26 Nisan 2013 Cuma

Güncelleme

Bir gün daha fazla yaşayacak olsam yine sen ol isterim yanımda.

Başlığa bakınca daha farklı şeyler yazmamı bekledin dimi? yok öyle bir şey beni yazıyorum her zamanki gibi.

Şu geçen yazımda bahsettiğim tezi bırakıp kaçma olayım vardı hani. Kaçmak yetmedi. Hoca beni çağırmış yanına, gittim. Toplantılara hiç gitmediğim için o kadar kızdı ki. 1-0 yenik başladın dedi bana. Kalırsın dedi, neyse inceleyelim dedi son olarak. Köşedeki sehpasından aldı tezimi. Sonra teee yıl başında yazdığımız konularımızın olduğu kağıdı bulup çıkarttı bir yerden. Sonra baktı ben konumu değiştirmişim. 2-0 oldu dedi. Kısaca özet geçeyim tüm kelimelerini hatırlamıyorum "seneye görüşürüz"...

Şimdi onun hafifliği var üzerimde. Anneme nasıl söylesem acaba bir sene daha uzadı bu okul diye. Karar verememekteyim. Yine de içimden bir şey hoca sadece seni korkuttu diyor ama hadi bakalım.

Bugün saatlerce yürüdüm. O kadar çok yürüdüm ki yurda dönüş yolunda ayaklarımın acısından başka hiç bir şey hissedemez oldum. Ankara'ya yaz da gelmiş belli yani. Sıcak beynime olmadık etkiler yaptı sağolsun.

Bir de dönüşte erik aradım marketlerde. Can erik denilen artık nasıl olduysa sararmış erikler bile oldukça pahalıydı. 3 hafta sonra aynı fiyata 8 kilo erik alabilecekken şimdiden alıp o hataya düşmek istemiyorum. Ama erik yemek istiyorum. Benim güzel yurdum da getiriyor da o sarı olanlardan işte. Ben sarı istemiyorum.

O değilde farmerama oynuyorum ya ben hani. Tarla, ek, biç, dik, olanından. Lan bir sürü parayı az önce başka bir ürün zannederek yanlış yere yatırdım ya lan! Aklım nerede hiç bilmiyorum ya.

Neyse güncel bilgilerimi de bıraktıktan sonra şu iki video beni akşam hayrete düşürmüştü. Game of Thrones'in efektlerini göstermişler. Çok iyi ya! 


21 Nisan 2013 Pazar

Senin, benim, bizim bu güzel yurdum.

Sen uyursan ben ölürüm dedi. Sadece tez yazıyorduk.

Annesinin kanser olduğunu unuttuğum birine Aşk şimdi filmini önermemle başladı her şey. Gerçi onun annesi yenmişti bunu ama yine de kötü hissettim. Hangi akla hizmet önerdiysem artık. Ondan sonra pot kırmalarım devam etti. Başkalarına karşı tabii, bir tek ona yüklenmedim.

Neyse sonracıma tezimi gösterdim danışmanıma. Daha çok gösterme değilde bırakıp kaçma diyelim. Kağıt üzerinde değilde, sözlerle benim üzerimde anlatsaydı yanlışlarımı yüreğim kaldırmazdı. İddia ederim yani o derece rezil o derece kepaze bir tez, o derece berbat bir incelemeydi. Bunun için bırakıp kaçmayı uygun gördüm. O andan beri danışmanımın yüzünü görmedim. Görmekte istemiyorum aslında. Çünkü görünce hala laf yeme ihtimalim var. 

Tez yazılacaksa benim gibi iki günde değilde. Uzun uzun, zaman ve emek harcanılarak yazılmalı yoksa o tez, tez olmuyor. Başka bir şey oluyor o, ne idüğü belirsiz bir şey.

