonrası öyle işte. Kurtla konuşuyorduk akşam üzeri Aslantepe de maç olursa gittiğim zaman ona götürecekmiş beni bunun heyecanı daha başka tabii. Bu kesin değil yani ama aslantepeyi görmeyi çok istiyorum ben. Stadyumun önünden geçmiştik dışardan bile hayran kaldım desem yeridir. Birde hep televizonda falan görünce neyse işte anladınız siz onu. İki heyecanı birden yaşıyorum desem yeridir. Ayy aşkımı çok özledim yaa...

Okula gittiğimde donuyorum hala niye yakmıyorlarsa petekleri. Anlamıyorum illa kar yağışını mı görmeliyiz yolda yürümek ayrı bi işkence zaten. Bu soğuklar niye bu kadar erken geldi ki. Ankara'da kış hiç çekilmiyor, sonbaharda öyle. Bundan sonra okula derse 10 dk kala gideceğim. Anca girmiş olurum zaten buz gibi her yer erken çıkmaya gerek yok. Haftaya cuma olmasını bekliyorum. O zaman kızılaya gideceğim sonra aşkıma don bakıcam :Pp :)) Öyle birazda dolaşırım annemde zaten yavrular için suluk istediydi onları da alır dönerim yurduma kuzu kuzu. Ama daha çok var buna plan yapmamalıyım şimdiden. Benim planlarım genelde istediğim gibi yürümez hep terslikler çıkar bunun için mümkün olduğunca geleceğe dair söz vermekten kaçınırım -gelirim, yaparız, gideriz, gezeriz gibi şeylerde- Ben öyle sözler verince cidden ters gidecek bir şeyler oluyor. Neyse şimdi aşkım beni bekliyor yani sanırım çıkmam için gideyim ben daha sonra saçmalarım yine...

Heyyyyyy çok seviyorum ben aşkımı!

Korku

Belki bunlar sadece bugünlere özeldir, belki esen rüzgarla çekip giderler...

Miray'a sordum az önce benimle konuşmak istemiyormusun diye. Cevabında bile tepki vardı. Soğuktu da konuşmaları galiba cidden artık benimle konuşmak istemiyor. Belki sadece hasta olduğu için böyledir bilmiyorum ama umarım sadece hasta olduğu içindir... Birde bu halde işe gitmesi kötü bir şey. O öyle tepki gösterince oturup ağladım azıcık. Şimdi kızlardan biri uyandı, sustum ondan. Kahvaltıya gideceğiz o hazırlanınca. Kendimi bazen The L word'te ki Tina gibi hissediyorum. Dün akşam farkettim bunu, diziyi izlerken. Sanırım Tina kadar sabırlı değilim ama ya da ne bilim onun kadar güçlü de olamazdım ben. Neyse ya öyle işte. Korkularım gittikçe büyür oldu ben yine uykusuz günlerime dönüyorum. Hiç istemiyorum bunu bu yıl derslerimin tümü sabahtan ama sanırım yapabileceğim bir şey yok. Yatakta saatlerce dönsede uyunmuyor işte benim suçum yok ki.

Kahvaltıdan sonra da derse gideceğim. Hoca ödev istemiş ama yapmadım ne olduğuna dair hiç bir fikrim yok. Derse de girmiştim yani de ne bilim hatırlamıyorum işte. Hoca kızarmı onu da bilmiyorum. Eskiden severdim bu hocayı ama geçen yıldan sonra sevmiyorum pek. Öğrencilerini çok ayırıyormuş gibi geliyor. Bilmiyorum işte ya neyse ne. Kahvaltıdan geldim şimdi ama yiyemedim bir şey ne kadar Miray'a desemde kahvaltı yap diye aslında bende yapmıyorum gibi kahvaltı. Sabah sabah dersi dinleyecek kadar yiyorum işte. Gerisi boş...

Çok canım sıkılıyor çok. Korkuyorum yine geçmişi yaşamaktan. Olayların kendini tekrar etmesinden ve Miray'ı kaybetmekten. Umarım bu hiç gerçekleşmez. Eğer biterse de ne bilim boş gelir herşey sanki onsuz. Herşeyim oldu giderse hiç bir şeyim kalmaz geriye...

17 Ekim 2011 Pazartesi

Kuruntular

Zamanın bazen aşkları tükettiği söylenir. Eğer senin aşkın tükenirse ilk ben bileyim...

