25 Ağustos 2016 Perşembe

Gel pisi pisi

Evet belirgin duyguları hissettiğimde daha çok yazmak istediğim doğrudur. Bunlardan ilki iş yerimle alakalı, Kadın olan patronum doğum iznine çıktığından beri dükkanı ben idare ediyorum. Yani her şeyi ile ilgileniyorum. Yetmiyor bunların pazar/ev alışverişlerini de yapıyorum. Çocuğu da kursa bırakıp alıyorum. İşte her şeylerini yapmak böyle bir şey. Buna rağmen hala asgari ücrete çıkamamış olduğum da doğrudur. Bunların da üzerine kesinlikle onların eşyalarına dokunmam, kasadan para almam. Simit bile alacaksam dokunmam o bozuk paralara. Ama markete gitmem gerektiğinde, ufak bir şey almam gerektiğinde kendi cebimden verdiğim doğrudur. Böyle de salağım işte. Son zamanlarda kitap baskısı yapacağız. Kapak tasarımını da ben yaptım. İç dizgiyle uğraşırken fark ettim ki içeride kapak tasarımını yapan kişinin adı yazıyor. Bir iki kitaba daha baktım hep şahıs ismi. Benim işte bu ya! Nasıl sevindim ama. Benim işimin kötü tarafı bu. Bir şey yapıyorum ve sokaklarda dükkanlarda her yerde görüyorum onu ama kimse benim yaptığımı bilmiyor. Bu yaptığım ilk kapak değil tamam ama ilkinde başkasının adına yapmıştım ve iç dizgiyi hiç görmedim ben. Neyse buna da yazdım kendi adımı. İlk defa bir şeyi benim yaptığım bilinecek diye de kendi çapımda sevindim. Basım yeri olarakta şuan çalıştığım firmayı yazıp onay için doğum izninde olan patronuma fotoğrafını çekip attım. Kapak tasarımı da ......... olarak düzenler misin demiş. Çalıştığım yerin adına işte. Nasıl bozuldum ama oturup ağlayacaktım ya. Tam yemek izninde yazdı bir de. Evdeyim yanımda Okyanus. Tamam önemsiz bir şey sadece isim sonuçta. Ama bu hafta boyunca her akşam bu salak iş yeri için geç çıkmışım ben. Bütün dükkanı da ben idare edip her işin peşinden ben koştururken sadece bir yerde benim adım yazsa ne olurdu ki? Nasıl kırıldığımı tarif edemem yani. Buna rağmen o akşam yine geç çıktım işten ama bu da son olsun dedim. Bir daha işi kendimden önce tutmam. He bu sözümü tutabilir miyim bilmiyorum ama bu davranışı içimde bir şeyleri kırdı.

Birde deli gib kedi seven biriyim ben. Okyanus'un kardeşinin arkadaşının ablasının arkadaşı, bir kedi sahiplendirmek istiyormuş. Evet çok dıdısının dıdısı oldu dimi? Neyse. Okyanus kedilere pek sıcak değildi eskiden. Onun sevmeye başlamasından sonrada biz muhabbet kuşumuzu sahiplenince (bahsettim mi bilmiyorum Okyanus'un annesinindi bize geldi) kedi düşüncesini epey uzun zaman için rafa kaldırdık. Ben her video izlediğimizde falan kedi istiyorum diye Okyanus'a yalvardığımdan olsa gerek -Burada hatalıyım biliyorum- o kendini çok kötü hissetmiş. Bu dıdının dıdısı olayını öğrenince de hemen bana sordu. Direk atlamadım tabii olaya, kedi bakmayı oldukça masraflı olur diye düşünüyordum. Başta olmaz dedim. Sonradan da tamam dedik ve dün akşamdan beri kedi hayalleri kuruyoruz. İsmini düşünüp, mama kabını kumunu koyacağımız yere kadar hayal kurduk resmen. Bugün taşıma çantası, mama vs almak için veterinerle bile konuştum. Amma velakin tamda bugün sahibi kediyi satsam mı diye düşünmeye başlamış. Şimdi nihai kararını bekliyoruz. Kedinin cinsi scottish fold. Hiç kedi alamayız düşüncesinden bir anda kedi almak istememizin sebebi sadece bu cins oluşu, çünkü kuşumuzu da çok seviyoruz (isim takıcam ona evet) ve ona zarar vermeyecek bir kedi türü varsa o da budur diyerek oluşan bir heves yani bu. Hayvanları para ile alma taraftarı değilim kesinlikle, yani pet shopa gidipte para vermem yada şuan sahiplendirecek kişi satacağım bunu derse vermem çünkü bu durumu oldukça yanlış buluyorum. He yaptırdığı aşı parasını isterse bir şey diyemem bak. Neyse ya. Bu bekleyiş insanı biraz çıldırtıyor. Evet sana şuan aklımdan bu konuyu atamadığım için yazıyorum. Çünkü işe odaklanamıyorum. Neyse az daha bekleyip veterinerle konuşayım bari almaycağız diye. Sonra da kedi sahiplendiren falan varsa onlara bakayım...