Şimdi yurttayım ben. Yurt hayatı çok iyi bir şey olabiliyor. Çok kötü bir şeyde olabiliyor. Odamıza misafir öğrenciler geldiler. Kalacak yerleri yokmuş geçici olarak, izinli olan arkadaşların yatağına. Aylardır kilit yüzü görmeyen dolabıma haricimi içine atıp kilit vurma isteği doğdu bir anda. Kızları tanımıyorum bile ama güvenlik şart demek istiyorum.

Yurt hayatının başka yönleri de var. Her tarafı yanıklarla dolu ütü masalarımız var mesela. Öyle yanmış ki artık orasından burasından düz değil zemini. Ütülediğin eşyanın şekli o masanın şeklini alıyor. Kat kat merdivenimsi bir yapı oluyor. Sonra yıkamaları için çamaşır veriyorsun ama öyle çok sıra var ki bir hafta sonra anca alabiliyorsun geriye. O bir hafta sürede ne giyeceğini sen düşün. Benim önerim çarşaflar. Neyse ki istediğimiz zaman çarşafları değiştirebiliyoruz. Onda da leke olursa sana yıkatıyorlar orası ayrı. Neymiş makine çıkarmıyormuş.

Sonra oda temizliğini kendimiz yapıyoruz. Bir vileda var o kadar kirli ki odayı silmeye kalksan çamura bulamış kadar olacaksın. Onun için süpürmekle yetiniyorum çoğunlukla. Bir de başka bir odanın viledası var yakalanma korkumu atlatırsam onu aşırıp siliyor sonra temizleyip geri bırakıyorum. Bir gün yakalanırsam beni fena yapacaklarına dair bir his var içimde ama...

Sonra bir memure var. Her yerde olan gıcıklardan. Bir yurtta bunlardan olmazsa şaşırırım ben. Mutlaka var numunelik midir nedir. Seçipte koyuyorlar. Arada bir aklına esince gelip odayı kontrol ediyor. Sayıp sövüp gidiyor dağınıklığımıza. Geçen günlerden birinde öyle bir fırça attı ki. Bir daha fırça yememe gerek kalmadan, böyle tıka basa doydum fırçaya. Hani bazı tipler vardır sülalene sayıp söverler ama kimseyi bırakmazlar geride. İşte öyle bu da, aile terbiyemden girip karakterimden çıktı. Bana öyle fırçayı bir de abim atıyor. Ondan eğitimliyim, görmezden geldim. Çıktığında da oturup oyunuma devam ettim. 

Gelelim odalarımıza. O kadar küçük ki bu odalar. İki kişi aynı anda ayağa kalkamıyor, odanın karşısına yürüyemiyor. Yolda kaza olma ihtimali çok büyük yani. Haliyle eşyalarımız da hiç bir şeye sığdıramıyoruz. Geçen yıl farklı dolaplarımız vardı, şimdikilerden daha uzun daha geniş. Bu yıl minnacık bir şey getirdiler. Değil kitap defter kıyafetlerimiz bile sığmıyor. Dolabın kapağını açınca başına bir şey düşme olasılığı çok yüksek yani. Özü şöyle: yerleşiminin dengesini tutturamazsan yaralanırsın bu kadar basit.

15 Nisan 2013 Pazartesi

En sevdiğim(!) insan tipleri

Bir kaç insan tipinden bahsetmek istiyorum şuan. Tam da şimdi. Uydurarak bolca.

İlki sevgili edinmeden önce her gün konuştuğun insan. Pek çok şeyini paylaştığın ve sevgili bulduğunda tekmeyi yediğin insan. Bu insan tipi aşkı için ölüp biterken ayrıldıktan hemen sonra bütün boşluğu seninle doldurmaya çalışacak. Sonra yeni sevgili bulduğunda bu kısır döngü devam edecek. Bu tiple neler yapılır henüz karar veremedim.

İkincisi sevgilisi olduğu halde seninle de başkalarıyla da fazla samimi konuşup hatta ayartıp yedek listesinde beklemeye alanlar. Bir futbol takımı kuracak kadar liste yapan bu vatandaşımız sürekli sevgili değiştiriyor. Çoraptan daha sık değiştiriyor. Artık ne zaman sana sıra gelirse. Bu tipleri dövmek istediğim çok oluyor.

