21 Ocak 2025 Salı

Boşluk

 Merhaba sevgili blog,

Kendi içimde yılda bir yazma rekorumu da kırım 2 yılda bir yazar hale gelmişim. Hayatımda pek bir şey değişmedi aslında son yazdığımdan beri. İlla ki bir şeyler oldu ama genel tabloya bakınca pekte fark göremiyorum. Yıllardır aynı yerde çalışıp aynı işi yapıyorum. Kedimizin peşinde koşuyor ve kendimizi eve kapatma yolunda pekte bir şey değiştirmiyoruz gibi. En azından son 4-5 aya göre böyleydi sanırım. Son bir kaç yıldır psikolojim pekte iyiye gitmiyor. Durumu değiştiremiyor ya da kendimi toparlayamıyorum. Hayatımı akıntıya bırakmış haldeyim. Yapmak istediğim pek çok şey var aslında ama hiç birini yapacak enerji ya da motivasyon bulamıyorum. Eski oyunlara ve dizilere sarıyorum onun yerine.

 

The good place izlemiştim yıllar önce, sonra ara ara, tekrar tekrar izledim. İçimde bir parça oraya gidip dönmemek istiyor. Ölmeyi isteyip istememe hali mi tam kestiremiyorum bu durumu sadece bir yerde kendimi kapatma isteği. Minik bir düğme gibi, kapat uzaklaş belki bir ara dönersin. 


Neyse konu bu değildi, çok dağılıyorum her şeyden alakasız şeyler peşine düşüp asıl yapmam gerekeni unutuyorum. İşkolik olan parçam bu duruma bayılıyor, başımda bin tane iş olduğu için bir ona bir öbürüne geçip duruyorum. Günün sonunda elimde hep yarım kalmış işler oluyor. Bir bakıma tıpkı hayatım gibi, yaşlandığımı hissediyorum ve her şey yarım kalmış durumda. Ne bir başarı elde edebilmişim ne bir ilerlemem var. Aklımın köşesinde minik bir ses yaptığın işte iyisin diyor ama diğer her şey bastırıyor onu. Bir miktarda paslandığımı fark ettim geçenlerde. Asıl mesleğimin bilgisini içeren başka bir iş yapıyorum teknik olarak, yakın zamanda ise kendi alanımla ilgili bir iş geldi. Başımdan savıp yapmamak için uzunca bir süre direndim. Sonrasında hazırladım, fena da değildi ama yine de beğenmedi. Ben ne kadar beğendim orası da tam bir muamma. 


Bir çıkışa ihtiyacım var. İş hayatımda tamamen mutsuz durumdayım, zorla gidiyorum her anından bıktım ancak başka bir işe geçecek cesaretim hiç yok. Yeni bir ortam yeni bir alan ve üstte bahsettiğim gibi minicik bir paslanma hali. Daha da kötüsü çalışmak istemiyorum. Okul bittiğinden beri aralıksız çalıştım gibi bir şey oldu. Hiç işten uzaklaşamadım ve hiç tatil yapmadım. Ve zaten bildiğim bir tatil anlayışı yok. Yine de asıl konu hiç dinlenip kendime düzgün bir vakit ayıracak zamanım olmadı. Sadece pazar günleri çalışmıyorum, Okyanus o günü benim için boş bırakmaya çalışıyor ama biliyorum bu defa hayatımıza dair bir şey yapamıyoruz. Hiç bir şey olmasa bile dünya kadar ev işi oluyor. Hakikaten nasıl oluyor bu kadar ev işi. İki kişiyiz sonuçta temizle temizle bitmiyor.


Geçenlerde Okyanus'un ailesini ziyarete gittik onlara da işten çıkacağımı söylememle olay bir anda gerçek hale geldi. O günden beri panik haldeyim, halbuki daha çıkışıma dair bir şey yok ortada daha cesaretimi bile toplamış değilim, yedek planlar olmadan bir şey yapamıyorum bile. Net bir şey yok yani sadece basit bir cümle, bir söz. O günden beri aklımda hep aynı konuşma dolanıp duruyor. Kendimi aynı döngüde aynı çıkmazın içinde çaresiz hissediyorum. Oturup bir köşede şöyle bir kaç gün ağlayasım var...