Şimdi her zamanki kadınlık kuruntularıma değineceğim. Aslında ne kadar her zaman ki diyebilirim bilmiyorum sonuçta her zaman birilerinin benimle konuşmak istemediği hissine kapılmıyorum. Özellikle bu kişi Miray'sa. Yine kendimi suçluyorum tabii, haklı olarak yani ne bilim sonuçta konuşmak istemediği benim dimi. Ya da belki sadece çok yoğun ya da yorgundu. Bilmiyorum yine. Dersi bitmeliydi saate çıkmış olmalıydı ama o bir şey söylemedi. Çok mu takıntılıyım acaba? Belki sadece uzak olduğumuz için isteksizdir konuşmaya. Ne bilim aklımda bir sürü şey düşünüp duruyorum o sanki uzakmış gibi geliyor hepsinin sonucunda... Anlam veremiyorum...

Aşkın L hali diye bir kitabım var benim. Lezbiyenlerin yazdığı hikayeler var içinde. Dün gece onu okuyordum yine kızlar uyuduktan sonra tabii. Miray'la konuşuyorduk bi yandan. Hikayeyi tam hatırlamasamda bi tanesi özellikle ilgimi çekti. Kitap şimdi yukarıda olduğundan daha fazla ayrıntı veremiyorum belki bi ara hikayenin ismini yazarım buraya. Orda ki hikayeleri okudukça benimde yazasım geliyor ama beceriksizim yani öyle kurgu yapmak burdaki saçmalamalarıma benzemiyor. Gerçek hikayem bile olsa yine de onlar gibi yazamam ben. Neyse işte. Kuruntularımdaydım en son her zamanki hallerim deyip geçiştirsemmi ki? ama ne bilim ya. Bazen buraya yazmak istemiyorum böyle şeyleri... Pff sıkıldım ben. İyi geceler. Zaten elektrikler gidip geliyor şevki kaçıyor insanın!

Bulamıyorum işte başlık n'apim

İnsanı hüzün kapladığında gerçekler daha belirgin oluyor o zaman içindeki polyanna nereye kaçıyor bilmiyorum...

Evet ben geldim. Son kaydımı kaldırdığımdan olsa gerek devam edecekmiş gibi olmuyor yazı. Eskiden yazdığım gibi günlüğe benzetesim var burayı yine ama sanırım beceriksizliğim üzerimde, olabilir yani. Kahvaltıdan sonra dışarıya çıktım asıl amacım dolaşmak ve parkıma gidip oturmaktı biraz. Gitmişken fotoğrafta çekeyim diyerekten makinemi de aldım yanıma. -Eski- Bir dijitalle ne kadar iyi çekilirse o kadar iyi resimler çektim. Hocanın söylediği flulaştırma şeysini yapmaya çalıştım da ne kadar başarılı oldum o konuda bilmiyorum. Epey dolandıktan sonra parka ulaştım orda da bi kaç resim çektikten sonra pil bitti. Oturmadan önce gittim pil aldım. Sonra geldim oturdum gazete okudum falan. Dondum tabii bu arada. Hava erkenden soğudu burda. Ellerimi hissetmemeye başlayınca dönmeye karar verdim. Birde ben Miray için bir şey hazırlıyorum. Otururken onlanda uğraştım azıcık. Burdan çıkınca azıcık daha uğraşıp yatacağım. Kısa zamanda bitecek bir şey değil ve ben en baştan kötü yapmaya başladım bile. Yani görünce nasıl bir tepki verecek bilmiyorum. Döndükten sonra da nete girdim de. Şimdi ben kotama girdiğim için kota da bana girdiği için yurdun internetine geçmiştim. Cuma günü 72 saatlik internet aldım bugün bi geldim süresi dolmuş lan 2 gün full kalsam burda 48 sat yapıyor ben nasıl 72 saate girdim hiç anlamıyorum. Yeniden internet aldım ama ben haklıydım modem değilde yurttan kullansam harbiden çok daha fazlasını ödermişim... Şurda açık bile bırakamıyorum kullanmazken.