Üçüncü tipimiz klasik. Her şeyden şikayetçi olan tip. Artık şikayetlerinden öyle bıkıyorsun ki sorun her neyse sen çözüyorsun ve o -Şükürler olsun- sussun diye. Mızmızdır çoğu. El üstünde tutulmaya alışkındır.

Dördüncümüz sadece işi olduğu zaman yanına gelenler. Normal şartlarda arayıp sormayan bu kitle, sınav zamanları, ödev zamanları gibi kendi çıkarlarında seni kullanacaksa mutlaka arayıp soracak hatta en yakın arkadaşın rolünü çok iyi üstlenecektir. Bir de sürekli bir kıyaslama içinde olabilir. Kendi aldığı puan ile seninkini kıyaslayacaktır. Kıskanç gruptur. Sinirini bozacaktır.  Seninle işi bittiğinde yeni kankaları ile gördüğünde lütfen üzülme.

Beşinci ve en mükemmel olanı ortalığı birbirine katan. Olmadık şeyleri olmadık yerlerde söyleyen bu insan tipi başını belaya sokacak. Her yerde ve her şey hakkında ve herkese konuşacak. Hakkında olur olmadık şeyleri ortaya dökecek. Gerçekten kim olduğunu anladığında iş işten geçecek. Dikkat et buna.

Bir diğer grubumuz kendi yaparken iyi olan ama başkası yapınca eleştirenler. Kendi düşüncelerini başka bir şeye dayandırarak sana da dayatmaya çalışanlardır. Kendi doğrularını başkalarına yaşatmaya çalışanlardır. Saygısızdırlar. Farklıyı kabul etmezler. Seni öldürmek isterler. Öldüremeseler bile bir şekilde canını yakacaklardır. "Başkaları ne der" grubu bunların en büyük destekçileridir. Çünkü başkaları her zaman daha önemlidir. O başkaları diye aradığımız grup bu işte.

Ve sonuncu tabii ki dengesizler. O kadar dengesiz karakteri var ki bunu gördüğün yerde döveceksin. Dövemiyorsan konuşmayacaksın. Hayatında yer almayacak ve uzak duracaksın. Yoksa o hayatını bir şekilde mahvedecektir.

Bütün bunları uydurmakla beraber -evet çevremde bolca var bunlardan- kendimin son gruba dahil olduğumu düşünmekteyim. Elbette başka gruplarda var belki onları da yazarım bir ara.

11 Nisan 2013 Perşembe

Kaçış noktam


Yazmak mı özgürleştiriyor insanı ya da ben mi özgür olmak için yazmayı bekliyorum bilmiyorum. Evet duygularımı falan başkalarına anlatmayı beceremediğim doğrudur. Geri kalan pek çok beceriksizliğim gibi. Cidden yazmak değiştiriyor beni. İyiysem daha iyi olabiliyorum ya da yazdığım şeye bağlı olarak çok daha kötü de. Bazen bütün hüznümü dağıttığı da doğrudur. Ne yazdığımın önemi yok zira öyle pek kayda değer bir şeyler yazmıyorum. Olayları anlatmayı da beceremiyorum. Ne yeteneksiz bir şeymişim ben böyle.

Yeni kabuslarımın renk kattığı bir hayattan merhaba. Yok bunalımda değilim sadece kabuslarım yeniden başladı. Daha gerçekçi bir o kadarda saçma ama çok ama çok gerçekçi. Belki bunun sebebi benim yaptıklarımdır ya da düşündüklerim. Ya da isteyipte yapamadığım her şey. Bilmiyorum sadece rüya bile görmek istemiyorum.

