21 Şubat 2013 Perşembe

Köydeki kadın


Bazen kendimi tanımadığımı düşünüyorum. Kendimi başkalarının gözünden görsem sever miydim acaba? Ananem bizdeyken o ve annemin birbirlerine ne kadar benzediklerini görüyorum. Ben de anneme benziyorum yani bana göre biraz, çok değil. Ama fark etmiyor olabilir miyim? Bazen bu gibi şeylerde kendimi sorgulamıyor değilim. Nasıl biriyim diye ne zaman birine sorsam bana hep iyi yönlerimi söylüyorlar. Tamam, bu çok hoş ama istediğim değil. Belki biraz değil. Bazen -aslında çok sık- ben kimim diye sorguluyorum kendimi.

Daha önce renkli gözlü sevgilim olmadığından bahsetmiştim. Nedenini az önce anladım. Kahverengi çocukken en sevdiğim renkti. Belki çikolataya benzediği içindi. Yine de bazen düşünürüm hala güzel olduğunu. En çokta gözlerde. Bir filmde kahverengi gözleri olan bir kadını gördüğümde anladım aslında sebebimi. Şimdiye kadar dikkatimi çeken pek çok kadının gözleri kahverengiydi. Yani diğer renklerde harika falan ama hiç biri kahverenginin herhangi bir tonuyla yarışamaz -bana göre-...

Bugün gelen kadına bağırırken o soru hiç aklıma gelmese de. Bu gelen kadın köye geldiğimden beri bizi çok sık ziyaret ediyor. Sobadan dolayı her zaman oturduğumuz televizyonun falan olduğu odada uyuyorum. Gözlerimi ilk açtığımda -ki ananemde o sırada uyuyordu karşı koltukta- bu kadın gelmiş bir sandalyede oturuyordu. Hemen arkamı dönüp uyumaya devam ediyor görüntüme büründüm belki gider diye. Gitmedi. Dalmışım tekrar. Bir süre sonra tekrar uyanıp odaya baktığımda kadınlar çoğalmıştı. Ananem davetsiz misafirlerin sonucunda uyanmış ve yatağı toplanmıştı. Annem ortalıkta yoktu. Gözlerimi kapatıp sadece rüya olmasını bekledim uzun süre. Sonra dayanamayıp kalktım. Bir ton surat asmama rağmen kimse bir yere gitmedi. Aksine -daha önce de olduğu gibi (ne sandın ilk defa gelip beni uyandırdığını mı?) oldukları yerde kalmaya devam ettiler. Kahvaltı hazırlandı. Tamam, normalde de kahvaltıyı sevmem ama bu defa çay içiyordum. Sonra bahsi geçen pek sevgili o kadın ağzı açık bir şekilde kahvaltı yapıyordu. İğrenme eşliğinde şap şup seslerini dinlemeye devam edemedim. Bardağımı alıp -sıcacık- odadan çıkarken kadına bunu kesmesini -daha kibar bir şekilde- söyledim. Uzun süre başka bir odada oturduktan sonra geri geldim ve kadın hala bıraktığım gibi duruyordu. Sabrımın oldukça sınırlı olduğundan bahsetmiş olabilirim. Öğlene varmadan kadını yaptığım huysuzluklarla evden kaçırttım. Önce amcam için fırça attım sonrada susması için biraz bağırmış olabilirim.

Başka misafirlerimizde eksik olmuyor değil. Pek çok gelen giden var. Tanımadığım bu insanlar karşısında sabrım sürekli sınırda dolanıyor olabilir. Bunlardan birine Spartacus'ın müstehcen sahnelerinden birini izlerken yakalanmış olabilirim. Diziyi durdurdum ve bakışlarını başka yere çevirmesini beklerken -aksi hareketler dikkatini daha da çeker diye düşündüm hangi akılla düşündüğümü bilmeden- umarım gözleri de bozuktur diye geçirdim içimden. Ben anlamıyorum ki deyip televizyona bakmaya başladı. Kızarmasını falan bekledim ama olmadı. Kesinlikle en olmadık zamanlarda insanın başına geliyor bunlar. Tek bir sahne vardı ya o sırada bakacak zamanı buldu. Aynı kadın o akşam iki kez kucağımdaki bilgisayara sandalye muamelesi yaptı. Zavallı bilgisayarımdan güç alarak ayağa kalkmaya çalıştı. Kırılmadığı için hala şanslı sayıyorum kendimi.

Geçen günlerde Damla'lara gittim. İnternete kavuşmuştum hayat güzeldi. Beklenti yoktu falandı filandı. Annemin -haklı- isteği üzerine eve döndüm. Sonuç şu yukarıda anlattıklarım. Damla'dayken babasını Bolu ziyareti için ikna etmeye çalıştık pek ikna olduğu söylenemez. Annem ise izin verdi ama Damla olmadan gitmemin bir anlamı yok. Şu anki ruh halimde ne kadar Ece'yi görmek istesem de benim de hevesim kaçtı. Belki babası fikrini değiştirir...

Yeni bir buzağımız oldu adını Ege koydum. Annem bu senin kaderine olsun dediğinden ismini koymak bana kaldı. Gerçi bizim hayvanlarımızın çoğunun adını ben koydum, bir sonrakini anneme bırakmalıyım. Her neyse Ege bir gün kızım olursa vereceğim isimdi. Sonra düşündüm de olmayacak bir çocuğa isim düşünmemin kimseye faydası yok. O da bana saçma düşüncelerimi hatırlatsın diye Ege oldu.