Odada toplantı yapıldı az önce. Oda temizliği konusu falan. Yarın bilin bakalım kimde sıra. Evde bu kadar temizlik yapmıyorum ben be. Bildiğin liseye döndüm ya. Neyse yapacak bir şey yok kaderimi kabullenme vakti geldi yani. Her açıdan. Kotamın yenilenmesine 3 gün kaldı -inşallah-

Hamsterlarımdan bahsetmek istiyorum. Annem aradı bugün junior yavrularının arasında bi erkek var onu dövüyormuş sürekli kavga ediyorlarmış. Annem ayırayım onları diyordu. İnşallah ayırır yoksa yer onlar birbirlerini. Birde Ares anneme küsmüş annem onu sevmeyince yemek falan yemiyormuş iki gündür ama sonunda yemiş yani. İşte kimin köpeği sevgi görmeyince böyle oluyor :)) Çok özledim evimi, yavrularımı, Annemi, paşamı. Her şey yapmak istiyorum ama asla yeterince vakit olmuyor ya da param olmuyor. Para denilen şey neden bu kadar önemli ki diye sorgulasamda cevap gayet açık 'para her kapıyı açar' En azından sevgi hariç hepsini ki ona da aracı oluyor. İnsanı sevdiğine kavuşturuyor mesela.

Şimdi Miray çok hasta ve ben yine yanında olamıyorum. Binlerce kez söylediğim ve söyleyeceğim kelimeler yine dudaklarımda; Şu okul bi bitse... Bitse de işe başlasam falan yanında olsam hep. İstediğim vakit görebilsem. Dilediğim gibi... Neyse ben onu çok ama çok seviyorum ve biliyorum bu değişmeyecek. Bundan sonra daha dikkatli olacağım her konuda!... İyi geceler şimdilik yatmadan önce yapacak çok şey var...

14 Ekim 2011 Cuma

İzin?

Zaman değiştirir hep bir şeyleri bazen farkında olmayız ve bazen farkındaysakta bir şey yapamayız...

Evet yine ben. Hazırlandım birazdan maç var ona gideceğim. Okulda İboy halı saha maçı ayarlamış. Okulun sahası olduğu için hemen yurdun karşısı işte. Normalde gidermiydim? Geçen yıl olsaydı başka bir yerde bile olsa giderdim ama bu yıl düşünmem gerekti ama ben daha düşünemeden sabahki dersim kararını vermişti ki. Fotoğrafçılık dersim var ve bu maç derse fotoğraf çekmek için mükemmel zamanda ortaya çıktı. Söyledi İboy makineni de al gel diye. Öyle işte gelirim dedim bende. Miray'a hiç sormadım gideyim mi gitmeyim mi diye. Sorsam izin verirdi belki, belki vermezdi ama ben izin için geç kalmıştım ki o vakitten sonra sormamın anlamı yoktu. Bende gideceğim dedim sadece o tepki vermesede izin istemediğimin farkındaydı. Kızdı belki de bilmiyorum...

Düşününce sevgilisi olan insan çok garip oluyor. Değişiyor bir kere. Eskiden yaptığı şeyler için artık birinden izin alması gerek, almazsa yanlış bir şey olduğunu hissediyor. Tek kişilik yaşamıyor artık sonuçta. Ben ki kimseden izin almayı sevmeyen insan baştan demiş olmasam Miray'a sorardım bunu gideyim mi diye. Hani insanlar derler biz sana güveniyoruzda onlara güvenmiyoruz diye. Bu yüzden izin verilmeyen çok şey vardır. Çok öğüt dolaşır ortalıkta. Ne kadar doğru olsa da yanlış giden bir şey var. Dışardakilerin çoğu arkadaşımız kalan -düşman- kısım ise hep orda vardı. Yani senden önce de seninleyken de senden sonrada. Bu konuda ne kadar uyarılsa da güvenmeli insana bence. Annem hala korkar mesela arkadaşlarına dikkat et der. Gençliğinde çok film izlemiş sanırım hala kolama falan ilaç atılabileceğine inanıyor :)) yine de seviyorum onu.

Az da Işıktan bahsetmelimiyim bilemedim. Bir kopukluk var yine aramızda sebebini bilmiyorum. Garip bi insanım ben ya kendimi suçluyorum hemen nerde yanlış yaptım acaba diye. Sebebi bensemde değilsemde öğrenmek istiyorum şimdi o yatağında kitap okuyor ve bana bakmıyor bile konuşurken... İnsanın en yakın arkadaşının uzak durması çok kötü yapıyor bunu öğrendim. Ben dışardaki insanlara aldırmam da yakınlarım beni bırakırsa gerçekten yanlız kalmış olurum...