23 Nisan 2023 Pazar

Lordum böyle buyurdu

 Merhaba sevgili blog,

Aylardır seninle aklımdan yüzlerce konuşma yapıyorum aslında ama ne zaman iş yazıya dökmeye gelse tıkanıyorum. Vakit bulamıyorum. Ya da bahanelerin ardına saklanıyorum. Galiba en çokta üşeniyorum.

Hayatının kontrolünü kaybetmiş hissettiğin oldu mu hiç? bende sanırım biraz ondan var. Dalgaların arasında kayboluyormuşum hissi. Zaman geçiyor her günüm bir öncekinin neredeyse aynısı, farklılık istediğimden değil sadece plansız ve amaçsız bir parça savrulma halindeyim sanki. Yorganı başıma çekip yatasım var sadece. Ama bunu hiç bir şey yapmadan bir kaç ay boyunca yapasım var. Bakma böyle depresif konuştuğumda ben o kadar sabit duramam, en başta oyun oynarım ve yapmak istediğim diğer şeylerin arasında kendimi kaybederim elbet.

Yağlı boya yapmak istiyorum mesela. Tamam hiç bir zaman iyi yapabildiğimi söyleyemem ama sanırım seviyordum tablo yapmayı. Hem zaten özgün şeylerde yaptığımdan değil nerede karanlık bir fotoğraf bulsam onu yaptım. Hepi topu da 3 tablom var. Bir de Okyanus ile yaptığım bir adet tablo daha var. Onu da çerçeveletmek istiyorum bir ara. Sonra bir de akrilik boya ile yaptığım muhteşem(!) bir cehennem tasvirim var. Aslında o tablo hiç kırmızı olmayacaktı. Muhteşem araştırmalarım sonucunda akrilik boyaya yapılan övgülerinde etkisi ile ilk kez denedim. Aşırı hızlı kuruduğu ve boyarken bayağı boyanın gitmesi ile tonları zaten oluşturamayınca elimde en çok kalan kırmızı boyayı kullandım bende. Bir daha kesinlikle akrilik almam mesela. Yapabilen alsın, o yetenek bende yok.

Bu sabah köyden geldim. Konuya muhteşem giriş yapabildiğim için böyle anlatıyorum. Bayram için gitmiştim, ailevi ilişkilerimde çok değişen bir şey yok gibi ama abilerimle biraz daha ılımlıyız. Artık kocaman evde kalmış bir kadın olarak gördüklerinden beni biraz darlamayı bıraktılar sanırım. Gerçi ikisi Okyanus ile beni bildiği için diğer ikisi de artık çokta iplemeyip kendi dertlerine düştükleri için sanırım ilgilenmiyorlar. Bütün sülalemin erkek bireylerin tam bir klasik Türk erkeği olduğunu söyleyebilirim sanırım. Oldukça fazla genelleme olacak ama öyleler. İçimdeki feministi ortaya çıkarma konusunda çok başarılılar ama yine de açık bir tartışmaya girmiyorum. Cesaret eksikliğimdendir belki ya da artık gerçekten umurumda değil. 40 yaşında kocaman herifler artık ben düzeltemem onları düşüncemde bayağı baskın.

Tüm bunlarla birlikte herkesin anlatıp korumaya çalıştığı Türk aile yapısının benim doğup büyüdüğüm coğrafyada o kadarda geçerli olduğunu düşünmüyorum. Herhangi bir programda en ufak şeye binlerce laf söyleyen insanlar kendi hayatınlarda sınırsızca yapabiliyorlar onları. Ve her zaman her koşulda erkekler haklılar. Açıkalama, düzenleme, konuşma veya çözmeye çabalama yok. İstiyor ve olacak.

Lordum böyle buyurdu...

Neyse çok dağıldım ben. Umarım sana daha sık yazabilirim, en azından deneyeceğim. Bu vaatlerimde kilo verme çabam gibi olursa çok umutlanma sen..

