20 Aralık 2011 Salı

Kokunu sakladım bu gelişimde

Bakılan fal gerçek olursa bir yıl içinde aynı evde yaşayabiliriz zira tuttuğum dilek oydu.

En baştan başlamak gerek gerek yazıya. En son makinede kalmıştık o makineyi Kurt'un kredi kartıyla aldık biz. Ondan öncesinde başka şeyler var aslında Miray'la ilgili yazamadığım. İşte İstanbul ziyaretim pat diye bundandır. Haberi yoktu buraya gelene kadar. Ona bir şey söylemeden bir yere gitmek, gerçi ona geliyordum ama yine de içi rahat etmiyor insanın. Anneme de söyledim git dedi. O sabah artık minik bir orman olan kaşlarımı aldırdım Damla öyle görünce direk sordu İstanbula mı gidiyorsun diye. Kız artık biliyor yani ben Miray'a gitmiyorsam elletmem o kaşları, öyle de üşegecim kendim de almam. Neyse ben çarşamba günü girdim derslere gayet normal. Miray'la da konuştum güzel güzel. Ders çıkışında hemen gidip biletimi de aldım yurda döndüm. Ordan sonrası beni bi heyecan bastı bir de korkuyorum Miray'dan beni istemeyecek görünce diye. Çantamı falan hazırladım yemek yedim hatta o kadar vakit kaldı ki geriye sıkıntıdan banyoya gittim. O saatler geçmek bilmedi, beklenilen şeyin zamanı gerçekten de gelmiyor. Terminalde de epey dolandıktan sonra otobüse bindim ben uyumayı denedim biraz ama pek başarılı olamadım o konuda. Otobüslerde tekli koltukları icat edenin alnından öpmek lazım. Sabah Alibeyköyde indikten sonra yaklaşık iki saat kadarcık Kurt'un uyanmasını bekledim. Ben İstanbul'u bilmiyorum, sora sora bağdat yapamayacak kadar erken bir saatte inmişim. Zaten o saatte nereye giderim ki? Miray bile uyanmamış daha. İşte öyle 30 kere falan aradıktan sonra Kurt'u hala cevap vermeyince 8 servisiyle taksime geçeyim dedim ben. Allah'ım sen insanları İstanbul'un trafiğinden koru. Servisteyken uyandı Kurt aradı beni. Ordan yanıma gelene kadarda kapatmadı telefonu. Hatta yolda Miray'ı da almış ama onun hala haberi yok. Ben heyecandan ölecem falan. Taksim meydanda dolanıp duruyorum sırtımda çantam var, orda bi polis çevirde bitmiştim zaten. Çantamda bomba olduğundan değilde çamaşırlarım pedlerim falan tam rezalet olurdu yani. İşte yarım saat sonra falan onlar geldi ama Miray beni görünce hiç şaşırmadı, öyle pek sevinmedi de. Benim korku böylece bi kaç saat daha devam etmiş oldu. Kahvaltı amacı ile girdiğimiz Simit sarayına bir daha uğramak istemiyorum. Zaten kahvaltı konusunda çok beceriksizim ben canım ne istiyorsa onu yerim evdeyken o istediğimi bulmak bazen saatlerimi bile alır. Neyse işte orda otururken belki biraz daha iyi gitti her şey bilmiyorum. Sanırım ben istenmemekten fena halde korkuyorum Miray işe gitti bizde Kurt'la ortalıkta dolanıp durduk. Ödevim için bi kaç tane de resim çektim orda...

Öğlen işten çıkınca o Kurt'ların eve gittik. Okulu astı o da. O zaman her şey normaldi işte. Evde tekrar bir şeyler yemeden önce Counter oynadı Miray. Burda kendime not düşüyorum ne kadar istesemde evimizde Ps ya da Counter yüklü bir Pc olursa saatli olmalı. Yoksa biz o oyuna bi dalarız bidaha da çıkmayız işte. Oyun falan oynadık, bi abla dükkan açmış bi saat diye yardıma gidip bi kaç saat orda kaldık. Sonra eve döndük bida oyun oynadık vakit çok güzeldi öyleyken. Bir de eve yani Kurt'lara dönünce her şey daha garip oldu. Sanki o minicik ev bizimdi, arkadaki odada bizim odamızdı. Kendi bilgisayarımızda oyun oynayıp yemek yiyorduk. Sanki evliydik ve o ev bizimdi. Tüm günü de beraber geçirince öyle hissettim ben. O kadar mutluydum ki. Gitme saati gelince bırakalım diye aşağı indik ama geç kaldığından taksi ile gidecekti. Yarın görecekmiyim seni dedim, sabah işe öğlen okula gidecekti. Kısacası cevap hayırdı... Bindi taksiye gitti ardından orda kalıp ertesine güne kadar beklemek istedim. Kurt hadi eve diyerekten dünyaya döndürdü beni.

