Bazen kendimi tanımadığımı düşünüyorum. Kendimi başkalarının
gözünden görsem sever miydim acaba? Ananem bizdeyken o ve annemin birbirlerine
ne kadar benzediklerini görüyorum. Ben de anneme benziyorum yani bana göre
biraz, çok değil. Ama fark etmiyor olabilir miyim? Bazen bu gibi şeylerde
kendimi sorgulamıyor değilim. Nasıl biriyim diye ne zaman birine sorsam bana
hep iyi yönlerimi söylüyorlar. Tamam, bu çok hoş ama istediğim değil. Belki
biraz değil. Bazen -aslında çok sık- ben kimim diye sorguluyorum kendimi.
Daha önce renkli gözlü sevgilim olmadığından bahsetmiştim.
Nedenini az önce anladım. Kahverengi çocukken en sevdiğim renkti. Belki
çikolataya benzediği içindi. Yine de bazen düşünürüm hala güzel olduğunu. En
çokta gözlerde. Bir filmde kahverengi gözleri olan bir kadını gördüğümde
anladım aslında sebebimi. Şimdiye kadar dikkatimi çeken pek çok kadının gözleri
kahverengiydi. Yani diğer renklerde harika falan ama hiç biri kahverenginin
herhangi bir tonuyla yarışamaz -bana göre-...
Bugün gelen kadına bağırırken o soru hiç aklıma gelmese de.
Bu gelen kadın köye geldiğimden beri bizi çok sık ziyaret ediyor. Sobadan
dolayı her zaman oturduğumuz televizyonun falan olduğu odada uyuyorum.
Gözlerimi ilk açtığımda -ki ananemde o sırada uyuyordu karşı koltukta- bu kadın
gelmiş bir sandalyede oturuyordu. Hemen arkamı dönüp uyumaya devam ediyor
görüntüme büründüm belki gider diye. Gitmedi. Dalmışım tekrar. Bir süre sonra
tekrar uyanıp odaya baktığımda kadınlar çoğalmıştı. Ananem davetsiz
misafirlerin sonucunda uyanmış ve yatağı toplanmıştı. Annem ortalıkta yoktu.
Gözlerimi kapatıp sadece rüya olmasını bekledim uzun süre. Sonra dayanamayıp
kalktım. Bir ton surat asmama rağmen kimse bir yere gitmedi. Aksine -daha önce
de olduğu gibi (ne sandın ilk defa gelip beni uyandırdığını mı?) oldukları
yerde kalmaya devam ettiler. Kahvaltı hazırlandı. Tamam, normalde de kahvaltıyı
sevmem ama bu defa çay içiyordum. Sonra bahsi geçen pek sevgili o kadın ağzı
açık bir şekilde kahvaltı yapıyordu. İğrenme eşliğinde şap şup seslerini
dinlemeye devam edemedim. Bardağımı alıp -sıcacık- odadan çıkarken kadına bunu
kesmesini -daha kibar bir şekilde- söyledim. Uzun süre başka bir odada
oturduktan sonra geri geldim ve kadın hala bıraktığım gibi duruyordu. Sabrımın
oldukça sınırlı olduğundan bahsetmiş olabilirim. Öğlene varmadan kadını
yaptığım huysuzluklarla evden kaçırttım. Önce amcam için fırça attım sonrada
susması için biraz bağırmış olabilirim.
Başka misafirlerimizde eksik olmuyor değil. Pek çok gelen
giden var. Tanımadığım bu insanlar karşısında sabrım sürekli sınırda dolanıyor
olabilir. Bunlardan birine Spartacus'ın müstehcen sahnelerinden birini izlerken
yakalanmış olabilirim. Diziyi durdurdum ve bakışlarını başka yere çevirmesini beklerken
-aksi hareketler dikkatini daha da çeker diye düşündüm hangi akılla düşündüğümü
bilmeden- umarım gözleri de bozuktur diye geçirdim içimden. Ben anlamıyorum ki
deyip televizyona bakmaya başladı. Kızarmasını falan bekledim ama olmadı.
Kesinlikle en olmadık zamanlarda insanın başına geliyor bunlar. Tek bir sahne
vardı ya o sırada bakacak zamanı buldu. Aynı kadın o akşam iki kez kucağımdaki
bilgisayara sandalye muamelesi yaptı. Zavallı bilgisayarımdan güç alarak ayağa
kalkmaya çalıştı. Kırılmadığı için hala şanslı sayıyorum kendimi.
Geçen günlerde Damla'lara gittim. İnternete kavuşmuştum
hayat güzeldi. Beklenti yoktu falandı filandı. Annemin -haklı- isteği üzerine
eve döndüm. Sonuç şu yukarıda anlattıklarım. Damla'dayken babasını Bolu
ziyareti için ikna etmeye çalıştık pek ikna olduğu söylenemez. Annem ise izin
verdi ama Damla olmadan gitmemin bir anlamı yok. Şu anki ruh halimde ne kadar
Ece'yi görmek istesem de benim de hevesim kaçtı. Belki babası fikrini
değiştirir...
Yeni bir buzağımız oldu adını Ege koydum. Annem bu senin
kaderine olsun dediğinden ismini koymak bana kaldı. Gerçi bizim hayvanlarımızın
çoğunun adını ben koydum, bir sonrakini anneme bırakmalıyım. Her neyse Ege bir
gün kızım olursa vereceğim isimdi. Sonra düşündüm de olmayacak bir çocuğa isim
düşünmemin kimseye faydası yok. O da bana saçma düşüncelerimi hatırlatsın diye
Ege oldu.