18 Temmuz 2011 Pazartesi

Kırmızı erik ağacı

Dikkat bu yazı saçmalanmış olup düzeltmek için hiç okunmamıştır!

Bu köy havası bana pekte işe yaramadı sanırım. Geldiğimden beri başımın dönmesi arttı birde gözlerim kararıp duruyor aslında bunu nasıl anlatırım bilmiyorum ondan böyle yazıyorum. Hani filmlerde kameranın kapakları yavaşça buluşup ekranı karartır bizde burda oyuncunun bayıldığını anlarız heh onun gibi bir şey ama ekran yavaşça değilde pat diye kapanıyor bi kaç saniye etraf karanlık ve ben burda oyuncular gibi bayılmıyorum ama iyiyim geçip gidiyor sonra. Son iki gündür ölü gibi olduğumu saymazsak tabii başımda feci bir ağrı var geçmezse kafamı duvarlara çarparak geçirmeyi deneyeceğim. Burda ağrı kesicim bile yok benim. Bu arada annemin beni sakladığı şarj aletleriyle öldürmeye çalıştığını düşünüyorum. Evde 3 şarj aletimiz var ve onların koyulabileceği yanlızca iki oda var ben niye bu şarj aletlerini bulamıyorum o halde? Annemi biliyorum bizim odamız ve oturduğumuz oda dışındakilere götürmez o şarj aletini ama hiç bi yerde yok yani. He birde veletler uyurken diğer odalara giresim hiç yok. Sahi söylemişmiydim onlardan biri düzce merkeze yani evine gitti tam bida gelmicek derken çoğalıp geldi çocuk! Şimdi evde 3 tane velet var (baş ağrım bundan mı acaba?) sabrım tükenmezse iyidir...

Şimdi bizim bi erik ağacımız var. Kırmızı erikleri oluyor onun köyde doğup büyüdüğümüzden kırmızı eriğin olabileceği bile aklımıza gelmezdi çocukken. Annem o ağacı dikmiş ablamın demişti. (Abiminde bir kiraz ağacı vardı benim niye yok hiç? ) Küçükken ağaçta minik olduğundan dolayı bir kaç tane eriği olurdu ve biz onlar için hep kavga ederdik zaten çoğu zaman daha olgunlaşmadan yerdik o erikleri. Biraz daha büyüdükten sonra ablamda evden gidince o güzelim ağaç ve meyveleri bana kaldı. Tek sorun komşunun ve amcamın çocuklarıydı. Birde her yaz sürü gibi köye gelen akrabaların çocukları. Binbir kavgayla o çocukları uzak tutardık ama birileri yine de balkonumuzdan uzanıp ağacın dallarını çekiştirir eriklerimi yerdi. Bende yakaladıkça küçükleri kovar söz geçiremediğim büyüklere de nefret dolu bakışlar atardım. O ağaç için çok kavga etmiştim ne de olsa her yeni birini geçtiğimde düşmanlarım çoğalıyor eriklerimi alıyordu. Aç gözlüydüm bi kere tüm ağaç benim olmalı benim benim benim. He birde o ağaçtan hiç bir yerde görmemişim dünyadaki tek ağaç bizde sanıyorum o mirasa gözüm gibi bakmalıydım(!) Neyse ki bu bir yıl kadar sürdü sonra bende evden erken ayrılmak zorunda kaldım... Liseye gitme vaktim gelmişti gelmesine de yine de eriğime kavuşabiliyordum bazen köyün veletleri yemezlerse tabii ki! Şimdi ağaç kocaman oldu bende geçmişin tüm acılarını, anılarını bir kenara bırakmışken komşumun lafı azıcık kendime getirdi ''Senin yokluğun belli olsaydın erikler bitmişti şimdiye toplasan da yesek biraz'' diyerek beni ağaca gönderdi. Ne garip geldi sözleri özlem mi vardı? üzülmüşmüydü anlayamadım yine de gülmeye çalışarak topladım erikleri. Şimdi yanımda bir poşette eriklerim var her gün toplayıp yiyorum onları ağaç artık kocaman herkese yetecek kadar var sadece hala çocukları çıkartmıyorum tırmanması zor bir ağaç düşebilirler diye onlara toplayıp ben veriyorum. He birde her şehirde süs olup renk katsın diye o ağaçlardan görüyorum sadece üzülmemi sağlıyor terbiyesizler...

