17 Nisan 2016 Pazar

Hayat boyu proje

Uzun zamandır yazmayışımın tabii ki bir sebebi var. Ve henüz ne olduğunu bulamadım. Konuyu toplayamamak ya da ne yazacağımı bilmemekten çok üşenmek gibi bu ya. Bir kez başladığım zaman devamı geliyor ama o başlangıç çok önemli. Bugün yazma sebebim ise tabii ki açıköğretim sınavları. Sende sınava çalışmaktansa kaçma bahanemsin.

İlk konu Okyanus ile az önce konuştuğumuz bir şey. Hayatları yarıştırmak. Yani kocaman düğünler yapmaya ya da binlerce lira harcamaya gerek varmı? zaten 40.000 civarı bir düğüne veriyorsun. Gelin ve damat hariç herkes iki saat eğleniyor falan. Sonra geçti gitti. Hadi sana da geçmiş olsun. Bunun yerine ufak çapta bir nikah töreni ayarla. Sonrasında gidip mini bir kafeye oturun. Yakınlarınla sohbetli müzikli bir ortamda konuş, eğlen. Rahat ol. Kim gelmiş kim gitmiş derdi olmadan samimi olduğun insanlarla ol. Gerçekten mutlu ol yani. Düğün yapan ya da bunlarla uğraşan insanlar mutsuz demiyorum ama bunlar bana gereksiz geliyor. O para ile evlenen çiftin ev masrafları giderilebilir. 10.000 TL civarında bir düğün salonu. Sadece salon lan. Çiftin ailesi zaten hiç eğlenmiyor, sırf stres kaynağı. Ne gerek var. O paraya bütün ev eşyalarını alır gül gibi oturursun. Elalem eğlenecek diye çırpınmak. Adet, gelenek, görenek falan değil bu. Elalem yaptı bizde yapmalıyız yarışı.

Diğer yarış konumuz ise bebekler. Doğumunda, 6 ay kınasında, 1 yaşında (bu doğum günüdür anlarım) diş çıkardığında. Utanmasalar tuvaletini yaptığında parti düzenleyip millete hediyeler dağıtacaklar. Bununla ilgili kocaman sektör oluştu ya. Reklamcı olarak bu sektör bize de vuruyor. Kimsenin okumayacağı kağıtlara, bebeğin ve acılı annenin (doğum atlatmış kadın!) umurunda olmayacağı "hayatımıza hoşgeldin x" notları yazıp yapıştırıyoruz. Kadın zaten doğum gibi bir şey çekecek. Birde üzerine bu yük bindiriliyor.

Doğum yapan kadını zaten ellemeyin. Ziyarete gidince 1 saatten fazla kalmayın mesela. Hizmet etmesini, yemekleri ve ikramları da beklemeyin. Bebeğin sağlıklı, annenin iyi olduğunu görün ve gidin. He çok yardımım dokunsun diyorsanız bulaşıklarını yıkayıp yemek yapın kadına. Biraz toz alın etraftan. Sonra toz olun. Yazık çünkü o durumdaki kadından yemek, temizlik ve hizmet bekleyen erkekler(!) var.

Bunlarda sinir olduğum diğer konu. Hizmet bekleyen erkekler. Kadın iki çocuk bakıyor (neden çocuklara kadın bakıyor?!), evi temizliyor, yemek yapıyor, dükkanı işletip müşterilerle ilgileniyor, gelene gidene, maliyete, eksiğe bakıyor. Üstüne dükkan temizliği ve bakımı da kadına ait. Böyle bir sistemin içinde kadın hala adama harcayacağı paranın hesabını verip harçlık istiyor. Gereksiz(!) bir şey alamıyor. Bağırılıp, sövülüyor, aşağılanıyor. Lan o kadın olmasa dükkanda tek bir şey işlemez! cidden işlemez. Biliyorum çünkü bu benim iş hayatım. Bu din ve ataerkil sistem en çok erkeklere yaramış gibi duruyor değil mi? Evet özgürlük bakımından falan çok güzel ama bence erkek açısından da durum çok parlak değil.

Bu sistem içinde erkek hiç mutfağa girmiyor, temizlik yapmıyor, kıyafetlerini başkaları alıp maliyetini başkaları yapıyor. Hesabını başkaları tutuyor. Kaynanalar gelinleri birazda bundan sevmiyor bence. Erkeğin herşeyi(!) karısı oluyor. Çünkü bütün ihtiyaçları için karısına ihtiyacı var. İşte benim parlak görmediğim kısım bu. Karısı olmasa erkek aç, kıyafetleri kirli, evi b.k götürüyor, çocuklar bakımsız, beslenme doğru düzgün değil ve dışardan. Bir erkeğe ya da daha doğrusu bir insana yapılacak en büyük kötülüklerden biri bu. Kendi ihtiyaçlarını göremeyecek şekilde yetiştiriyorsun sen çocuğu. Çünkü ihtiyacı olan şeyi kendi yapsa kılıbık etiketini yaıştıran bir sistem var. Hangi aile çocuğunu bu şekilde yetiştirebiliyor anlayamıyorum. Çocuğun için ona yapabileceğin en büyük şey tam anlamıyla kendi ayakları üzerinde durmasını sağlamak olabilir. Ya da bir gün çocuğum olursa benim yapacağım şey bu olacak. Gerektiğinde bana bile ihtiyaç duymadan herşeyi yapabilen güçlü bir birey olmalı.