Sonraki gün gerçeğe dönmek uzun sürmedi. Ev bizim değildi, yanıbaşımda Miray yatmıyordu. Kalkmak istemedim. Yabancı geldi her şey, yanıbaşımda sandalyede bilgisayarım vardı. Tuşlarına Miray'ın dokunduğu bilgisayar. Her an yanımda ona ait bir şeyi taşımak isterken onu istememiştim işte. Miray yoktu ki orda her şey de yabancıydı. Öğlene kadar mesajlaştık durduk. Gelmeyeceği için gayet normal eşofmanlarımla ve yağlı saçlarımla evde dolanıp durdum. Öğleden sonra mesaj attı kapıyı aç diye. Hangi kapıyı dedim aşağınınkini üşüdüm dedi. Öyle kalbim deli gibi atarken koşup kapıyı açtım. O geldi, sabah yabancı gelen ev yine bizim oldu. Tüm günü evde geçirdik. Oyun oynadık yemek yedik. Evet o ev yine bizim evimiz oluverdi ve anladım ki Miray'la yaşarsam hiç sıkılmam ben. İşte o gün Kurt fal baktı bana önemli olanda tuttuğum dilekti O da Miray'la yaşamak... Aslında Miray'a da bakacaktı da yıkadı fincanı bakmadı. Meraktan öldüm bende. Bi arada yine fal bakarken yüzüğümü çıkarttırıp fincanın yanına koydu. Ben bu yüzüğü çok nadir çıkartır hemende geri takarım. Banyo da bile böyle durum hatta orda bile çıkartmam işte. O kadar boş geldiki o anlar alıp geri takmamak için zor durdum. Gece olunca bir kez daha gitmesi gerekti. Ev yine yabancılaşmaya başladı tabii hemen. Gittiği yerden geri dönmesini o kadar bekledim ki. Bu şey gibiydi hani bir şey kaybederiz ve ararken hep en son gördüğümüz yere bakarız. İşte öyle onu en son gördüğüm an'da takılıp kalmıştım bende.
Ertesi gün hiç görmedim onu. Sadece mesajlaştık. Suratsızlığımda arttı böylece. Gülmez, eğlenmez bildiğin çekilmez oldum çıktım. Aynı şehirde olupta ayrı yerlerde nefes almak berbat bir şey... Son gün bu suratsızlık daha da arttı iyice çekilmez oldum. Bi ara Kurt'u bile çileden çıkartmış olabilirim. Otobüs biletimi aldık onun evine yakın bir yerden. Sonra gidip Pes oynamaya başladık bi yerde o ara geldi Miray. Dişçiye gidip geldiğimiz o zaman içinde de gördüm onu. Veda gibi olmadı bu, bu kez ağlamayacaksın dedim kendime. Kurt yanlız kalabilelim diye hep arkada kaldı yürürken. Yolda hep konuştuk, dinledim onu. Dinlerken bir kez daha sevdim derler ya öyle oldu. Ben onu her şeyi ile çok seviyorum. Ne yaparsa yapsın bu değişmiyor. Gitme zamanı gelmeden önce tşortünü çıkartıp verdi. Kokusu vardı üstünde çantama koydum. Gittiğinde de ardından baktım durdum belkilerle doldu bir sürü düşüncenin içinde. Hiç bir 'belki'm gerçek olmadı tabii ki. Gitmesi gerekti gitti... Sabah Ankara'ya dönünce tşortunu çıkarttım derin derin kokusunu çektim içime. O kadar kısa zaman da o kadar kalması garipti. Aldım yatağa uyudum onunla öylece. Sonra kalkıp derse gittim... Şimdi geceleri onunla uyuyorum sanki yanımdaymış gibi...

Evde kalmak bana göre değil. Yıllarca yurtta kalan biri olarak televizyona uzak kalmışım dizi izleyip durdum istanbuldayken. Ve diziler berbat!

Bilgisayar ile ilgili her dersin uygulamasında başarılıyım ancak yazılı sınavlarında berbattan daha öteyim. Sınıfta benim kadar iyi bilen yok o programı ama 100'ü ben değil başkası alıyor. 70'ler o ders için hiçte iyi değil! Şimdilik burda bırakıyorum zaten o kadar çok yazmışım ki bi ömür yeter işte.

2 yorum :

Yaz yaz hiç çekinme canııım ne gerek var? aramızda yabancı mı var sanki?