Benim evde birde dolabım var. Aslında bu evde kızların odası yok ama annem sağolsun her erkeğe oda verdi birer tane. Hatta en küçüğüne oda verebilmek için mutfakla oturma odasını birleştirdi. Böyle yetişmişti o aileden erkeğe önem verilirdi. Evde bir odası olabilirdi ama kızların olmazdı. Mirastan gelen yerlerde yine onların olurdu. Hiç umurumda değil yerler falan hatta biliyorum annem olmasa köye gelmem bile ama sadece oğullarını görmesi kızlarına hak tanımaması beni çıldırtıyor ki oğulları asla onu aramazlar ama biz hep aradık ne zaman ihtiyacı olsa yanında olduk sorduk hatırladık özledik bunu ne zaman farkeder bilmiyorum belki çok geç olacak o zaman ona da bir şey diyemiyorum. Geçenlerde öldüğü zaman evi abilerime bırakıp kızlara vermeyeceğini söyledi. Çok çalıştım anlatmaya ama dinlemedi kararını değiştirmedi... Neyse ben ağlamadan konuma dönsem iyi olacak. Benim hiç odam olmadı bu evde ilkokulda kıyafetlerim annemin odasında ya da orda burda olurdu bazen abilerimin odasında onlar gelene kadar. Ablamında gidişiyle sanırım tam hatırlamıyorum annem kendi dolabındaki tek bölümlük bi yeri bana vermişti. Oraya koyuyordum eşyalarımı. Daha doğrusu kıyafetlerimi. Zira lise başladıktan sonra evden tamamen koptum. Artık eşyalarımın bir önemi yoktu nereye koyacağımın sanırım bundan olsa gerek lisedeki yurdumu çok sevmiş ayrılmak istememiştim, kendi yatağım ve kendi dolabım vardı kimse bunu değiştiremiyordu. Evdeki dolabımı boşalttım geçen gün. Orda ne kadar anı biriktirdiğimi farketmemiştim. Lacivertten kalan her şey ordaymış meğer. Bana aldıkları ya da aynı olsun diye ikimize de aldığımız kıyafetler. Bazıları küçüktü, bazıları makine de küçülmüştü ama yine de tüm gerçekliğiyle ordaydılar. İlk okul önlüğüm bile orda duruyordu lan! hepsini ayırdım teker teker. Önlük ve formalarımı askıya asıp saklaması için anneme verdim. Lacivert ve diğerlerinden kalanları başka bir yere ayırdım ve köyde giyeceklerimi yıkamak için makineye attım. O ayırdıklarımdan sağlam olanları anneme verdim isteyen ya da ihtiyacı olanlara versin diye.  Çoğunu hiç giymemiştim bile öylece çürüyemezlerdi. Peki anılar? Bana aldığı Galatasaray formam? Çakma olduğu için amblemi makinenin sıcaklığında küçülmüş formayı giyilmez hale getirmişti yine de atmaya kıyamamıştım. Öyle bir sürü kıyafeti verdim işte anneme. Annem de Ali'ye verdi yani veletlerden birine olanları tabii. Erkeksi giyindiğimden hiç sorun olmadı tabii bu. Formayı da verdi amblemi sökeriz dikişinden altında iz bile bırakmaz diyerek. Aldım elime tek tek söktüm amblemi verdim velete. Çekyatın üzerine bıraktı. Annesi de o gün çağırdığından bu düzceye giden velet. Son anda valizine koydu onu kapının orda içimden engel olmak geldi o forma benim alma diyecektim. Tuttum kendimi forma da gitti böylece. Kalan her şey gitti. Geride kalanlar da günü geldiğinde Laciverte vereceğim eşyalar. Onu sevmiyorum ama fazla sahiplenici biriyim sanırım eşyalarını gördüğüm yerde alıp tekrar dolabıma atasım geliyor. Yapmayacağım tabii bunu. Şimdi eşyalarımı başkalarının üzerinde gördükçe düşündürüyor beni bi an. Gidip almak istiyorum ama umrumda değil diye kendimi tutuyorum. Hepsi bitti sonuçta o eşyalar orda daha işe yarar olacaklar... Büyüdükçe her şey daha berbat olmaya başladı bu evin her köşesinde iyi ya da kötü bir sürü anım var çocukluğum ve sahip olamayacaklarımla gömmek istediğim. Bu sefer hepsi daha belirgin olmaya başladı. Ne farkı vardı bilmem geçmişten ama hiç birini düşünmek istemiyorum, hepsi ayrı bi acıtıyor insanı... Keşke dönsem çocukluğuma anneme sarılsam uyusak ve hiç uyanmasam...

