27 Haziran 2015 Cumartesi

Onca zaman yazmadıktan sonra şimdi ikinci kez yazmam garip biliyorum. İşte bunlar hep can sıkıntısı...

İş yerindeyim şuan. Patronum yok ve bana göre işte yok. Yani sanırım bilmiyorum, düşüncelerim pek bir araya getirebildiğim şeyler değil şu ara. Boş oturmak istersin ya, öyle oturup hiç ama hiç bir şey hissetmeden boşluğa bakmak. Tam olarak o moddayım.

Bir ara Ankara ya gitmek istedim. Hocalarımdan biri iftara davet etti. Kapanan bölüm son kez bir araya gelecekti işte. Müthiş bir fikir gibi gelmişti. Deli gibi özledim orayı. Sanırım daha çok anıları özlemişim. Damla bizden kimse olmaz orada dedi. Muhtemelen haklıydı da. Böylece o güzel istek yok oldu. Boşluk güzel bir tanım bence. Hem zaten izin alamazdım ki.

Diğer taraftan tanrı tartışmalarım devam ediyor. Sabah mesela, böyle güzel iç güdüsel özellikler anca evrimle gelmiş olabilir diye düşünüyordum. Çevreye göre gelişen şeyler sonuçta. Sonra neden yaşıyoruz ki diye düşünürken bir amaç olması gerektiğini fark ettim. Olmalı mı gerçekten bilmiyorum bak. Ama bir beklenti yokmu, sonuç, bitiş falan. Hem cenneti neden bize açsın ki? Buna da bir anlamı veremiyorum. Yunan tanrısı olsa dualarıma ihtiyacı var derim de, değil yani. Neden öyleyse bizim gibi bencil yaratıklarla uğraşıyor ki?

21 Haziran 2015 Pazar

Hey selam. Okyanus blogumu sildim dediğimden beri aklımdasın. Garip olan şu ki o zamana kadar aklıma bile gelmemiştin. Sanırım patronumun  bana dünyayı unutturacak kadar mükemmel(!) biri oluşundan.

Neyse işte. Yoğun olmasa da her zaman uzun çalışma saatlerim olabiliyor. Bunun sebebi patronumun keyfi davranışı. Çıkış saati geliyor ama adam bizi sohbet için tutuyor. Bir şey konuştuğu da yok. Öyle yarım saat bekliyoruz. Canı sıkılıyor herhalde.

Geçen yazımda (okumadım hatırlamıyorum) hazırlıklar başlasın madem demişim. Benim hazırlıklarım olduğu yerde saymaya devam ediyorken Damla'nınkiler yakında hızlanacak. Kız sözlendi, yakında işten çıkacak nişandan önce. Haliyle evden gidecek. Çok garip geliyor evlenecek olması. Bir kaç gün önce bunu da idrak ettiğimden beri boğazımda bir düğüm var sanki. 11 Yılın neredeyse tamamını birlikte geçirdiğin insandan ayrılmak çok zor, garip. Onsuz bir hayatın içinde hiç var olmamışım gibi. Tatillerde hep dönüp geleceğimizi bilirdikte şimdi öyle olmuyor. Gidecek ve bir daha göremeyecekmişim gibi. Tabi ki görüşmeye devam edeceğiz ama değişiyor bir şeyler.

Sözde onun ailesi, köyündekiler falan sürekli söyüyorlardı siz nasıl ayrılacaksınız diye. O an bile düşünüp anlayamamışım bunu. Görümcesi (ya evet artık görümcesi var. Ne kadar dandik bir kelime gö-rüm-ce bir şeyi görmekten bahsediyor yoksa örümce'ye gönderme mi var? örümce=örümcek ör: örümce ağları dediğini duyduğum annem) sende gel Eskişehir'e demişti. Bende İzmir'e taşınacağımı söyledim. Şimdi taşınabilecek miyim onu bile bilmiyorum.

Ya yapamazsam diye korkuyorum. Başarısız olup burada kalmaktan. Sevmediğim -hatta nefret ettiğim- bir yerde. Bazen düşünmemeye çalışıyorum ama bu da pek kolay değil. Nereye baksan huzursuz edecek şeyler var sonuçta.

Tam 2 hafta kaldı gitmesine...