29 Mart 2012 Perşembe

Okul sevgisi

Kaç gündür yazacağımda fazla yorgundum. Not almam gereken çok şey oldu mesela ama gel görki hiç biri aklımda yok! Bence erkenden bunadım ben. Yoksa neden unutayım ki?

Haftaya sınavlarımın başlayacağı şu günlerdeyim. Canımıza okuyacak... 3. defa alıyorum dersi ve ne kadar kendimi kandırmaya çalışsam da gizliden bir ses kalacaksın gene diyor. Gene gene kalacaksam ne işim var benim bu okulda? Bu derste. Sahi ne işim var bu okulda?

Geçen hafta yine 101 oynarkene grubumuza şu yıl katılmış bir arkadaş var. Ona da isim bulamayacağım zira çok bahsetmem gerekirse bir ara düşünürüm isim. İşte oynarkene bu vatandaş okey(!) attı yere. Şimdi bu minik grupta tek kız olarak normal şartlarda beni rahatsız etmesi gereken bu durum sorun değil. Zira çokta umursamıyorum. Şu konudan yola çıkarak çocukluğum geldi aklıma da onu yazacaktım. Niye bunca şeyi yazıyorum bilmiyorum ya. Ne tarihini ne de yerini hatırlamadığım bir olayda Dayım'dan (ç)aldığım prezervatif vardı. Mini minnacık masum(!) çocuğum ben. Annem gördü onları kutusunda daha okuma yazma bilmiyorum çünkü kutunun üzerindeki hiç bir şeye anlam verememişim. Ne o dedim ayıp boşver deyip kutuyu alelacele yerine koydu. Ben Masum çocuk rahat durmadım tabii ki. Ortalık tenhalaşınca o kutudaki o şeylerden(!) aldım bitane. Çok sonra evin alt katına indim. Bizim inekçiklerin oraya. Kimse görmez diye evirdim çevirdim nesi ayıp bunun beee deyip attım bir yere onu. İşte böyle. Bunun bir de sinek yapışkanı macerası var ki o daha beter. Köyde sinek olunca ışığın oraya onların yapıştığı bantlar yapıştırırız. İşte o bantlarla yine küçükkene oynamama da ellememe de izin verilmezdi. Yine masumane ben aldım onlardan hiç açılmamış birini evde kimse yokkene açıp elimin her tarafına doladım. O illet şeyde kolayca çıkmıyormuş ki. Sineklere yazık yani gariplerim. Ben bile zor kurtuldum onlara resmen işkence be...

Ya msn listemde bir tane gay var. Var yani! Belki bahsetmişimdir ama bunun bel altı konuşmalarına sinir oluyorum ben. Sona kalmış bitanecik garibim. Kıyıp silemiyorum da. Yazdıklarına yorum da yapamıyorum anca gülümseme şeysi var onu atıyorum işte. Bu sefer ona takılıyor. Bir gün sileceğim ama. Az daha sinir etsin diye bekliyorum.

Bu kadar şey yazıpta dişçiden bahsetmemişim ben. Lisedeyken dişçiye gitmiştim. Kızlar gidiyorlardı. Maksat dersten kaçmak olunca takılıp peşlerine bende gittim. Ağrım sızımda yoktu. Kadın inceledi inceledi çekmemiz lazım bunu dedi tamam dedim vardır bir bildiği. Orda çekti dişimi o. Daha doğrusu çekti adı altında üstünü kırıp bırakmıştı. Daha önce diş çektirmemiş bir salak olarak nerden bileyim ki. Dişin kökü içinde duruyor kızlara da diyorum ya bu dişin bir parçası burda duruyor diye. Dilimi o ara kesip biçiyordu da o diş. Neyse işte teee o vakitten beri hiç kafa yormadım ben bu konuya. O dişte hiç ağrı yapmıyordu bir kaç gün öncesine kadar. Bir ağrı yaptı o diş, daha doğrusu diş bile değil kökü lan! Yeni yatıp uyumuşum, sızlıyordu hafiften ama hiç kaale almamıştım. Uyandırdı o ağrı beni. Geriye yatmak mümkün değil! Bir iki saat kadar koridorlarda dolanıp durdum. Tanımadığım bir kız uyandı tuvalete gitmek için. Dayanamayıp ona sordum ağrı kesicin varmı diye. Allah'tan varmış ki aldım o azalttı ağrıyı öyle uyuyabildim. Ertesi gün okuldan buldum ağrı kesici sonra gene buldum o günü de öyle ağrı kesicilerle geçirdim. Diş ağrısı kadar beter bir şey yokmuş bunu anladım. Dün sabahın köründe kalktım kahvaltı falanda yapamıyorum. Gittim özel dişçiye çünkü devlet babamız sağolsun tee ne zaman aldığım randevunun tarihi Mayıs'ın üçünde! Randevumda yoktu ama adam hemencecik aldı beni. Dişimi alması bu kadar kısa sürmedi ama sonunda halletti daha çabuk iyileşsin diye bir şeylerde yaptı. Bir kaç gün ağrın olabilir dediyse de öyle korktuğum gibi olmadı. Şimdi sadece çenem sızlıyor (bir ara dişimi değilde bu da çenemi kıracak diye düşünmüştüm yani) haklı olarak. Bir de dikiş attı bu çektiği yere. Dilim ona takılıp duruyor fena bir şeyler olacak. Hissediyorum yaniii...