Annem beni yatağından da attı zaten. Normalde 20 yaşına gelmiş kızım ama annemle yatıyordum hep onun sıcaklığı başka hep ısıtırdı beni. Geçen gün yan yatağı göstererek üzerindekileri boşaltalım sen burda yatarsın gibisinden bir şey söyledi. O gece salonda uyudum sonrasında da o yatağa geçtim. Bir şeyler koptu sanırım aramızda ve o bunun farkında olabilir bilmiyorum. Belki ben yanlış anlamışımdır tüm bunları, umarım yanlış anlıyorumdur sadece. Ben annem olmadan yaşayamam ki, Büyüdüm ama hala anne kuzusuyum ve çok seviyorum onu... umarım onun ölümünü göremeden ben ölürüm yoksa o acıyla yaşayabilir miyim bilmiyorum. Bu arada şarj aletleri konusunda hala aynı düşünüyorum lan üçü birden nasıl ortadan kaybolur! Miray'la konuşurken kapanırsa o telefon ben biterim yani. Zaten çok konuşamıyoruz konuşabildiğimiz şu zaman içinde kapanırsa kırarım o telefonu gerçi sonra hiç konuşamayız ama.. Annem geldi şimdi bu kadın beni öldürür. Kapının arkasına asmış hepsini ya. Olmaz ki canım bu kadar da. Neyse bana o kadar çok benziyor ki neredeyse aynıyız onunla tek fark onun ataerkil yetişmesi tabii bunun getirdiği değişiklikler... Neyse sustum.

Miray'ı o kadar özlüyorum ki hep doluyor gözlerim tutamazsam ağlıyorum da. Ben hiç böyle olmamıştım ki hiç ağlamamıştım özledim diye ne zaman değiştim de böyle oldu acaba.. Bir haftaya yoğunluğunun azalmasını umuyoruz ama sonrasında zaten fındık başlamayacak mı? Kopacağız yine. Acaba daha çokmu ağlarım yoksa alışırmıyım ki buna? Dün Kurt ve Işık'ın yanındaydı (önceki günde olabilir tam hatırlmıyorum) Işık neden benimle konuşmaya çalışmıyordu acaba ya da başka şeylere.. Neden hatırlamıyor ki beni? Köye geldikçe yanlızlığım arttı sanki hatta kendimi terkedilmiş hissediyorum. Hiç kimse mi hatırlamaz ki beni? Köyde çok yanlızım annemlerin yanına gidiyorum hep köy ve dedikodu sinirlerimi bozuyor kaçıyorum içeri bilgisayar ve kitaplara gömülüyorum. Elime telefonu alıyorum Miray'ın mesajlarını okuyorum mesaj atmak geliyor içimden ama onunda cevap veremeyeceği aklıma gelince vazgeçiyorum biliyorum cevap veremediği zaman ben yanlızlığıma daha fazla takacağım. Onunda elinde olan bir şey yok tabii. Susmam gerek biliyorum... Çok seviyorum onu çok özledim de umarım beni bırakmaz diyeceğim ama istedikleri ters olur insanın... Neyse tamamen susup kendime gelsem iyi olacak yarın gözlerim şişmiş bi şekilde uyanmak istemem...

1 yorum :

Yaz yaz hiç çekinme canııım ne gerek var? aramızda yabancı mı var sanki?