16 Nisan 2015 Perşembe

Hazırlıklar başlasın madem

Ağlıyordu telefonda. Kendini kaybetmiş gibi. Onu en son böyle ağlarken duyduğumda lisedeydik. Hırsız girmiş evimize. Bütün maaşını almış. Ondan ağlıyordu. O parayı nasıl kazandığını bildiğimden boşvermesini öyle kolayca söyleyemedim. Bizim evimizin bankası para kutuları. Ayakkabı kutusu gibi. Bazen ucuzluk pazarı gibi yerlerde gördüğümüz çok tatlı bulup aldığımız kutular. Maaşı alır kira gelene kadar oraya koyarız. Zaten kira içinden ayrıldıktan sonraki iki günde kutuda para falan kalmaz. İşte bizimki daha kirayı verip dağıtamadan alındı ordan. Benim kaybım öyle çok değil miktar olarak yani. Ben kutuya genelde bozuk paraları koyarım. 5-10 kuruş falan. Öyle öyle 30 tl kadar biriktirmiştim. Onları almış yani adam. Miktar önemli değil ama onları ben üniversiteden beri biriktiriyordum. Son bağımda koparılmış gibi hissediyorum...

Bazen sanki hiç Ankara'da olmamışım gibi geliyor. Bazen Okyanus'tan önce hayatım olmamış gibi.

İzmire gidip geldim. Başarıyla oldu yani korktuklarım olmadan. Annem yani onun annesi buraya taşınsana falan dedi. Evet kelimelerini hatırlamıyorum şuan ama temeli oydu. O günden beri deli gibi plan yapmaya çalışıyorum. Gördüğüm nakliye araçlarının numaralarını alıyorum sapık gibi. Son bir ayda artık hepsini arar sorarım. Ya da önceden mi arayıp fiyat alsam. Neyse öyle işte. Bir terslik olmaz ise aylar sonra sevgilimle evimiz olacak acayip mutlu eden bir şeydi bu da paylaşayım dedim.

İşin diğer kısmını da hemen anlatayım. Damla'nın düğünü. Geçen hafta istemeye geldiler. Petito'nun tuzlu kahvesini de içirip olayı atlattık. Gerçi henüz vermediler tam ama yakında formalite şeyleri geçip gidecek işte. Sonra da herşeyi hızlı bir şekilde yaşar
gideriz.

İşimden bıktığımı anlatmama gerek duymuyorum. Patronum sigortamı başlattı. Bunun sebebi ceza da olabilir ama. Resmi belgelerde imzam bulunduğundan da yapmış olabilir bunu. Çok yoruldum blog ya İki haftadır ilk kez dün akşam vaktinde gelebildim eve. Son ayları dayanmam gerektiğinin farkındayım. Şurada 5 ay falan kaldı ama ben iş konusunda şimdiden tükenmiş gibiyim. 

İbo'yu özlüyorum bazen. Ankara'da geçen zamanları. 101 oynamayı. Hiç bir şeyi dert etmemeyi. Uyumayı. Çıkıp sokaklarda yürümeyi. Müzik dinlemeyi.. Ankara'yı özlüyorum birazda.

Bazen insanlara üniversiteden mezunum deyince şaşıyorlar. Hoş soran ya da benimle konuşan pek insan olmuyor. İşte soranlar şaşırıyor. Sonra bölümümün 4 yıllık olduğunu duyunca daha da şaşırıyorlar. Sonra sanırım acıyıp gidiyorlar. Yönetici değilsen iş hayatı zor. Yani benim gibi göz önünde olmana rağmen görmezden gelinen olmak. Sonuçta adamın işini yapıyorum, onun için tasarım yapıp saatlerce uğraşıyorum ama hizmetçi muamelesi görmek mükemmel bir şey. Yanlış anlaşılmasın şimdi hizmetçilerle falan derdim yok. Ama insan en azından birazcık saygı ya da anlayış gösterir ya. Saatlerimi harcıyorum ben onun için. Sonra adam gelip hiç yargılamadan sorgulamadan olmamış bu diyor. Diyemiyorum ki sen olmamışsın.

Sonra bir de daha düşüncesizleri var. Adamın ertesi gün fuarı açılacak gelmiş iş yetişecek diyor. Ortada hiç bir şey yok ama. Bir tane de elimde var şimdi. Pazar günü dükkan açılacak ama ortada yine bir şey yok. Yahu baştan gelsene zorlama işte bizi. Ama olmaz illa zorlanacağız. Süper güçlerimiz var ya. Hemen yaparız biz onu...!

Neyse yine sinirlendim ben. Baya da dolmuşum mu ne. Gideyim bari.

Fotoğraflar mı? Tabii ki her zamanki gibi alakaları yok.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Yaz yaz hiç çekinme canııım ne gerek var? aramızda yabancı mı var sanki?