30 Haziran 2013 Pazar

Ankara ilk kez anlam kazandı


Cuma günü geldi aşkım. Sabah tren garına gittim. Daha önce de bir iki kez gittiğim olmuştu birilerini bırakmak için ama bu defa Maltepe ile Gar arasında geçiş yapan o çarşının yerini unuttum. Biraz dolandıktan sonra bir amcaya sorup öyle bulabildim. Öyle de unutkanım işte. Aşağısı çarşı kısmını geçince yani korkunç bir yerdi zira ben gittiğimde kimse yoktu. Issız basık tavanlı bir koridordu işte. Gelenlerin hangi perona girdiklerini bilmediğimden azıcıkta öyle dolandım. Sonra 2. perona gittim oraya gelecekmiş. Peronda başka tren olduğundan vagonunu sordum bende söyledi. Geleceği yeri kestirmeye çalışıyordum. Bir süre sonra tren geldi 3. perona. Azıcık dalga geçer gibi oldu ama çokta fark etmedi yani. Bu tren camlarına çözüm bulmaları lazım arkadaş içerisi görünmüyor. Ben görmek istedim olmayınca sadece bekledim. Bir sürü insan indi Okyanus hala yok. Sonra O'nu gördüğümde dünyada geri kalan her şey anlamını yitirdi ve sarıldığımızda sanki sadece biz vardık dünyada. Geri kalan insanların önemi yoktu. Kokusunu çok özlemişim... Yine yanımdaydı ve ben nefes alabiliyordum yine.

Sonra kahvaltı kısmı vardı zira ben kahvaltı yapamayışım O'nunda yola çıkarken bir şey yememesi kuralı üzerine acıkmıştık. Maltepe yada tüm Ankara'da kahvaltı nerede yapılır bilmediğimden aramaya başladık. Yolun karşısında bir yer görünce de oraya geçtik. Yiyebileceğimi düşünmeme rağmen yine yiyemedim ama olsun, O karşımdaydı ve çok güzeldi. Sonra bilet almak için Aşti'ye gittik, bildiğim hiç bir firmada yer bulamayışımızdan sonra biraz rastgele oldu ama sonunda bulduk adını daha önce hiç duymadığım bir firmada. Umarım yolculuğu iyi geçmiştir yani. Biletten sonra benim pek sevgili yurduma geldik, onu içeriye alamadım zira sadece aileleri alabiliyorlarmış. Soyadımızı mı değiştirseydik acaba. Neyse çantasını yurda bıraktıktan sonra ne yapacağımı bilmediğim kısım geldi. Ankara'yı pek bilmediğim ve berbat plan yaptığımı düşününce. Ankamall'a gittik bizde. Doğrudan sinemaya gitmeyelim biraz vakit geçirelim diye -ya da aklımda böyle kalmış- bileti sonraki seansa alacaktık ama onda da sorun çıkmış D&R'da vakit geçirdik biraz bizde. Bilmediğim pek çok şey öğrendim iyi oldu yani. 

Öyle biraz daha dolandıktan sonra defter fikri çıktı ortaya, O söyledi yani. Okyanus'un kendi şifresi ile yazdığı bir defter var, yazıyı bir süre önce tabii ki O'nun yardımı ile biraz biliyordum. Yazıp yazamayacağımı sordu sonra defter almaya karar verdik, her görüştüğümüzde yazdığımız defterleri değiştirecektik ben böyle anlamıştım yani. O tek defterden bahsediyormuş. Gerçi sonra tamamen karar verdikte azıcık geç olmuştu. Benim için harfleri yazdı tekrar böylece defterin ilk sayfasını birlikte yazmaya başlamış olduk. Bir yerde "Evlen benimle" yazıp bana baktı. Bakışları o kadar tatlıydı ki kayboldum yine... 

Biraz daha yazdıktan sonra filme girdik. Hangover 3. Daha öncekilerden birini izlemiştim sadece, gerçi çok fark etmedi sorduğum yerde söyledi neden öyle olduğunu. Hem zaten çoğu kısmını izlemedim filmin O'nu izlemek daha çekici geldi. Ana temayı hatırlıyorum ama sanki. Neyse zaten var bende izlerim bir ara tekrar. Filmden sonra yemek yedik, bu defa biraz yiyebildim. Kendimde en sevmediğim taraflardan biri bu. Bir süre sonra tamamen normale döneceğim tabii, alışacağım her şeyi ile. Yani biraz bile bir gelişme benim için. Yemekteyken bazı şeyler sordu, özellikle hakkımda bir şeyler bilmek istemesi, bunları hatırlamak için uğraşması çok tatlıydı ya.

Sonra O'nunla alışveriş yapmak çok güzeldi. Sanki onları aldıktan sonra evimize gidecek birlikte bir şeyler yapacakmışız gibi. Bir de defterin oluşu, bize özel bir şeydi. Önce O'na özeldi tabii ama neyse bizim yapacağımız bir şey vardı sonuçta. Tam olarak uygun kelimeyi bulamadım ama çok güzel hissettirdi ya, tamamen çiftmişiz gibi. O'nlara gittiğimde tamamen evdeydik ve bu defa tamamen dışardaydık. İkisini dengelediğimiz zaman mükemmel olacak bence. Ya da boşverelim evde geçen kısımda oldukça güzel.

Oradan çıktıktan sonra yurttan eşyaları aldık ve Damla'nın yurdunun orada bir cafeye gittik. Yakınlarda bildiğim başka yer olmadığından ve yazın hep orada olduğumuzdan tanıdıktı işte. Hiç beklemediğim bir şekilde Damla'da oradaydı, gelmeyeceğini söylemişti. Neyse sonuç olarak tanıştılar. Birbirlerine o kadar benziyorlar ki ya da ben benzer taraflarına baktım sadece bilmiyorum. Arasam bu kadarını bulamazdım herhalde. Okyanus beni buldu, bu başıma gelen en güzel şeydi... Cafede Teen Wolf'un son bölümünü izledik. Bu da sanki evimizdeymişiz gibi  hissettirdi. Birlikte bir şeyler yapmak çok güzeldi.

Gitme vakti geldi bir kez daha. Aslında kalsaydı çok güzel olurdu, ev boştu ben tek başıma bir odada kalıyordum ve kimse gelmiyordu yanıma. Neyse işte otobüse binmeden önce sarıldı son kez, kokusunu kaybetmekten korktum. Sonra yerine oturduğunda yine onu izledim. Bazen gülümsemeye bile çalıştım, belki beni öyle görürse üzülmez diye. Gözyaşları uzaktan görünmüyordur umarım. Bana bakmadığı her an onların akmasını engellemek içinde uğraştım. Sonunda gitti. Geride öyle bir boşluk kaldı ki, hem bu şehri seviyordum O'nunla zaman geçirmiş, o yolda yürümüştük. Hemde nefret ediyordum O'nsuz bir şehrin bile ne anlamı vardı ki? Ağlamak istiyordum, ağlamamam gerekiyordu...

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Yaz yaz hiç çekinme canııım ne gerek var? aramızda yabancı mı var sanki?