31 Ocak 2015 Cumartesi

Fark

Hangi tanrılar vermişse bana, sükrederim yenilmez ruhum için onlara...

Güzel dövme sözüydü bu bir arkadaşımda var. Şu sıralar dövmemin tasarımıyla uğraşıyorum. Bence güzelde olacak ya. Aynı sözü değiştirip "Hangi tanrılar çıkarmışsa seni karşıma, sükrederim bu aşk için onlara" diye değiştirebilirim de ya. Bakalım ne olacak göreceğiz.

Şubat ayının gelişi ile sevgililer günüde çok tatlı bir şekilde geldi. Bir taraftan saçma gelirken diğer taraftan boş geçmesini istemiyorum. Ne yapacağımı da bilmiyorum. Öyle en sapından kaldım işte ortada. Ne yapsak ki.

Büyük ablam geldi. Ayrı bir evde oluşumu idrak etmeye başladım gibi. Bir gece bana geldi kalmak için, bir abim ve diğer ablam, yengem ve onların çocukları da geldi. Benim tanıdığım annem ve onların anlattıkları o kadar farklı ki. Annem değişti mi gerçekten, yoksa bana hep özel davranıyordu da ben mi görmedim acaba. Eleştiri falan yaparken ablam hep korkuyla bana baktı. Sonra açıkladı ki anneme karşı fazla koruyucuymuşum ondan öyleymiş. Bunu açıkladıktan sonra çekildim tamamen köşeme sadece dinledim. Annemin anlattıkları yönünü ufaktan görüyordum. Ama dediğim gibi bana hep farklı davranıyorda olabilir. Öyle mi gerçekten bilmiyorum. Başta onları dinlerken oluşan sinirim kendini şüpheye bırakmadı değil. Ama sonra vazgeçtim. Annemi benim tanıdığım gibi seviyorum zaten. Bunu geçmişe bakarak değiştiremem. Dahası neden o şekilde davrandığını da biliyorken bence anneme haksızlık eden taraf onlar. Savunmaya geçtim yine değil mi. Yine de ben onlarla büyümedim. Annemle büyüdüm, onu tanıyıp ona güvendim...

O gece hep böyle geçmedi tabii. Şu çok korktuğum abime olan saygım mı desem korkumu sağlayan şeymi desem bilmiyorum o geçti gitti. Şöyle ki daha önce bir itiraf okumuştum,  gözlerinin önünde dayak yiyen sevgilisinin bir daha kendini koruyamayacağı düşünüyordu bir kadın. Tam olarak o haldeyim. Dışarıdaki adama laf geçiremeyen kişinin bana karışabileceğini nasıl düşünmüşüm ki. Gerçi aynı abim benim için daha yakın zamanda Efsun evlenmez, evlense de çocuk yapmaz, yaparsa da öldürür o çocuğu demiş kişi. Sözlerime bakarak beni bu kadar tanıyıp bunları söyleyebilmiş olması da etkilemişti yani. Diğer taraftan benim söylediği hiç bir şeye uymuyor oluşum var. Neticede bir kadınla evlenip onunla çocuk sahibi olmayı deli gibi istiyorum!

Son kısımdan işim iyi gidiyor. Bence yani. Patronum çok tatlı mesela. Bugün diğer günler gibi kahvaltı yapmadan işe gittim. Benim patronda tost yapıyordu öğlene doğru. Arada bir esince hazırlıyor kahvaltılık falan toplayıp herkesi yiyoruz. Daha doğrusu onlar yiyorlar. Çünkü ben başkalarının yanında yemek yiyemiyorum. Bugün sana da yapayım dedi, bende her zamanki gibi reddettim. Zaten öğlen oldu yemek yerim ben dedim. Tekrar içeri dönüp işimin başına geçtim. 5 dk sonra peşimden geldi, biliyorum yemeyeceğini söyledin ama baba yüreği işte dayanamıyorum dedi tost verip gitti. Bazen fena kızdırsam da onu sonrasında adam melek oluyor. Umarım hep böyle olur, zira değişirse kovar beni bence.

Bu yaz Damla'nın evlenme ihtimalinden bahsetmiştim. Bazen öyle konuşuyor ki kesin evlenecekler diyorum. Ama hala kesin olmadığı için net planlarda yapmıyorum. Bu olay işim konusunda da bir nevi engel oluyor gibi. Nasılsa bir kaç ay sonra çıkacağım gibi bir algı oluştu. Ne zaman oluştu onu bile bilmiyorum. Yok etme çabalarındayım şimdilik. Yine de işimi sevdim ya. Bazen çocukların yanına gidip tasarımdan fazlasını öğreniyorum. Bugün onların işine de el attım. Onlara çırak gibi oldum biraz. Ama cidden sevdim bu durumu. Bir gün iş yapmaya kalksam sanırım bunu yaparım bilmiyorum. 