Game of Thrones yeni sezonu ile geldi. Onca zaman bekledim diziyi şimdi bir haftaya sabrım yok yeni bölümleri için ya. Ben bunun tüm kitaplarını okudum normalde çıkanları yani. Ama o kadar çok ayrıntı ve karakter var ki -gerçeğe yakın olmasının sebebi bu işte- aklımda tutamamışım ben onları. Kaçırdığım noktalar olmuş ki pek çok, bulduğum bir sitede o eksikleri kapattım gibi bir şey işte. 3. Sezon biraz yavaş ve alakasız başlasa da hala benim için en iyi dizi yani.

Bir diğeri tabii ki Spartacus ama o da bitmek üzere. HIMYM'da var da o da bir sezon sonra bitiyormuş sanırım. Sonra yeni dizilere yelken açarım herhalde.

O değilde Now is Good'u anlatacaktım ben. Aşk şimdi olarak Türkçe isim vermişler buna alakasız yerden. Dakota'dan dolayı izledim bende. Normalde dram falan beni pek çektiği söylenemez. Haklı olarak ki o kız çok iyi oynamış ya. Filmi de beğendim yani. Baştan sona gözlerim nemli izlememin dışında gayet iyiydi bence. En iyi filmler listeme girer yani. He o listeyi benden başka kimse beğenmeyebilir orası çok ayrı mesele.

Aslında tüm şu yazdığım yazılar var ya bugün bunlar yani. Bunlar benim dersten kaçma bahanem. Yapmak istemediğim ödevlerimin çıkış noktası. Bunlar benim başımın belası. Neyse saat 11 olmuş neredeyse bu saatten sonra da ders mi yapılır ya...? Bence de yapılmaz.

5 Nisan 2013 Cuma

Sessizlik

"Ona daha yakın olmak istiyordum, başkaları içinse tamamen görünmez..."

The Quiet 2005 yapımı bir film. Aslında bunu aylar önce izledim. Bazen gözüm takıldıkça izliyorum işte. Filmde farklı gelen bir şey var. En çok etkilendiğim filmler listemde ilk 10'a girer yani. Belki daha önce böyle bir film izlemediğim içindir ya da belki sadece kendimi görmüşümdür kıyısında köşesinde.

Bende kendi hayatımdan kaçmak için kitaplar okurum ya da filmler izler bir şeyler yazarım. Bundan daha fazlasını istiyorum bazen. Gerçekten o kız gibi görünmez olmak tamamen. Bazen kimsenin beni tanımadığı ve tanımayacağı bir yerde başka bir hayat istiyorum. Bazen korkmadan saatlerce tek başıma yürüyebilmek istiyorum. -Bazen sadece ölmek istiyorum...- Korkularımla beraber.

Çok şey yazmak istedim bugün. Olayları değilde duygularımı. Çünkü henüz tarif edemediğim garip bir haldeyim. Arada bir vuruyor işte bu da bana. Karanlıkta boşluğa dalıp saatlerce oturmak gibi. Burada karanlık ya da yalnızlık yok. Oysa yalnız olmayı her şeyden çok istiyorum şuan.

Yine de biliyorum ki hiç bir şey filmlerdeki gibi değil. Hiç bir zaman benim hayatıma sihirli bir dokunuş yapabilecek kadın gelmeyecek. Her şeye baştan başlayıp birlikte düzenleyemeyeceğiz hayatımı. Hiç bir zaman fırtınalardan sonra kimse benimle olamayacak ve ben her zaman fırtınaları yalnız atlatacağım. Çünkü acılar daima yalnız yaşanır, paylaşılmaz...