Yanlızlığıma azıcıkta Miray ekleme yapıyor ama ne kızabiliyorum ne de başka bir şey o kadar yoğun ki hayatı birde ben bunaltamam onu. Tepki vermemeye çalışsam da sadece gittiği yerleri söylemesi konusunda sanırım azıcık baskı yapıyorum ama napim çok merak ediyorum. Nerde? İyi mi? ne yapıyor? diye. Öyle işte. Şu üzerimdeki durgunlukta geçmeye başladı zaten. Yani umarım geçerde daha kötü olmaz. Günün çoğu vakti iyiyimde yanlız kalınca kötü oluyor çünkü yanlız olmadığımı hissettirecek kimsem yok gibi. Pc bile çekici gelmiyor kapatıp çekiliveriyorum köşeme...

12 Ekim 2011 Çarşamba

Şeker

Bazı şeyler hiç ummadığı zamanda çıkar insanın karşısına ve geçmiş ulaşamayacağını bile bile hatırlatır kendini...

Artık emin olduğum bir şey varsa insan hüzünlü ya da sinirliyken daha çok yazıyor. Mutluykende mutluluğunu başkalarına saçmaktan buraya sıra gelmiyor herhalde ne bilim. Mesela bugün sabahtan bi huzursuzluk var içimde depresyondayım sanki he. Konu anlatımım vardı sabah, dün gece bi ton hazırlık yaptım. Sınıfa gelince umurumda olmadı yani hocanın sorularına cevap verdim azıcık anlattım geçtim. Hoca beğenmiş ya da beğenmemiş umurumda değil yani. Zaten dersin geri kalanında oyun oynadım. Öğleden sonra daha iyiydi site yapmayı öğreniyoruz. O kadar güzel şeyler yapıyoruz ki yani benim için çok önemli şeyler ama bunları kimse ile paylaşamıyorum yani saçacak mutluluğum olsa da yapamıyorum. Okuldan gelince daha da durgunlaştım yatağın içine girip öylece ranzayı inceleyesim boş boş bakınasım var...

Gündüz nöbetçi yurtta kaldığım arkadaşım mesaj attı tarağım yurtta kalmıştı ve o tarak benim için çok önemliydi. Çünkü lisedeki bi arkadaşım vermişti. Dahası o benim saçlarımı acıtmayan tek tarak (diğerleri ile yapmaya çalışınca sanki tek tek yoluyorlarmış gibi hissediyorum da) öyle işte. Onu göndermiş bu yurtta kalan bir arkadaşıyla gidip aldım. Beyaz bi poşete sarmış onu odaya gelince bi açtım içinde iki tane de şeker var. Hani çocukken emzik şeklinde şekerler olurdu onlardan işte. Ben Miray'ı ilk görmeye gittiğim zaman Kurt'un arkadaşının evinde kalmıştık işte o şekerleri ordan aldım ben iki tane. Birini Miray için diğeri de benimdi ama ona verme şansım olmamıştı onlarda çantamda Ankara'ya geri dönmüşlerdi. Yurtta unuttuğumun farkında değildim. O tarakla birlikte onlarıda saklamış. Aslında farkındaydı belki taa o zamandan yenmeyecek şekildeydi o şekerler ama özel olduğunu biliyordu ondan saklamıştı belkide. Onları öyle görünce bi garip oldum ben... Ve bir şey daha var buraya gelmeden önce İstanbul'da Kurt'a çikolata bırakmıştım Miray'ın en sevdiğini sanırım hala almadı onu...

10 Ekim 2011 Pazartesi

Etki-Tepki

Akşam boyu konuşup konuşup en sonunda sen uyu yarın okulun var diyen şahsiyet: hadi yaaa gerçekten varmıymış neden hiç belli etmedin diye parlayasım var sana...