15 Ekim 2022 Cumartesi

Sıra sende

Merhaba sevgili blog,

İş yerinden yazıyorum bugün. Uzun zamandır yazmadığımdan olsa gerek kelimeleri nasıl oluştuğunu unutmuşum. Bir parça cümleleri toparlayamama haline bazen harflerim yerini yanlış yazmayı de eklediğimde mükemmel bir şey beni bekliyor oluyor.

Burada çalışmaya başlayalı 4.6 yıl olmuş! Biraz korkunç geliyor ne yaptım bu kadar diye. Övünmek gibi olmasın ama burayı bu hale ben getirdim. Lakin kendi işimizi kuran Okyanus konusunda tam olarak tıkanıyorum. Nereden başlayıp ne yapacağımı bilmiyorum. Herşey korkunç geliyor, ya yanlış yaparsam düşüncesi kadar, bu şimdi doğru mu düşüncesi de var. Nasıl çözeceğimi bilmiyorum, ne yapacağımı bilmiyorum. Tüm bunlar olurken acaba mevcut iş yerimi bu hale getiren ben değilim sadece başkalarının yönlendirdiği çalışan mıyım diye de düşünmeden edemiyorum. Kendime güvenim şuan sıfır. Hatta sıfırın daha altında başka bir değer olsa onu verirdim. Tabi ki eksiler var ama konumuz bu değil.

Harfleri yanlış yazmak demişken iş yerinde tuttuğum notlarda sıkça başıma geliyor. Bir de el yazımı benden başkası çözemediği için bayağı zor oluyor.

Her sabah Okyanus ile uyanmanın mükemmeliğinin yanında yeni bir rutinimiz var ve ben ona bayılıyorum. Şöyle ki minik tombul kuş olan yavrumuz Duman her gece 4 ile 6 arasında değişen saatlerde miyavlayarak uykumuzun en tatlı anlarını kabusa çeviriyor. Her gece sırayla birimiz onu alıp salona götürüp kapıyı kapatıyoruz. Ve canım oğlumuz o noktada tamamen susup uyumaya gidiyor. Aklımdan çok tatlı hakaretler sıraladığım ancak şuan yazmak istemediğim kelimelerle tarif edeceğim oğlum bizi tamamen araç servisi, yol taşımacısı gibi görüyor. Evet biliyorum evimiz yapısı gereği çok uzun, resmen git git bitmiyor o koridor. Ama yaş mama açılış sesine 3sn içinde koşarak cevap veren bir kedinin bizi her gece kullanmasına hayretle bakıyorum. Her neyse...

Rutinimiz, eğer Duman'ı birimiz ön tarafa götürüyorsa, diğerimiz sabah kahvesini yapıyor. İşin en mükemmel tarafı uyku sersemi olarak "sıra sende" diyip uykuya devam edebilmek...

2 Eylül 2022 Cuma

boşluk

Merhaba sevgili blog. 

Bugün Okyanus'un kardeşi evleniyor. Az buçuk sarhoş olabilirim. Çok değil ama. Sadece toplumun önünde onu sevdiğimi söyleyemeyecek, onunla aile ve çevre kabulü eşliğinde evleneneyecek, en acı kısmıda bir daha gerçekleşmeyecek bir düğün eşliğinde sadece onunla dans edemeyeceğimin acısını ve kederini yaşayacak kadar.

14 Temmuz 2022 Perşembe

Böyle de boş bir yazı

Merhaba yine ben,

Son günlerde sana yazacak bir sürü şeyi aklımda biriktirip hepsini unutmam mükemmel bir şey. Bunlar hep sana yazıyormuş gibi kendi kendime anlatmamdan kaynaklı bence. Beynim zaten anlattın daha neden saklayayım ki diyip siliyor.

Bir bakalım neler oldu. Öncelikle Okyanus ile bir yıl dönümü daha geçirdik. Kutlama olarak daha iyi mi bilmem ama bana güzel geldi. Yetersiz hissettiğim noktalar olmadı diyemem ama gelecek yıldönümüne artık... 9 yılı tamamladık ilişkimizde. Sana O'nu ilk anlatımımın üzerinden 9 yıl geçmesi biraz büyüleyici değil mi? Hiç o kadar olmuş gibi gelmiyor ama bir yandan da ondan önce hiç hayatım olmamış gibi de geliyor. Sanki hep yanımda ve benimleymiş gibi. 

