9 Kasım 2016 Çarşamba

İyi o zaman blog yaz.

-Şimdi senin hiç işin yok mu?
- Hayır tamamen boşum.
- İyi o zaman blog yaz.

Dumur olunan anları sorsalar doğruca bunu yazarım. Haftalardır eve iş getiriyorum. Kendi çalıştığım yerden değil dışardan aldığım işler. Haliyle gündüzlerim kadar akşamlarım da yorucu ve yoğun oluyor. Doğum gününün ertesi gününe yazmaya söz vermiştim, tutamadım. Olsun gol güzel yerden geldi.

Doğum günü geldi geçti böylece. Planlama kısmına haftalar önce başlayıp neticelendirmeye ise daha kısa zamanda kavuştum. Önceleri ufak ufak para aşırıp saklıyordum ama yakalandım. O da doğum günü için şe ettiğimi öğrenmiş oldu. Sanırım karşısında hiç kızarmamıştım. Sonrasında paranın olduğu yerden uzak durmasını söyledim. Madem bir şeyler karıştırdığımı biliyordu hediyelerini de iş yerinde bıraktığımı söyledim. Bıraktım mı? Tabii ki hayır! çekmecemde çikolata bile durmuyor onlar nasıl dursun. En başta düzleştirici ve maşa tarzı şeyler bakıyordum. Sonra fiyat hesabı yaparken ben bu parayla bir sürü şey yaparım bunun yerine deyip vazgeçtim. Ufak ufak ama mutlu edeceğine inandığım şeylerin peşine düştüm.

En başta likör var. Okyanus kahve hastası biri olarak kahve likörü baktım. Hiç bir yer satmıyor! En son sayısal loto falan oynamak için sık sık gittiğim bir yer vardı oraya sordum getirtebileceğini söyledi. Katalogta adı yazıyordu ama ne likörü olduğu yazmıyordu. Kahve likörü ise mutlaka getirin bunu dedim o da tamam dedi. Bir hafta sonra geldi de. Hiç okumadan alıp eve getirdiğim şey kremalı bir likör çıktı! Nasıl panik yaptığımı anlatamam. Okyanus o haftasonu ailesinin yanına gitmişti, iki günde nasıl yenisini bulurum diye interneti alt üst ederken bir video buldum. Herkes bu kremalı şeyin kahve ile çok güzel olduğunu yazmış. Bizde de filtre kahve yapan bir makine olduğuna göre böyle kurtarırım ben bu durumu deyip likörü karanlık odaya sakladım.

Kestiremediğim ufak olay ise evde makinede yapılacak türden kahve olmayışıydı. Çözünebilir bir kahve ile de onu mahvetmek istemiyordum. Burada Okyanus'un kardeşine yalvarmış olabilirim. Zira nalet olsun diyeceğim bu minnak şehirde şu meşhur kahve zincirlerinden yok. Başka bir tane var onlarda da filtre kahve yok. Neyseki kardeşi getirip eve gizlice sakladı. Yani normalde gizli olan kısım dolabım. Bırakmış işte ne güzel. Buradaki şansım Okyanus'un odamıza pek gitmemiş olmasıydı. Yoksa kokusundan bulurdu o onu. Bulduysa da çaktırmadı bir şey.


Doğum günü çocuğuna pasta almamak olmaz. Yine Okyanus'un kardeşinin yardımlarıyla buranın en iyi pastanesi neresidir öğrendim. Bir hafta önceden öyle bir sipariş veren eminim yoktur. 4 Kişilik yerine 2 kişilik pasta yapsalar her gün gidip pasta alacağım kadar sevdim orayı.

Asıl hediyem ise panduf. Basit dimi? hemde çok. Ama küçük ve ihtiyacına göre olsun istedim. Gerçi onu bulmakta bile zorlandım! İnternette bile yoktu ya. Kış bir tek bize mi geldi anlamıyorum ki. Sonunda seveceği şeyi yine mağazaları dolanarak buldum ama zordu yani bu da. Şimdi Panduf kutusunda ona aldığımız yatağı beğenmeyen Duman paşa yaşıyor.

Likör konusunda değinmek istediğim bir konu var. Lan ne nalet bir şans ya. Benim zorla getirttiğim likörü hiç beklemediğim bir süper marketin (yok canım migros falan değil bayağı yerel) rafında hemde yanımda Okyanus varken gördüm. Hemde daha ucuza! Yüreğime indi resmen, içime öküz oturdu sanki. Lan ben bilsem o kadar uğraşır mıydım ya. Parasında değilim de bulamamak var ya. İşte o hep yanlış anlaşılmadan. Bu likör getirmeyen adam demişti ki son kullanma tarihi çok yakın bunun ondan getirmiyoruz. Şişenin üzerinde açıldıktan sonra 24 ay içinde tüketin diyor ya! Tamam son kullanma tarihi öyle asırlarca değil ama uzun işte ne demek yakın! Manyak adam. Yıldönümünde de böyle vazgeçirmişti beni.

Huh. Neyse Muhteşemdi doğum günü. Yani umarım. Bence mutlu oldu ya. İnşallah... 

İyi ki doğdun meleğim...

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Yaz yaz hiç çekinme canııım ne gerek var? aramızda yabancı mı var sanki?