Hey hat! rapor hazırlamam gerek. Hazırladığım rapor ve sunumlardan bıkkınlık geldi artık! Hem zaten benim sunumlarımı sevmiyor hocalar. Sorun araştırmamda değil anlatımımda. Sunumdaki hiç bir ayrıntıyı anlatmayıp gayet düz geçiyorum hem diğerleri gibi okumuyorum da ama zaten sınıfın umurunda değil anlattıklarım benim hiç umurumda değil. Hocalarda ayrıntı istiyorlar. Bu gidişle çok bekleyecekler sankim. Umarım bir daha sunum falan hazırlamam... (resmin bir alakası yok sadece hoşuma gitti zaten ne zaman uygun resim seçebildim ki?)

25 Mart 2012 Pazar

Baban ölmeden önce

Geldim köye. Anaannemi görmek için geldim aslında. Hani hayatımda ikinci bir pişmanlığım olmasın diye. Göreyim onu hayat dengesiz ne olacağı belli olmaz diye. Ne kadar çökmüş yaşlanmış arada bahsediyor dedemden ses tonu kötülüyor. Ben beceremem ya kaybettiklerimi konuşmayı. Kaçıp gitmek istiyorum odadan o an. Ne zaman hatırlasam ağlama isteği doluyor da içime. Çekebildiğim kadar resmini çektim, sarılabildiğim kadar gidip sarıldım. Çocukluğumda hiç yapamadığım şekilde gidip kucağına koydum başımı saçlarımla oynasın diye. Küçükken, sürekli köydeyken pek sevildiğimi hissetmezdim onlar tarafından. Onlar derken buna babaannemi de katıyorum. Amcalarımı da. Şimdi ne zaman gelsem çok farklı davranılıyor. Misafir gibi. Dedemden bahsederken baban ölmeden önce ya da baban ölünce diyor. Bunu sadece annemi bana söylerken duyardım. Bunca yıl başka da kimseden duymayınca şimdi çok garip geliyor. Sanki benden bahsediyormuş gibi dinliyorum onu. Bitince hala dinliyor gibi yapıyorum, dinleyemiyorum...

Yaşlanmadan öleyim ben en iyisi. Köydekilere bakıyorum evdekilere bakıyorum çok zor şey yanlızlık özellikle de yaşlanınca. Gücün yok hayatın yok hastalansan başında duracak kimse yok. Sabahtan beri düşünüyorum ben yaşlansam yanımda kim olmalı diye. Miray geliyor aklıma o an. Sonra baştan bitmiş bi ilişki ölene kadar devam edermiydi? Etse de kalmazdı yanımda. Böyle böyle herkesi düşündüm ama sadece Damla geliyor aklıma. Gelecek nasıl olur gerçekten bilmiyorum sırf yaşlılığı düşünürsek önce herkesten önce öleyim diyordum sonra biraz daha düşünüyorum yok ya o benden önce ölsün. İstemiyorum yaşlanmakta ölmekte ya. Bırakmalıyım o konuları düşünmeyi artık...