23 Ağustos 2016 Salı

Milyon kere Okyanus

Ben bir Ayten'dir tutturmuşum
Oh ne iyi
Ayten'li içkiler içip
Sarhoş oluyorum ne güzel
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum
Ayten üstüne
Saatim her zaman Ayten'e beş var
Ya da Ayten'i beş geçiyor
Ne yana baksam gördüğüm o
Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor
Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz
Günlerden Aytenertesidir
Odur gün gün beni yaşatan
Onun kokusu sarmıştır sokakları
Onun gözleridir şafakta gördüğüm
Akşam kızıllığında onun dudakları
Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li İki laf ederiz
Onu siz de seversiniz benim gibi
Ama yağma yok
Ayten'i size bırakmam
Alın tek kat elbisemi size vereyim
Cebimde bir on liram var
Onu da alın gerekirse
Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem
Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
Parasızlık da bir şey mi
Ölüm bile kötü değil
Aytensizlik kadar
Ona uğramayan gemiler batsın
Ondan geçmeyen trenler devrilsin
Onu sevmeyen yürek taş kesilsin
Kapansın onu görmeyen gözler
Onu övmeyen diller kurusun
İki kere iki dört elde var Ayten
Bundan böyle dünyada
Aşkın adı Ayten olsun

-Ümit Yaşar Oğuzcan


Bir şiir yazsam ben bunun gibi bir şey olurdu. Aklıma gelen bütün kelimelerin yerini Okyanus alıyor zaten. Hoş akılda bırakmıyor ki düşüneyim ondan başka şeyleri...

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Zubatmon

Söz verdim başlığı yapmasam olmazdı. Ki başlıktan da anlaşılacağı üzere pokemon oynuyorum. Puzzle yapıyorum ve film izliyorum. He bir de nefret ede ede işe gidiyorum. Nefretimin asıl kaynağı biraz da patronum. Çünkü maaş olarak hala asgari ücrete çıkamadım ve bugün yarın taşınacağım zaten diye bu konuyu konuşmaya da açamıyorum. Çünkü aptal vicdanım zamdan sonra işten çıkmaya el vermeyecek. Tabii birde içten içe reddedilmekten ya da tepki almaktan da korkuyorum. Yine de sinir bozucu. Bu yılın başından beri bana ödeyeceği miktar ile bir köpek aldı adam. Gerçi öldü köpek ve o zaman suçluluk hissettim acaba benim yüzümden mi böyle oldu diye. Şimdi de birine rüşvet olarak alacağı hediyeyi seçmem gerekiyor. Evet o da yıl başından beri bana ödeyebileceği miktara denk gelen bir hediye!

Huh. Tamam daha fazla şikayet yok. Taşındığımda hepsi geçip gidecek. Ayrıca yeni hedeflerim var. Yok canım benden memur olmaz ya. Puanım yerlerde sürünüyor ve 4-5 yılda alacakları bir iki tane eleman oluyor benim gibi. Onu da ben bi tarafımı yırtsam tutturamam. Yazılım alanının üzerine düşmek istiyorum. Sevdiğim ve yapabileceğime inandığım bir şey ama kurs almam lazım. Netten öğrenmek tam olarak bana yetmiyor. Öyle işte. Bundan bi 8-10 yıl sonrasında yurt dışına çıkmak gibi bir şey olursa orada da iş bulabilmem lazım.

Hayatımın başka kısımlarında öyle çokta bir fark yok her şey aynı sanırım. Bir tek fındık toplamaya gidemedim bu yıl. En çok gitmem gereken zaman olduğu halde. Annem kolunu kırdığı için ve yardım edebilecek kimse olmadığı için. Patronumdan izin almayı denemedim değil ama sağolsun kendisi bana cevap verme tenezzülünde dahi bulunmadı. Hala bir umut bekliyorum cevap versin diye. Yine de dürüst olmam gerekirse bir taraftan hiç istemiyorum gitmek ama diğer taraftan gitmem gerek kimse yok. Ve bazen işten çıkıp gidebilmeyi istemiyor değilim. İçimde kalan herşeyi söyledikten sonra vurup kapıyı çıkmayı işte. Evet çok hayal kuruyorum.

Okyanus ile herşey mükemmel demiş miydim? Her akşam eve döneceğim diye acayip mutlu oluyorum ya. Öğlenleri onu görebilmek için de yemeği evde yemeye başladım. Baya baya her şeyim oldu benim. En çokta huzurum. İstediğim an sarılabilmek çok güzel, mutfaktayken gelir bir anda sarılması da öyle. Sabahları usulca açtığı gözlerini görmekte. Onunla her şey güzel derken abartmıyorum yani. Gerçekten öyle. Ve herkesin dediği cicim ayı olayı da külliyen yalan. Bana göre yani. Daha rahat oluyor insan ama bizde bunun etkisi daha çok gülmek oldu. Hayatım onunla her yönden değişti ve güzelleşti. Bundan beş yıl sonra da on yıl sonra da böyle olacağımızı biliyorum. Seviyorum işte!!

Bugün doğum günü muhabbetine çok girmeyeceğim ama iyi ki doğdum bence! Okyanus'ta iyi ki doğmuş mesela. Anneme (annesine) teşekkür edeyim ben bi...

Mutlu kal blog...

Beyaz atlı prensesim...* :)