Bazen şöyle durumlar oluyorki ben sinir oluyorum. Bu olay Kurt'la aramızda gerçekleşmiş olup kendisi tamamen bilgilendirma amaçlı mesaj atıyor eve gidemeyeceğinden iş yerinde yatacağından bahsediyor. Burda verebileceğim tepki o kadar belli ki yani hadi ya, kötü olmuş, :s, gibi şeyler. Belli yani mesaj kısa, benim yapabileceğim şey gerçekten yok. Teselli bile veremiyor hatta çözüm bulamıyorum, koruyucu içgüdümü ortaya çıkaracak bir durum bile yok olay belli sonuç belli olacaklar belli. Bu konuyu olabildiğince uzatmak çok ama çok anlamsız. Konuşma tek taraflı çünkü, elimden hiç birşey gelmiyor abi sap sap oturup kalıyorum öyle. O ise konuşuyor konuşuyor sonunda sen uyu okulun var diyor. Evet evet sonunda tepki verebileceğim bir şey çıktı; ''iyi geceler'' diyip yatıyorum.

Sokaklarda dolaştım dün. O kadar sıkıldım ki yurtta Işık yoktu ve bu çok fena koydu yani. Bilgisayarımla uğraşmak bile istemedim o derece kötüydü düşün yani. Cumartesi hele epey kötüydü ve sanırım bu yanlızlık fena vurmuş olmalı ki başıma Miray'a kızdığım noktalar oldu haksızdım, salaktım ve sadece ilgi bekledim. Zaten gösterdiği ilgiyi hemde. Evet kesinlikle salaktım yani. Akşamına düzeldim ama camda konuştuk bi ton ve izledim onu hep çok özledim lan ama varya kotama bi girdi yani öyle böyle değil. Gelecek faturayı düşünmek bile istemiyorum. Turkcell'e fena isyanlardayım! Dün de tam aksine iyiydi yani aklım başıma geldiğinden Miray'la iyiydim yani :)) öyle işte güzel güzel geçti günümüz akşamımız göremesemde çooook seviyorum onu ya öyle böyle değil. Sokaklarda dolaşmaktaydım ben dimi. Ah Miray hep aklımı başımdan alıyorsun he. Neyse işte bunaltıcıydı hava ama ben çıktığımda hafiften yağmur çiselemesine rağmen çok güzeldi. Öyle kulaklığımı da taktım müziğimi dinledim eşimle konuştum güzel güzel dolanıp dolanıp döndüm yurduma. Bi ara da bankamatiğe gittim benim bi yerden aldığım burs vardı ona baktım yatmışmı diye ama galiba kesilmiş yatmamıştı çünkü. Kesin emin olmak için bi 10 gün daha bekleyeceğim sonra anneme bildirsem iyi olacak bu durumu.

Ve gecenin sonunda Işık geldi. Büssürü konuştuk. Özlemişim lan. Ben sabah kalkınca önce telefona sonra da Işık'a bakıyorum iyi mi diye.  Güne Miray'ın mesajıyla başlamak başka tabii, birde üstüne Işık iyiyse o günler güzel geçiyor... Neysem öyle işte gideyim ben :))) Aşkımı çok seviyorum ben ömrümün her anını onunla geçirsem bıkmam yaniii....

6 Ekim 2011 Perşembe

Ders aşkı bu da

Seçenekler sunulduğu zaman başka yapacak bir şey yoksa, insan yapmam dediği şeyleri bile yapar...
Kayboluyorum sanki yavaş yavaş sende buluyorum kendimi.. Uzaklaşıp koparsan, yokluğa karışırım bende..
Pek çok sıkıldığım günler içerisinden yazacak şey bulamıyor değilim ama neden yazmıyorum bilmiyorum. Belki sadece çok üşengecimdir. Bize ödev dayandığını da ayrıca belirtmek isterim. Bakıyorum bölüme falan mühendislikte okumuyorum ama ne bu sistemdeki heves anlamadım. Geçen 3 saatte anladığım tek satırlık alandı ve biliyordum ki hocamız ona 5 puan bile vermezdi. Sonra bir soru çözümü var bir sayfayı dolduruyor yani ezberlemeye kalksam sınava kadar rahat bir kitaplık sayfa birikintim olur. Durumum o kadar vahim işte.  Şimdik benim bana ders anlatacak birini bulmam lazım.  Ben en iyisi kardeş kardeş yaşamaya başlayım derslerimle.
Şimdi Miray camda olduğundan her an buraya bakamıyorum mesela. İki gündür olmalı göremiyordum onu özlem gidermek başka şey tabii ki. Şincik burda azıcık üzücü şeyleri yazma hevesim hiç yok. Lan sevgilimi görmüşüm mutluluktan uçmuşum daha ne?! Kim düşünür geri kalan şeyleri he? Öyle işte. Bu ay yurt parasını yatıracağımdan istanbula gidemeyeceğim gelecek ay için planlar yapmaktayım. Havalar soğuyacağı için çokta dışarda olmak istemiyorum aslında ne kadar güçlü görünmeye şe etsemde hasta olabiliyorum çabucak. Ama gideceğim tabii ki, sadece soğuk beni sevgilimden ayıramaz...
Şimdi okulda bi kız var. Bugün ikinci defa gördüm onu. Saçlarının kesimi ve hareketlerinin çoğu aynı Miray hatta gülüşü bile. Ama bu daha kadınsı giyiniyo. Neyse işte kızı görünce yine bi şaşırıp kaldım ben oha dedim Miray mı geldi buraya sonradan dank etti tabii. Zaten o şaşkınlık iki saniye sonra kopup gitti. Kafamı çevirdim kızı da bi daha görmedim zaten. Telefonuma baktım hiç bir şey yoktu öyle resimler arasında gezindim bende... Ne kadarda özlemişim bilmeden, etrafta kimse olmayaydı oturur ağlardım da ben orda bi güzel...
Öyle işte... Çok özlemişim ben sevgilimi birde o kadar seviyorum ki onu... Kapattı camı gitti ablası oturdu pc e.. Pff napalım bekleycez...