Minik buzağıdan bahsetmişmiydim hani dedemin adını vermiştik ona. İşte onu görmeye indim dün gece yaklaşamadım kaçtı terbiyesiz. Bugün tekrar gittim o yem yedikleri betonun kenarına oturdum 5 dakika sonra geldi yanıma kokladı, o kadar çok kokladı ki sonra geldi göz bebeğim gibi baktığım objektifimi yaladı. Harekette edemedim kaçar gene diye. Bu az daha koklandıktan sonra bildiğin kafa attı bana. Bacağımda morluk varsa hiç şaşırmam. Terbiyesiz iki aylık falan ama çok güçlü bi de kalıplı. Alnını kaşıdı falan filan annesine koştu sonra. Arada geldi gitti azıcık sevebildim. Hoplaya zıplaya dolanmaya başladıkça ortalıkta Efsun gitme vaktin geldi dedim bi kafa daha yemeden kaçtım. Çıkışta Ares'e yakalandım zaten. Az daha büyümüş öküz kadar güçlenmiş tutamıyorum çok. Oturuyorum merdivenlere hop gelip kucağıma yatıyor öyle sevdiriyor kendini. Ayağa kalkınca o dev gibi patilerini kollarıma orama burama attığından artık nurtopu gibi çiziklerim var. Bi de morluk var ama onu nerde yaptım hatırlamıyorum işte.

Annem Kur'an okuyor arada teyzesinin gelini falan da burda onun okuduklarını takip ediyor. Annem gözlük falan takıyor. İlkokuldan sonra da okutmamışlar annemi. O da her bulduğu şeyi okumuş çok eziyet çekmiş evlendirilmiş erken yaşta çocukları olmuş. Herşeye rağmen son bi kaç yıldır benimkinden çok daha büyük bir istekle Cami hocasından okumayı öğrenmesi kadar sevindiğim bir şey yok. Bizden öğrenmeyen kalmadı ama gel görki hala okuyabilen varmı emin değilim. Ama o şimdi hepimizden iyi okuyor ya seviyorum bu kadının içindeki aşkı. Onu daha çok seviyorum...

Köydeyken uzağa gideceksen uzun bir süre gören herkes yola çıkar yanına gelir. Sen gidene kadar da gitmezler ordan muhabbet ederler. Düşününce sıkıcı bir şey gibi gelebilir ama hiç öyle değil sevildiğini değer gördüğünü hissettiriyor insana. Otobüse binene kadar bekliyorlar orda seninle. Vedalaşırken kötü ama otobüs durmuş yolun kenarında öpecek bi ton insan var. Kaç küfür yemişimdir o yol kenarında yıllarca kim bilir...

Ben bu iki günlük tatilden hiç bir şey anlamadım. Anneme mantı ve keşkek yaptırdım ikisinden de birer tabak yiyebildim. Keşkeği hele bi köyde bulup yiyebiliyorum ama ona da vakit yok arkadaş. Ne gıcık bir şey bu ya! Şimdi geldim Ankara'ya hiç bir şey yemek istemiyorum evdeki keşkeğimi gönderin bana yaaa.



Aklımda bir şey daha vardı ama getiremedim. Ne yapim ki büssürü yazmışım işte. Sonra yine yazarım bi de yazı dengesiz oldu farklı zamanlarda üstüne ekleme yaptığımdan olsa gerek. Neyse bu da benim ufaklığın resmi

18 Mart 2012 Pazar

Lezce

(resmi de Lezce'nin sitesinden çaldım ama güzel yapmışlar şimdi. Sitede güzel hani :))  )

Tilki eninde sonunda kürkçü dükkanına mı dönüyordu?

Yeniden Lezce'ye üye oldum. Öyle iş olsun diye. Amacım gerçekten yeni birini bulmak değildi. Hem şimdi site incelemelerimi de yapacağım ki. Şimdilik daha fazla büyük konuşmadan geçeyim ben incelemelere.

7 kişi mesaj attı dün akşamdan bu akşama. 5 i tanıdık biri eski sevgililerimden biriydi. Sitede tanımadığım kimse kalmamış neredeyse. Kalan 2 taneden biri aktifti kısa saçlı beni görünce konuşmayı kesti anladığım kadarıyla sevgili arıyormuş ben uygun değilmişim ben öyle hissettim yani yoksa niye sussun? Kalan bir ile de konuşuyoruz. Arkadaş listeme biri daha eklendi böylece.