İlişkilerde cicim ayı olarak bahsedilen zamanların geçmesi diye bir efsane var halk arasında ama bizimki bitiyormuş gibi gelmiyor bana. Aksine uzak kaldığımda yokluğunda ne yapacağımı bilemiyorum. Elbet yapacak şeylerim var, kendimle vakit geçirmeyi de seviyorum ama o yokken ev çok boş geliyor mesela. Kocaman ev diyorum ne yapacağım ben şimdi. Sıkıntıdan ev işlerine sarıyorum. Biraz komik bir durum oluyor benim için çünkü oyun oynamayı da bırakmıyorum. Bir göreve başlamışken makine bitti uyarısı gelince kalkıp çamaşır asıyorum. Ne gerek var dimi? Oyna işte yani.

Bunların dışında hala aynı iş yerinde çalışıyorum. Burada olmayı seviyorum da ortamı benim için aşırı rahat. Stres düzeyi nispeten az ve patronum mükemmel biri. Nasıl patron olunur dersini verir ama tek kötü yanı resmi tatiller bizim için tatil değil. Mesai saatleri bir kaç tık fazla. Şimdi yokluğumda benim yerime bakabilecek bir yardımcım da var iş paylaşımı yapabiliyoruz. 

Geçen yıl bir sürü kilo alıp dobiş bir şey oldum. Sonra kendimi o halimle sevmediğime karar verip diyetisyene gitmeye başladım. İşi bilene sormak lazım tabi. Aslında uysam diyete birazda spor yapsam olacak iş ama bende var bir sorun. Bir süre kilo verdikten sonra şuan pek veriyormuşum gibi gelmiyor. Tabi ki ilk başladığım zamana göre çok daha iyiyim boy oranıma göre normal aralıkta görünüyor kilom şuan ama bi 5 kg daha versem tam olacakmışım gibi geliyor. Kendimi öyle mutlu hissedeceğim sanki. Ama yapamıyorum, eskisi gibi yemekten mutlu olma hali yok. Aslında şuan hiç yemek istemiyorum, keyif aldığım bir şeyden sadece görev haline getirdiğim bir şeye dönüştü. Ne diyet için ne de sağlığım için doğru gelmiyor durum farkındayım ama canım yemek istemiyor.

Birazda boş vermişlik var üzerimde. Genel bir yorgunluk ve bıkkınlık hali. Bütün gün oturup duvarı izleyesim var...

31 Mayıs 2021 Pazartesi

Hepsini unuttum ki

Merhaba sevgili blog.

Yayınlanmak üzere bıraktığım bir adet taslak buldum ama biraz gereksiz biraz da artık zamanı geçmiş gibi geldi onun için sileceğim sanırım onu. 

Duman çok daha iyi, son tahlili gayet temiz çıktı artık yıllık aşılarını yapabileceğiz. Kendisi bu süreçte verdiği tüm gramları fazlası ile alıp bir adet tosuncuk oldu. Dobiş diye seslenmekten ismini kullanmıyoruz artık çocuğun. Keşke Dobby koysaydık ismini. Belki efendisi bir çorap verirdi.

Bazen kafamda saatlerce sana anlatacaklarımı anlatıyorum sonra zaten yazmama gerek kalmıyor. Çoğu zaman da artık Okyanus olduğu için yazmıyorum, sonuçta anlatıyorum ona. Bazen bir şeyi anlatamadığım da oluyor konuşma yeteneğimi kaybetmiş gibi öylece aklımda dolanıp duruyor ama söze dökülmüyor. Öyle kötü düşünme hemen, genel gereksiz şeyler bunlar.

