27 Mart 2013 Çarşamba

Bir bakar mısınız? "Tecavüze uğrayan kızım için adalet istiyorum!"


"merhaba ben ahmet ince denizli'den, 

kızım akrabamız tarafından 3 defa tecavüze uğramış korkudan bunu bana ve annesine söyleyememiştir ben bu durumu ögrendim ve kızımın babası olarak sonuna kadar arkasındayım bu şahıs hakkında şikayette bulundum ve yakalandı ama iki gün sonra serbest bırakıldı. kızıma doktor raporuda aldım ama ülkemizdeki hukuk sisteminde 15 -16 yaş ayrımı gibi safsatalardan kaynaklı 3'üncü kez oldugundan rızası dahilindedir diye bir olgu ortaya koyarak olayın tecavüz sayılması engelleniyor bir hafta sonra kızımın mahkemsi var fakat ben ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. internetten, teknolojiden cok anlamıyorum. başkalarından yardım alarak sayfayı kurdum ama nasıl çogaltıp kamuoyu oluşturacağımı bilmiyorum ve sizlerden yardım istiyorum. altaki benim telefon numaramdan bana ulaşıp yardımcı olur bu mesajımı tüm sosyal medyada paylaşırsanız, bu mesajı çoğaltırsanız sonsuz bir minet duyacağım."


Destek olmak için

26 Mart 2013 Salı

Ece Temelkuran - Kuş Kadınlar

Google'a yazınca iki farklı versiyon buldum, ikisini de yazmak istedim. Hangisi doğru bilmiyorum.

Bana bunu okutan Lady'e teşekkürler...

Bu ilki:

Bazı kadınlar yakalanamaz, 
durdurulamaz ve kimseye ait olamazlar. 
Onlar zaten kendilerine bile ait değildir de, 
o karmaşık bir mesele. 
O kadınlara yalnızca yakın durulabilir, yakalayıp durdurursan, kendine ait kılarsan. 
Ölüverirler. 
Çünkü onlar kuş gibidirler. 
Böyle uçucu kadınlar, tepeden aşağıya inen bir bisiklet gibi, fren yaptıklarında düşeceklerini pekiyi bilirler. 
O yüzden belki de hayat boyu kendilerini en sevdiklerinden bile korumak mecburiyetindedirler. 
Kendilerini durdurup, öldürüverecek şeylere karşı dikkatli olmaları gerektiğini -her nasılsa bilirler. 
Onlar, insanı ancak frensiz bir seyahate davet edebilirler. 
Zira fren yaparlarsa artık onlar, o kadınlar değiller. 
Bozulmuş bir oyuncak gibi kıymetsizler.
Kanatlarının altına rüzgârı aldığında uçabilen kuşlar gibi, rüzgârsız kaldığında bir lokma ete dönüşen kadınlar.
...Ve adamlar ekseriyetle, kadınları eğitilebilecek kuşlar sanırlar. Bilir misiniz?
Eğiticiler eve dönsünler, uzaklara uçmasın diye önce kuşların kanatlarını biraz kırarlar.
Ama kimi kuşlar ve kadınlar, gökyüzü kadar uçmayacaklarsa ölüvermeyi tercih ederler.


Bu da ikincisi:

'' Bilir misiniz? Manolyalar, o kocaman beyaz çiçekler, dokunuldukları anda küserler. Birden, kahverengi çürürler. Kuş kadınlar, manolyalar gibidirler. Kimi kadınlar hareketinin önüne geçilmeden, “yakın durarak” izlenmek, sevilmek mecburiyetindedirler. Bu bir seçim değildir, sevilen renklerini korumak için bunu yapmaları gerektiğini her nasılsa bilirler. Kollarından tutulduklarında amansız bir illete yakalanacaklarını bilirler. Uçuşup, renklerini dağıtıp, çırpınıp hayat içinde, sonra sessizce gidecekler. Durmak büyüyü bitirir, bunu bildikleri için onları sevmiş olan adamlar onlara güvenmelidirler. Tepeden aşağı inen bir bisiklet gibi, fren yapmadan gitmeyi tez elden öğrenmelidirler. Fren yaparsa o kadının artık o kadın olmayacağını… Kuş kadınlar, uçamadıklarında kıymetsiz bir av etine dönüşeceklerini pek iyi bilirler.''

18 Mart 2013 Pazartesi

Hoşgeldin Kadınım

Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin.
Yorulmuşsundur;
Nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
Ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
Susamışsındır;
Buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
Acıkmışsındır;
Beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
Memleket gibi yoksuldur odam. 

Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin.
Ayağını bastın odama
Kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi.
Güldün,
Güller açıldı penceremin demirlerinde.
Ağladın,
Avuçlarıma döküldü inciler.
Gönlüm gibi zengin,
Hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin.

Nazım Hikmet Ran

15 Mart 2013 Cuma

Bilmemek mutluluktur

Iskalamayacağım bir hedef varsa leydimin kalbinin kendim gibi gördüğüm kalbidir. Gece evi - James Stark.

Cem Yılmaz'dan çaldım bu başlığı. Hala başlık bulmada kıtlık yaşadığım anlardan biri bu. Geri kalan bütün anlarım gibi tabii ki.


Geçen sabahlardan birinde hangisi olduğunu hatırlamıyorum. Oda arkadaşımla tartıştık. Malum geçen yıl yeni bir odaya geçtim ve henüz bunlara herhangi bir isim takmamıştım. Bir kısmı yeniden homofobik lakabını hak etti yani. Gelenek hiç bozulmadan devam ediyor böylece. Neyse konu eşcinsellerin tedavisi idi. Tartışma konumuz yani. Bülent Ersoy'dan girip Zeki Müren'e kadar değindik. Israrla bir tedavi olduğunu söyledi. Daha travesti ile transseksüel arasındaki farkı bilmeden! Kendimi belki biraz ele verdim ama sabah sabah beni çıldırttı. İşte mükemmel gün böyle başladı. Geri kalanında kaçıp kızlarla 101 oynamaya gitmiştim zaten.


Bizim aşkımızın hala nasıl tedavi edilebileceğini aklım almıyor. Araştırmaya da korkuyorum evet ama mantıksız yani. Aşkın bedeni olur mu hiç?

Ondan bir gün önceye dönersek, dövmeyi yaptırdım lan! Göbeğimin altında sağ kısma yaptırdım. Zaten dövmeyi yapan abimiz başka yere olmaz bu dedi. O daha aşağıya tam yerine(!) yapacaktı ama ben kabul edemedim. Öyle her yer herkese de açılmaz değil mi ama? Neyse şimdilik dövmem ile çok mutluyum gayet iyi de gidiyoruz yani. Tek sorun bazen eğilirken falan acıması. Bir de kızlar varken krem süremiyorum o mesele oluyor. Diğer dövmeye sürekli krem sürüyordum yani buna süremiyorum. Bir de abimiz renkli yapalım dedi önce kabul ettim sonra renk ile dolguyu kastettiğini anlayınca vazgeçtim. Dolguda hoş durmazdı yani o. Bence

Sonra başka bir konuya değineceğim. Bir hatun var şimdi. Geçen akşam konuşmaya başladık. Mail ile. Ondan önce bir şey daha söyleyeyim ben filmlerde gördükçe hep böyle mektup arkadaşım olsun onun kim olduğunu bilmeyeyim ama her şeyi konuşabileyim falan istemiştim. Bu da azıcık onu anımsattı. Gerçi onu artık biliyorum ama olsun. Sabahın bir vaktine kadar mail yazdık birbirimize. Böylece hiç uyumadık yani ben okula gidene kadar. Hiç sıkılmadan -ki ben yani sıkılgan bir insanımdır- o kadar şeyi nasıl konuştuk anlamıyorum. Bu hatuna da Lady diyeceğim. Zaten bana yazarken kullandığı oydu ya. Yalnız şu var ki Lady'im diye hitap etmek çok hoş ya.

He o uykusuz gecenin ertesi günü de var ki derste epey uyukladım. Bilincimi bir türlü açık tutamadım ya. Bir de bölüm hocası karşımdaki. Sınıfta toplasan 10 kişi yokuz. Bir ders bu kadar mı zor geçer anlatamam... Felaketti yani. Hocanın anlattıklarından da tek kelime anlamadım zaten. Sınavına çalışacağım tek ders bu olabilir.

Sınav demişken Matematik hocamı gördükten sonra bir anda ışık parladı beynimde. Kalacaksın bak diye. Kalacağım yani. Aksi mümkün değil... 

Skype'dan nefret ettiğimi söylemişimdir. Bundan artık kesinlikle eminim yani. Ayar ediyor beni ya. Hata verip duruyor. Henüz çözüm bulamadım.