Dur ya aklıma geldi de. Çok ilginç evlenme teklifi fikirleride lazım bana. Onlara da bakayım ben. Yukarıdan az biraz okudum da ne karışık yazmışım yine. Ben en iyisi işime döneyim. Sağlıcakla kal blog.

(Seni özledim.. Sabaha seninle uyanmayı, güne seninle başlamayı, uyanana kadar seni izlemeyi, uyandığın andaki gülümsemeni, bakışlarını, gülerken oluşan o kıvrımı. İstediğim zaman uzanıp öpebilmeyi özledim. Film izlerken bir şeyler atıştırmayı, bilgisayarın ekranından yansımanı izlemeyi. Yeni tarifler denemeyi, yemek yapmayı. Sımsıkı sarılmayı özledim, seni seviyorum demeden önce oluşan ifadeni özledim kadın...)

4 yorum :

  1. bütün yazdıkların içinde bi ayrıntıya gereksiz bir şekilde takıldım; neden başkalarının yanında yemek yiyemiyorsun ? Bunun, çözebildiğin bir sebebi var mı ?

    YanıtlaSil
  2. Bilmiyorum.

    Küçükken de misafir ziyaretlerine karşı gelip evde kalırdım hep. Yakın komşulara gittiğim nadir zamanlarda ise verilen şeyleri yemezdim. Annem olmadan yemem diyormuşum onlarda tabakla falan verip eve gönderiyorlardı. Hala yemediğim için takılırlar bazen tabağa koyalım mı diye. Bunun ne alakası var dersen onu da bilmiyorum ama sorunca sen aklıma geldi.

    Yerken sanki beni izliyorlarmış gibi hissediyorum, rahatsız edici bir şey haline geliyor yemek. İşkence gibi. Normalde de yavaş yerken tamamen kısıtlıyorum kendimi. O şekilde kendime şe etmektense hiç yemiyorum bende. Cafelerde falan böyle değil, yani yakın olduğum insanlar varsa. Ama bir kişi bile yabancı gelince değişiyor. Öyle sadece tanıyor olmakta yetmiyor cidden yakın olması gerek. Abimlerle ya da ailemin büyük kısmıyla da yiyemem mesela.. Normal değilim bence ama bilemedim..

    Peki sen neden takıldın buna? Bu konuyla ilgili herhangi bir düşüncen mi var?

    YanıtlaSil
  3. benim de benzer hareketlerim var. yemek konusunda hayatımın genelinde küçüklüğümden gelen, törpülemeye çalıştığım dengesizliklerim var. bu yüzden takıldım yazdığın ayrıntıya.
    Ben de başkasının yanında bir şeyler yerken sürekli iç savaş halindeyim. Bu yüzden yememeyi tercih ediyorum. ailemin, yakın arkadaşlarımın yanında bile tokum edasıyla dolaşıyorum. Belirsiz bir süre boyunca aç dolaşabiliyorum; sanki yemek gereksiz, yaşamımı aksatan bir şeymiş gibi.(evet, çok saçma. Ama aç kalmak, kendimi uykusuz bırakmak, bedenimdeki esriklik baskısı hoşuma gidiyor. Bu noktada anormal olduğum kesin.) ama yemeği de seviyorum çelişik bir şekilde. Bu durum da yeme ve denge bozukluklarına yol açtı sanırım. Geçmişte daha çoktu bu durum, şimdilerde dengelemeye başladım.
    Sebebine gelince ben de bilmiyorum. Ama kendimi bildim bileli böyleysem eğer, bilinç altıma işlemiş bi şeyler var demek ki. Freud' un meşhur açıklamalarında, (psikoseksüel ve kişisel gelişimi beş döneme ayırdığı açıklamalar) oral dönemde oluşan (bebeklik döneminde annede ruhsal ve mekanik hazzı bulduğumuz süt emmek, yemek istemek vs.) aşırılık ya da eksiklik bu tür sorunlara yol açabiliyormuş. belki de Freud haklıdır. Bilmiyorum :)

    YanıtlaSil
  4. Freud konusunda hiç bir fikrim yok. Ama yemek yemeyi çok seviyorum. Sanırım evde vakit geçirmeyi bu kadar sevmemin nedeni bu da olabilir, istediğim zaman istediğimi yapabiliyorum.

    Yemek konusunda senin kadar düşman değilim ama sanırım. En son bir ay kadar elma yiyerek geçirdiğim günlerden sonra açlık pekte tahammül edebileceğim bir şey olmadı. Her akşam kendi evime dönme çabalarım biraz bundan olabilir, er ya da geç yemeğe kavuşuyorum.

    Biraz Freud okuyayım ben en iyisi.

    YanıtlaSil

Yaz yaz hiç çekinme canııım ne gerek var? aramızda yabancı mı var sanki?