"İnsanlar hep fırtınadan önceki sessizlikten söz eder ama kimse sonraki sessizlikten bahsetmez. Fırtınadan sonra en azından gerçekten geçtiğini bilirsiniz"

1 Nisan 2013 Pazartesi

"O" En değerli Hediye ve en güzel şaka

Rüyamda gördüm onu, tanımıyorum aslında kızı, daha önce gördüklerimden değil. Karakteri belki biraz tanıdık gelen o. Rüya bu ya hissediyorum o sevgilim, gelip sıcacık sarılıyor bana içimde çok derinde bir yerde hareketlenme oluyor. Ben bu kızı seviyorum onu da hissediyorum. Çok uzun zamandır kimsenin hissettiremediği bir şey o. Rüyanın geri kalanında onu mutlu edebilmek için uğraşıyorum işte dondurmalar falan alıyorum. Kıskanıyor beni birinden kim tam olarak bilmiyorum bunu söylüyor. Sonra hazırlanıyoruz tam dışarıya çıkacağız gerçekte odaya bir kız dalıyor ve ben uyanıyorum. Bir sürü küfür ederek...

Bugün annemin doğum günü. Ailemdeki herkesi aramayı denedim bazılarına ulaşamadım tabii, arayın annemi dedim bugün doğum günü kutlayın. Arattırdım da bazılarına. Bazılarına ise hiç ulaşamadım. Mutlu etmek istedim onu yanında olamasam da. Ben kendimi bildim bileli kimse kutlamaz annemin doğum günlerini. Bir tek ben ararım. Bazen de ulaşabildiklerime arattırırım işte. Üniversiteye başladığımda öğrendim onun doğum gününün bugün olduğunu. Şaka gibi değil mi? İşte ondan hiç bugünlerde hiç yanında olamadım. Abim aradı az önce, köye gitmiş annemin yanına. Konuşacak mısın dedi annemle, verdi telefonu ona. Pasta falan almış, bir kaç şey daha işte gitmiş yanına bu gece ilk kez. Mutluydu sesi, canım acıdı yanında değilim diye. Kapattık telefonu. 

Sabahı var bir de bunun. Öğrenciyim ben kontör denilen şeyi öyle etrafa kullanmam önemli bir şey olması lazım. Çağrı attım abime, rehberine kendi ellerim ile kaydettiğim numaram ile. Aradı kimsin dedi. EfsuN dedim, hangi EfsuN dedi. Çok iyi aile içi bağlarımız vardır. Kardeşin olan dedim öyle hatırladı. Rehberde de Kardeşim EfsuN yazıyor hani...


Şu yukarıdaki abimle olmasa da aile içi empati diye bir şey olabilir mi acaba. Abimi ve yengemi düşünerek facebookta bir şey paylaşıyorum onca kişiden bir tek abim üzerine alınıp cevap veriyor! Doğrudan diyemedim de evet sana bu yazı, yengemle ilgili diye. Konuyu başka yönlere çekip çekip ne yalanladım ne de doğruladım.

Yengem demişken ona ayrı bir sinir oluyorum. Bunun yüzünden abim köye gelemiyor yıllardır. Hani bu abime sayılamayacak kadar çok boynuz taktı ya. O boynuzlardan bazıları bizim o taraflardan. Abimde bundan dolayı gelmiyor. Profilinde bizim aile fotoğraflarımızı paylaşmış altına da yorum yazmış, bunlar ne zaman köye gitse özlerine dönüyorlar gibisinden bir şey. Çıldırdım resmen, lan senin yüzünden özünden çıkmış herif hala seninle yaşıyor, köye geldiği de yok neden bahsediyorsun sen diye. Atıştık epey orada bir de kendini haklı çıkartmaya çalışması yok mu iyice gerdi beni bilgisayar başında. En sonunda da bu laf böyle uzar EfsuN demiş. Bir sonraki yorumumun küfür olacağını bildiğimden yazmadım bir şey. Elimden gelse bir kaşık suda boğardım yani bugün. Kimi nasıl ikna ederse etsin, kim onu affederse affetsin ben affetmiyorum da unutmayacağımda. Geçmişin de her kısmını da silip atamam arkadaş.

Burada hayat böyle işte. Geri kalan zamanda yurttaydım gibi bir şey. Bir ara dışarıya çıktım gerçi, pek bir şey yapmasam da.Tez yazmam gerekiyordu bugün. Yazmadım. Kendime tatil verdim, neye güvenerek yaptıysam onu da...