Bir mesele de çocukları kadının yetiştirmesi ya da çocuk kötü bir şey yapınca annenin eğitememiş söylemlerine maruz kalması. Burada yola çıktığım konu kendi yeğenlerim, sülalem ve çevrem. Yengemi ben biliyorum küfür ettirmedi çocuğuna. Saçma sapan çizgi filmler izletmemeye çalıştı beslenmesidir yürümesidir herşeyine dikkat etti. Oysa bayram ortamında ona küfür öğreten grup babası ve diğer kuzenlerimdi. Sigara verenlerde onlar. Merdivenden çıkmaya çalışan çocuğu tek kolundan kaldırıp (çıkık olsa sallamayacak olan) diğer erkek kuzenimdi. Erkek(!) oğluna adam, asker gibi şeyler yapıştıran, sünnetten sonra artık adam oldu diyen. Öncesinde erkek çocuğun erkekliğini kabul etmeyende yine benim pek mükemmel erkek kuzenlerim ve amcalarımdı. Kız ve erkek kardeş kavga ettiklerinde daima erkeği savunan, o çıkar sen çıkamazsın yapamazsın vs diyende yine onlar. Torpil ya da kız kaçıran(!) maddesini aldırıp kız çocuklarına attıranda onlar. Kız olan çocuklara temizliği yaptırıp hizmet bekleyenler yine erkeklerin grubuydu. Erkek çocuğun sokaklarda gezdiği ortamda kızın evde oturup hizmet etmesini bekleyenlerde. Bu erkek(!) çocuktan büyüdüğünde tam olarak ne olmasını bekliyorlar anlamıyorum. Küfür etmeyi, sigara içmeyi, alkolü sen öğretiyorsun. Ders çalıştırma istemin gidip yardımcı olmaktan çok çalışmazsan döverim tadında. İnsanlığa dair tek bir şeyde öğretememişsin. Çocuk daha liseye gelmeden sigara içip alkol hatta uyuşturucu kullanıp sokakta orada burada kadınları taciz edip tecavüz ettiğinde de kimse kusura bakmasın ben sadece anneye suç bulmuyorum. Şu yukarıda saydığım durumlarda ne kadar karşı çıkıp savaşırsam savaşayım ADAM dedikleri oğullarını yücelttikten sonra anne buna bir şey yapamaz. Büyüyen çocuk istedikleri gibi olmayınca anne yetiştiremedi oluyor ama... Sorun şu ki çocuk iki taraflı yetiştirilir!

Son konu da çocukların hayat boyu proje oluşu. Bu yine Okyanus'un çok mantıklı bulduğum düşüncelerinden biri. Mantıklı bulmakla kalmıyor tamamen katılıyorum da. Türkiye'de çocuk yetiştirmek hayat boyu proje gibi. Hani hayat boyu eğitim var ya onun daha sağlam kökenli olanı. Şöyle ki ailemiz bizi yetiştiriyor. Okuldan sonra hemen evlenmeli baskısı oluşuyor ve biz çocuklarımızı yetiştirmeye başlıyoruz. Her durumda her ihtiyacına koşmaktan kendi hayatımız ve ihtiyaçlarımızı görmezden geliyoruz. Bu birazda şu yukarıdaki insana yapılan kötülükten kaynaklı. Kendi ayakları üzerinde durabilen bir birey yetiştirsek okulunu bitiren biri hayatını ve düzenini kurup kendi yaşamına başlamış olacak. Buralarda tabii ki aileye ihtiyaç duyacak yine ama her zaman değil. Kendi doğrularını/yanlışlarını ve tam anlamıyla hayatını yaşayacak. Bu sırada ailenin büyükleri de hayatına devam edecek. Kopukluk olacak mı? sanmıyorum. Sonuçta her gün annemi arayıp konuşuyorum. Her yaptığını bilip ihtiyaç duyduğunda yardım sağlıyorum. Ama tam anlamı ile ona bağımlı değilim. Benimki biraz cılız bir örnek. Ama temel meselesi bu işte. Türkiye ortamında çekirdek aile daha büyük aileye daima ama daima bağımlı kalıyor. Bu bağları sağlamlaştırmak gibi mi görünüyor bilmiyorum ama kendine güven konusunda sıkıntı yaratacak şey gibi geliyor bana.

Belki son konuyu tam anlatamadım ama bir gün belki daha ayrıntılı açıklarım. Öyle işte. Cümle ve imlalarıma tabii ki bakamadım. Sanırım ortalarda bir yerde de kendimi kaybettim. İdare ediverin birazcık... Sağlıcakla kal blog. He bu arada bunlar benim düşüncelerim yine kendime göre mantıklı bulduğum şeyler. Uzman değilim belki ama sistemde çok iyi işlemiyor hani...