2 Ekim 2011 Pazar

Zeyna

Evet bir sıkıcı günde daha beraberiz. Haftasonu boyunca yurttaydım -hiç şaşırmıyorum buna- sezon sezon dizi izlemek bir burda işe yarıyor tabii diziniz varsa. Bende Zeyna vardı. Yani epeydir indirmeye çalışıyordum ve başardım da. Bir süredir izleyip duruyordum takii 5. sezona gelene kadar alt yazı ordan sonrasında yok. 6. sezonda öyle yok. Şuan tek derdim oymuş gibi her yerde alt yazıyı arıyorum ve tabii ki bulamıyorum çünkü kimse çevirmemiş. Çeviren birini bulsam parasıyla alacağım o derece istiyorum yani. Tabii ki yok orası ayrı. Şuan aklımda olan tek şey bu yani. Takıntı oldu. İngilizce alt yazısı var çevirmeye çalışıyorum ve beceremiyorum bu kısım daha da güzel...

Şu an Miray babaannesine gidiyor bende böyle oturuyorum. Onların evde tadilat var ve çok yoruluyor insanın elinden bir şey gelmemesi ne kadar kötü. Sevgilim orda çalışıyor ve ben hiç bir şey yapamıyorum. Dün gece cam açıktı o kadar tatlıydı ki yerim onu ben. Çocuk gibi oluyor bazı anlar daha da seviyorum onu. Sanki sevmeye bahane arıyormuşum gibi. Ben onu her haliyle seviyorum ya...

Daha yazardım da aklım cidden Zeyna'da takılı kaldı. Mia da şuan The L word'u izliyor :)) (ben bulaştırdım sanırsam ona)

30 Eylül 2011 Cuma

Gözlerinle gülüyorsun bazen bana, hissediyorum ya o sıcaklığı bi daha seviyorum seni...

29 Eylül 2011 Perşembe

Ve son gün

Son gün geldiğinde giderken insan ardında neler bıraktığının farkında olmuyor...

