12 Ekim 2015 Pazartesi

İşte ben!

Hey ben geldim. Ne kadar yazabilirim emin değilim ama geldim işte.

Son bıraktığımda depresyonumsu bir şeydeydim. Şimdi daha iyiyim. Önüme yeni problemler çıktıkça daha da güzel oluyor işte. Yine de iyiyim. Abimlere anlattığım huzuru buldum. Tamam hala ufak tefek eksikler var ama onun dışında güzel gidiyor herşey. Önce diğer şeylerden bahsedeyim sonra Okyanus ile olan hayatı anlatacağım.

Bir bakalım, 11 saat tren yolculuğundan sonra Damla'nın nikahına gittim geçen hafta. Dönüşte 11 saat sürdü tabii. Ama tren yolculuğu müthiş bir şey! Koltukları rahat, geniş, aralarında 30 cm yok yani bayağı geniş. Geri yatırınca iki tarafında umurunda olmuyor. Sonra insanlar gerçekten kendi halinde. İstediğim gibi yayılıp, istediğimi yiyor ya da içiyor ya da uyuyorsun kimse de dönüp bakmıyor sana. Tablet varsa hele film izlemek için bayağı keyifli oluyor yolculuk. Bi tek kısa yolculuklarını sevmiyorum, 11 saat gittiğim yolda üşümedim ama bir saatlik gittiğim o yolda donuyorum arkadaş. Üzerime mont alsam az gelir yani o derece açıyorlar klimayı. Alıp o klimayı adamın... Neyse işte. Nikah güzeldi ya. Basit oldu biraz, hemende oldu bitti ama artık en yakın arkadaşım evli biri! İnanılmaz geliyor onun evli olması, düşünmek yani. Nasıl yaaa diyip bir düşündürüyor insanı. Diğer taraftan bir sürü fotoğraf çektim. Petitonun ailesi ile tanıştım. Hatta Damla gelene kadar bayağı evi şe ettik. İyi bir ailesi var. Ve görümcesini cidden seviyorum. Şanslı yani Damla. Sorun çıkarıp çirkeflik yapacak bir görümce değil gibi. Umarım ailesi hiç değişmez.

Hiç anlamam yani evlenince diğerlerinin ailesine anne baba deme olayını. Teoride düşününce hala saçma geliyor bak, benim bir tane annem var diye diretiyorsun. Sonra farkında olmadan annesine anne demeye başlıyorsun. Sonra iyice benimseyip kendi annene seslendiğin gibi annem diyorsun. Bende böyle oldu yani. Asıl sıkıntı Okyanus ve ailesi bir aradayken, annesinden bahsedince hala annem diye seslenmem. Fark edince annen diye toplamaya çalışıyorum ama çoktan karışıyor yani onlar araya. Bir kerede hayatım diye seslenişim vardı ki mükemmel! Daha ne kadar pot kırabilirim bilmiyorum.

Nikahtan dönünce artık iş bulmam lazım benim dedim. Yine de iyice erteledim. Sonra perşembe günü daha fazla erteleyemedim. Yakında nereler varsa hepsini kağıda yazdım 11-12 firma falan vardı, gittim CVmin çıktısını aldım sonra tam 10 tane hemde. Telefonumun navigasyonunu da açtım. Sonra Avea merkezde olmama rağmen yeterince iyi çekmiyor diye ilk aradığım firmayı bulamadım. Bıraktım evimin orada olduğunu bildiğim bir tane geldi aklıma. Gittim oraya ilk CVyi bıraktım. Sonra navigasyonu tekrar açtım, oturduğum mahalle ya en azından sokaklarından bilirim diye diğer firmalardan birini arattım, buldum, gittim. Kapıdan girince CVmi bırakmak istiyordum dedim. Gel otur şöyle falan derken bayağı konuştuk yarın sabah gel başla dedi. Biraz daha konuştuk o arada işin yoksa bilgisayara geçebilirsin dedi. Geçtim hemen iki adet tabela tasarımını hızlıca yapınca şok oldular herhalde ama tabela yani aylarca yapmışım nesi zor ki, basit bişi.

Ben hep böyle gider inşallah derken ertesi gün katalog tasarımı önüme koyuldu. Oh ne güzel!! Ben cidden çok uzun zaman ne kartvizit ne broşür tasarlamamışım. Yaptığım en küçük iş 25x35 ikaz levhasıydı lan. O da hazırdı, basıp yapıştırıyordum. Böyle incik cincik şeylerle uğraşmaya başladım. Bu daha 2. haftam ve şimdiden bunaldım. Yahu 2 metrelik işi yaparken 15 dk harcamıyorum ama 8x5 kartvizit için bir kaç saat uğraşıyorum. Hele o katalog yokmu, nalet katalog. Hala elimde daha iki sayfayı şablon olarak bile ayarlayamadım ya lan! Ama yaklaştım, diğer sayfaları da hallettim mi bitecek inşallah. Tabii bugün yeniden bi tanıtım kitapçığı tasarımı geldi. Sonra araya bir de davetiye sıkıştırıldı. Bak o da kolaydı hemen yaptım ama cidden sıkıntı ya katalog. Bir sayfayı değil yaptığım işi bütün sayfalara göre tasarlamak zor. Hele yazı sıkıntısı var. Çünkü tanıttığım üründe ekstra hiç bir şey yok. Her sayfaya ayrı bir slogan vs bulmam gerek. Nasıl yapacağımı şaşırdım ki ben. 

Ama her şeyden öte Okyanus ile aynı evde olmak var. Mükemmel bir şey ya. Bunu tarif edebileceğimi sanmıyorum ben. Bütün hayallerinin gerçek olması gibi. Eve döndüğümde onu göreceğimi biliyorum, sabah uyandığımda yanımda o oluyor. Uyanmasın diye sessiz olmaya çalışırken gözlerini açması var, o an öpmek var onu. Yaptığım ya da yapacağım her şey buna değerdi. Diğer taraftan onu daha iyi tanıyorum. Sevdiği ya da sevmediği şeyleri daha iyi biliyorum ya da direk görüyorum. Birlikte bir ay boyunca aynı evde kaldığımız da oldu başbaşa ama bu kesinlikle çok farklı ya. Çok daha rahatsın, evim dediğin yerde başka biri var (her şeyden çok sevdiğin kişi) ve varlığı kesinlikle rahatsız edici değil. Şöyle ki ben evim diye benimsediğim alanı korumayı severim, ama onda böyle olmuyor. Aksine o varken burası ev oluyor.

Ne kadar anlatabildim bilmiyorum blog ama O'nu çok seviyorum!
(Resimler yine benden! =) )

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Yaz yaz hiç çekinme canııım ne gerek var? aramızda yabancı mı var sanki?