Acs açtığımdan beri bilgisayarıma bir şeyler kurup bir şeyler yüklüyor. Ben bu programı güncelleme yapmasın diye aylardır engelliyorum. Sebebim bu işte. Ele geçiriyor bilgisayarı iyice düzeltmeden de geriye vermiyor. Şimdi bitti şükür. Bilgisayar kendine geldi. Neyse ben çıkıyorum şimdi. Kızlarla oyuna gideceğiz.

9 Mart 2013 Cumartesi

Bazen neden mutlu olamadık diye düşünüyorum
Neydi hatamız da nereyi yanlış yaptık?

8 Mart 2013 Cuma

Tam "Dövme"lik

Fırtınalar geçtikten sonra güneşi bekleriz...

Ankara'ya döndüm pazartesi günü. Ondan öncesinde Bolu'da Ece'de kaldık. Öyle dertsiz tasasız gülmek ne demek özlüyor insan. Böylece geldiğimde yurtta boş yattığım vakitlerin güzelliğinin keyfini çıkaramayışım bundandır yani.

Yurtta sorunlar gittikçe çoğalıyor. Önce odamıza buzdolabı getirmişler. Minicik odanın buzdolabı mı olur arkadaş. İçine sadece su koyuyoruz yani! bazende alırsak eğer meyve. Bu minicik dolap bizi zaten küçük olan odamızda masamızdan etti. Sonra idare her şeye ot olmaya başladı. Neymiş oda düzenimizi değiştirip camların önüne normal kıyafet dolaplarımızı koyacakmışız. Güneşi nereden alacaksak artık. Güneşi gördüm modunda dolaşırız artık. Tabii yaparsak. Ben inatla hiç bir şeyi değiştirme taraftarı değilim. Koca tatilin ardından zaten yabancılaşıyorum buraya bir de yatağımın falan yerini değiştiremem yani.

Boş kaldığımdan olsa gerek -birazda arkadaş desteği ile- geçenlerde bahsettiğim dövmemi düzenledim. Benimkiyle alakası yok. Başka bir siteden fotoğraflara bakarken bir kadında gördüm dövmeyi bende ona çok benzeyen bir tane çizdim bütün sabah boyunca. Salaklık etmesem bütün bir sabah yerine 10 dakikada bitebilirmiş. Bütün anormallik bende yani. Galiba beynim durmuştu o an. Bitir artık bitir diye diye... Neyse dövme çizimi bitti bitmesine de mesele şimdi bunu nereme yaptıracağım konusunda.

İlk olarak sırtıma ensenin biraz altına ve tam ortaya yaptırayım diyorum. İkinci olarak göbeğimin biraz alt kısmına sağda olsun diyorum ki fotoğraftaki kadının orasına yakın bir yerdeydi. Üçüncüyü Fairy soktu aklıma yine sırtımda aşağıda kalçamın biraz üst kısmında ve ortada olsun diyor. Gerekçesi de mantıklı yani, göbek tarafında olursa yaşlanınca kırış kırış olacakmış orası. Yine de orası hala çok cazip geliyor yani. Karar veremedim nereye yaptıracağıma.

Tabii bu kadarla kalmıyor. Yaptığım dövmenin resmini duvarımda paylaştım 2. geliyor olabilir tam dövmelik falan diye. Kurt hemen yazdı bir şeyler. Sonra yaptırmak yok dedi bu. Benim sinirler bir anda tavan yaptı yani. "Kimseye sormadım" dedim. Bu bütün yorumları silmiş sonra bana mesaj yazdı bana bir daha sakın abi deme gibisinden bir şey. Öyle akşam biraz tartıştık. Bir sonuca varamadık kaldı konu öyle. 

Sonra dün akşam bir süredir listemde olan bir kız mesaj attı falan. Skype-Messenger birleşimini çözmeye çalışıyordum hala ondan epey geç yazdım kıza çünkü ileti geldiğini anlamamıştım yani. Kız cam açmamı falan istedi ona da tamam dedim. Sonra bu bir sürü şey sordu bende ondan sona bunun facebook profilini incelemeye başladım. Kız en fazla 17 görünüyor ama yaşının daha büyük olduğunu söyledi. İnanamadım. Sonra aynı profilde bir haftada başlayıp biten ilişki meselelerini gördüm falan. Sonra ben sorgulamaya başladım. Hoşuna gitmedi herhalde, kız gitti :)

Bu arada skype hiç güzel değil yani. Yani aslında güzelde olabilir ama bana göre eksikleri var ve canımı sıkıyor bazen karışıklığı ile. Öyle işte. Bu günlükte bu kadar.

Bu benim yaptığım işte.
Bu da kadınınki. Benziyorlar yani.