Son günü anlatacağım biraz. Yazmaya vaktim olmadı ondan yazamadım. Sabah yine erkenden uyanıverdim işte, uyku düzenimi ne kadar bozduğumun farkında değilmişim ki. Saat 10 gibi evden çıkıp taksime gittim aşkımla buluşmak için. Yolda çikolata aldım ona en sevdiğinden yiyemedi orası ayrı tabii. Okula geçtik arkadaşlarının bazıları ile tanıştım. Normalde fazla kalmam öyle şeylerde kaçmak için yer ararım ama o gün hiç bir şey yapmadım yapamazdım da zaten, o çok mutluydu çok doğaldı arkadaşlarının yanında. Böylece onun bir diğer yönünü de gördüm en doğal hallerini yani. Bunu da bozmak istemedim öyle takıldık biraz oralarda. Sanırım dönüş yolunda dikkatsizlik ettim ve muhtemelen onlar anladı bizi bu eşşekliği nasıl telafi edebilirim hiç bir fikrim yok mesela. Dönüşte otobüsten inince yani sokaklarda yürüdük evli çiftler gibi kolkola dolaştık konuştuk bakındık. Evine gidecektik onun ama annem evde yoktu pes oynadık bizde. Yenildiğimi belirtmeme gerek duymuyorum. Sonra annem arayınca tekrar eve gittik annemi sadece kapıdan gördüm ama benden pek hıoşlanmadı sankim belki sadece rahatsız olduğu için böyledir. Artık ayrılık vakti iyice yaklaşıyordu beni yolda bi yere kadar götürecekti sadece. Dondurma aldık yolda erimeseydi çubuğunu saklardım ben onun. Bende Miray'a ait sadece yüzük var o da bize dair yani. Böyle ne bilim her şey bana onu hatırlatsın istiyorum, baktığım her şeyde ona dair bir şey bulmalıyım işte ondan çöp diye atılacak çikolata kabını bile saklıyorum ben... Tam beni bırakacağı son dakikada bir tanıdığını gördük bu da aramıza mesafe koymayı gerektirdi. Rahat rahat sarılmadan veda etmek oldukça kötü bir şey... Artık insanlar varlığımıza alışsınlar istiyorum sadece lezbiyeniz diye bize kötü kötü bakmasınlar mesela... 4 günün sonu da böyle geldi işte. Gitmeden Kurt'a çikolata verdim Ona versin diye. Benim aldığımı yiyememişti belki onu yer minik bir tebessüm olurdum. Ayrılmak o şehirden öyle zor geldi ki. Özleyeceğim bir sürü şey bıraktı bana kokusu gibi. Baktığım her yerde onu görüyorum sanki her insan ona benziyor... Orda nefes almak bile acı veriyordu. Ben bunu hiç yaşamadım diyemem ondan önceki dönüşümde çok acı vermişti. Ağlamadım bu kez üzülmesin diye. Kurt beni otobüse kadar bıraktı ağlayamadım yine tuttum kendimi, güçlü olmalıydım dimi. Otobüste hemen uyuyabilmek için uğraştım, böylece farkında olmadan uzaklaşacaktım aşkımın şehrinden. Hep uyanıp dursamda bir dua gibi düşündüğüm şeyler gerçek olmuştu işte gece olan hiç bir şeyin farkında değildim ki. Ankarada uyandım tamamen. Artık ağlamak için özgürdüm işte...

Okula gittim sabah erkenden. Yoldan gelip oraya gitmek daha beter etti beni. Okulda da lisedeki öğretmenim aradı Amerikadaki bir eğitimden bahsetti normalde çok cazip bir teklif olsa da ben Miray'dan uzak kalamazdım. O olmasa bile gitmezdim ki yine, gidemezdim. Hiç öyle gezme meraklısı değilim başka şehirler-ülkeler görüp yabancı dil öğrenme hevesim olmadı. Kariyer planlarımda olmadı hiç okulda kaybettiklerimden alışkınım yani böyle ben işte bunun için gitmezdim yine de. Benim işle ilgili tek hayalim bir cafemin olması ve orda insanları mutlu edecek küçük şeyleri başarabilmek. Geri kalan her hayalim Miray'la ilgili zaten.. Onlar benden haber bekliyorlar ben bunu Damla'ya nasıl söylerim bilmiyorum çünkü ben gitmeyince o da gitmeyecek...

26 Eylül 2011 Pazartesi

3. Gün İstanbul'da

Her şey bittiğinde olanları hatırlatsın diye kokular kalır geriye, Sen gece olunca yastığına sarılıp uyursun...

Bugün istanbulda 3. günüm. Pazar yani dün göremedim Miray'ı ama hep camdan görüştük. Aynı şehirdeyken ayrı kalmak pek acı verici. Bugünde sabah geldi yanıma 10'da girdi işte eve. Kurt hala uyuyordu biz odaya geçtik sonra o kalktı kahvaltı yaptık falan tüm gün her şey güzeldi. Özellikle hiç bir engel olmadan dilediğim gibi sarılmak başkaydı. O gittikten sonra da yatağı toplamak başka bi dertti. Ne kadar çok örtü koymuşlar yataga birini koyuyorum bitane daha çıkıyo altından. İşte öyle. O gidince ev çok boş geldi kurtta işe gitmişti zaten. Tüm gün birlikte olupta sonunda yanlız kalmak kötü tabii. Burayı da iyice benimsemişim benim evim gibi. Ama Miray'la konuşmalı böyle kutu gibi mini minnacık bi evimiz olsun bizim. Bi de kızımız olsun. Ben çocuk çok istiyorum mesela ama nasıl olacak bilmiyorum çünkü çocuk ona benzemeli ama ben doğurmalıyım. İşte böyle imkansızı da isterim. Şimdi çoook ayrıntı vermek isterim ama bugün bize özel kalmalı. Neysem. Eve gidince uyudu o ve ben şimdiden çok özledim sevgilimi oyyy yerim ya çooook seviyorum ben aşkımı.