Bazı müşteriler beni sinir ediyor. Az önce mesela telefonla konuşuyorum, içeri girdi burası .... mı diye soruyor. Telefonda olduğum için haliyle sesli cevap veremedim işaretle anlattım lakin (evet doğru geldiniz diye ki tabelamız var, iyi ki var!) ısrarla sesli sordu, kapattıp telefonu cevap verdim. Bir başkası aradı tarif etmemi istedi buraya gelecekmiş. Bulunduğu yerden anlattım orası ters yön diyor, mantıklı araç kullanıyordur falandır filandır ama ben hiç araçla gelmemişim o yönden nereden bileyim. Bu 2. Olayda hata bende de olabilir şimdi müşteriye de bir şey diyemiyorum. 

Kişiye özel ürünler üretebilen bir yerde çalışıyorum, müşterinin istediği şekilde üretiliyor tam olarak, onların istediği görsel/yazı/tasarım basıldıktan sonra çıkması mümkün değil. İnsanların bunun bilincinde olmayışı çıldırtıyor beni. Siparişi verirken sıkıntı yok sonra iade etmeye çalışıyorlar. Evet mevduat gereği bizden kaynaklı bir sorun olmadıkça bu ürünlerin iadesi yok ancak bunu insanlara anlatmak sıkıntı. Patronum biraz ponçik insan olduğu için kabul ediyor iadeleri. Ben nefret ediyorum bu insanlardan.

Son bir iki aydır sanırım çok yoğun geçiyor iş. Biraz kendime vakit kalsın istiyorum, hiç bir şey düşünmeden bir kaç saat veya bir kaç gün. Bazen sadece bir kaç dakika istiyorum...

Bazen öyle yoğun oluyor ki saniyeleri arıyorum.

25 Ocak 2021 Pazartesi

Çünkü neden olmasın ki?

Yine merhaba blog. Mutluyken bu durumu pek paylaşmak istemediğimden midir nedir sana yazmıyordum. Şimdi dert sahibi olunca sürekli yazasım geliyor. Dertlerde üst üste geldiğinde hayat tam anlamıyla mükemmel(!) oluyor.

Yine Duman'ı veterinere götürdük. Artık her hafta kontrolü olduğu için alışmıştık biraz duruma. 1 ay önceki kan tahlilini tekrarlamamız gerektiğinden ekstra gergindik. Vücudunda biraz sıvı yetersizliği varmış, kan alırken epey zorlandı veteriner. Üzerine bir de serum verdik, azıcık sıvı alsın diye. İki tahililin birinin sonucu hemen çıktı ona iyi görünüyor dedi, enfeksiyon yokmuş. İkinci bir kaç saat sonra çıkacaktı.

Biz serum için beklerken başka bir kedi sahibi daha vardı orada. Onun kedisi fip e dönüşmüş, vücudunda biriken suyu alıp almamak konusunda konuşuyorlardı. Fip çoğu zaman ölümcül diye biliyorum, küçücük masum bir canlının bir kaç gün içinde öleceğini bilmek, hayal bile edemem. Duman'ın durumu böyleyken bile bazen panik oluyorum. Umarım o ufaklık iyileşir... 

Beni asıl korkutan durum fip olduğu için başka dertlerine endişelenmemiştim pek. Duman'ın coronası fip e dönüşür mü bilmiyorum, veteriner bir kaç kez artık taşıyıcı Duman demişti. Durumdan tam olarak emin olamamak biraz çıldırtıyor sanırım. Umarım fip olmaz.

İkinci test sonucunda ise karaciğer değerlerinin düşmediğini, kan şekerinin de biraz yükseldiğini öğrendik. Vücudunda su azaldığı içinde şırınga ile su içireceğiz iki saatte bir  Kulağındaki uyuzda bir türlü geçmediğinden artık hayvana resmen işkence ettiğimizi düşünmüyor değilim arada... Ne kadar onun iyiliği için yaptığımızı düşünsemde bu canının acıdığı gerçeğini değiştirmiyor. Keşke konuşabilse de anlatsak derdimizi. En azıdından partisindeki serum iğnesini neden hala çıkarmadığımzı bilse yeterdi.

Yine rezalet bir yazının sonuna geldik. Düzeltmem sanırım bu metni tekrar. İdare edersin artık...