Burda Zeyna'yı indirip duruyorum pc e bi baktım 8 GB bellek dolmuş. Kırtasiyeye gittim az önce bellek varmı dedim önce yok dedi sonra 2. el var dedi sordum 8 gb bi belleği 10 liraya aldım ya gayette çalışır durumda. Garip ama dimi :) Hadi gittim ben yarın son gün...

25 Eylül 2011 Pazar

İstanbul günlükleri

Seninleyken zaman ve diğer her şey anlamını yitiriyor, biliyor musun seni ne kadar sevdiğimi...?

Sonunda istanbula geldim katil ya da deli olmadan. Otobüsün her şehirde her durakta durması beni çıldırttı çünkü. İndim Kurt aldı beni eve gelmeden Miray'ların sokağından  geçelim onu göreyim diye epeyde uğraştı. Onun evini yaşadığı yeri görmek garipti. Onu herşeyden çok severken bilmiyordum nerde nasıl yaşadığını ya da sokağını. Balkonda gördüm onu babası evde olduğu için birde saat çok geç olduğu için çıkamazdı evden. Sorun değildi de bu ama o kadar yakınken sarılamamak azıcık acıtıyormuş. Fazla kalamazdım orda dikkat çekerdi zira, eve geldik. Sabah erkenden kalktım uyuyamadım çünkü heyecandan ne bilim ben 7 de kalkmayı hiç beklemiyordum pcde oyun falan oynadım 9 da Kurt'u kaldırdım kahvaltı için paşaya gittik onun annesiyle beraber. Miray direk oraya gelecekti çünkü. Orda kahvaltı yaparken zaman geçmek bilmedi sürekli etrafa bakınıyorum Miray yok. En sonunda geldiğinde ise Kurt'un annesi yanımızda olduğu için sarılamadım bile rahatça. Sonra zaten Pes'e gittik orda ayrıntılara pek girmeyeceğim ama gol atamadım orası kesin. Oynadığımız yer oda gibiydi zaten başka kimse yoktu arada bi sahibi gelip gitti o kadar. Neyse güzeldi orda vakit geçirmek. Sonra Kurt'la oynadık biraz Miray eve gidip geldi. Ondan sonra da halı sahaya gidecektik otobüs bekledik. Beklerken epey resimde çektim bu defa unutmam yani bunu. Daha vakit var diye alışveriş merkezinde dolaştık oyun bölümünde benim aşkım motora falan bindi. Güzeldi öyle. İçindeki çocuğu seviyorum ya. Saha hemen yanında olduğu için geçtik oraya diğerlerini bekledik. Bu arada dondurma yiyecektik onu unuttuk. 

Diğer kızlardan biri gelince soyunma odasına geçtik. Hiç yaramazlık yok ama onlar üzerini değiştirdi ben aşkımın yanında durdum öyle. Sahaya çıkınca zaten benim Miray gitti futbolcu Miray geldi yerine. Bu eskiden de futbol oynadığından dolayı fazlaca iyi oynuyor. Bu arada Ş de maça geldi. Herşeyin ilki oluyor elbet sadece onlar bir araya gelmişti şimdi de hep birlikte maçtaydık işte. Ben oynamadım da izledim sadece. İnsanı gerçekten fena yapıyor eski sevgili ve suanki sevgili ile aynı ortamı paylaşmak. Ama ne yapalım dünya küçük hele lezbiyenlerin dünyası daha da küçük! Neyse işte 8 gol attı benim aşkım. Toplamda kaç tane atıldı sayılmadı herhalde bilmiyorum çünkü. Maçtan sonra yoruldu epey şimdi her yeri ağrıyor ve ben hiç bir şey yapamıyorum. Çok kötü bir şey arada en fazla 20 dakikalık mesafe var ama ne yanına gidebiliyorum ne de sarılabiliyorum...