Site yani Lezce gizlilik açısından çok iyi bence. Zira sadece lezbiyen ya da bisexuel kadınlar girebildiğinden iyi. Sitenin iki uzantısından biri eşcinsellere yönelik takı diğeri film satıyor. Geçen yıl ordan film almıştım -cahiliye dönemimde- bu yıl da takı bölümünden çok hoşuma giden bir bileklik alıp üçlü seriyi tamamlama niyetindeyim.

Sitede gold üyelik var aylık 30 tl ve sadece bir defalığına alıp bütün resmi olan ama eskiden sinir olduğum herkese 10 puan vermek istiyorum. Bir gün puanları düşen site halkı benim peşime düşecek böylece. Ama cidden bunu yapma niyetindeyim hiç bir şey yapamazsam sanırım sadece meraktan denemek istiyorum.

Çoğu insanda takıntılar var. Butch'lara cevap verenler çok az, özellikle erkeksi olduklarından pasifler onları es geçiyor tamamen önyargı ile. Genelleme yapmak belki yanlış ama çoğu için durum böyle. Yine aynı pasifler aktif ama daha az erkeksi birileriyle olup ap'leri de çoğu zaman es geçiyorlar. Bir de şu düşünce varki feminen görünen birine aktif bile olsa pasifmiş gibi davranılıyor. Ve ben bu takıntılardan nefret eden biri olaraktan az kaldı butch damgası yicem. Ama değilim işte değilim! öyle ayrımlarım da yok. Zaten ondan resim de koymuyorum siteye.

Eski nickimden kalan oyun derecem nurtopu gibi hala yerinde duruyor. 1. Sırada olmalıydım bence ama değilim yine de hala en iyi derece bana ait ve sanırım tarihe göre sıralanmış isimler orda.

İtiraf köşesinde herkes ilanı aşk etmiş ya da aşk acılarını yazmış. İtiraf.com'u burda saygıyla anıp her gün okuyabildiğim için şükrediyorum. Duvar'da aynı şekilde genelde facebook yazılarından mevcut ya da laf koyma yarışında gibiler.

Burç yorumlarına bayıldım her zaman da sevmişimdir o bölümü. Forumda ve sohbette genelde ilgi çekici şeyler olabiliyor. Sohbetin şişeçevirmecesine hastaydım uzun zaman önce ancak dün ya da bugün hiç girmedim ortamı ne derece değişti bilemiyorum.

Tanıdığın birilerini sitede görüyorsun resimlerine profillerine bakıyorsun ve bu o değil ya da olamaz diyorsun. Çoğu profil bilgileri gerçeğine göre değil de idealine göre değiştirilmiş. Bisex olduğundan adım gibi emin olduğum birinin eğilim sorusuna hayır demesi çok garip. Aynı şekilde sigara müptelası bir vatandaşın içmiyor göstermesi de öyle.

Mesaj bandına hep bir şeyler yazmak istemişimdir.

Daha fazla oyun eklenmesini de bi kaç yıldır bekliyorum.

Bir çok yerde genelleme yapmış olabilirim yazının ama tanıdığım insanlar konusundaki bölümde sonuna kadar haklıyım! yalan ulan o bilgiler!

Her şeye rağmen onca kız resmine bakıpta hala Miray'ı görmek.. Onu unutmam mümkün değil gibi sanki.. Bende kaderime razı olup beklemeliyim onu..

Edit: Lezcedeki kayıt silinmiştir, (21 03 2012) Bi bunun için yeni yazı yazmaya değmez dedim ekledim.

16 Mart 2012 Cuma

Vazgeçilmezler

Kendime yeni kurallar koydum mesela artık üzülmek yok. Üzülsekte bunu yazmak yok. Uğraşma deneyip yanılma aşamasındayım hala. Sanki hiç yaşamamışsın gibi tecrübesiz hissedilir ya öyleyim. Hiç yaşamamış gibi elim ayağım birbirine dolanıyor Kel ve ilacı misali.

Saçlarımı görüpte yakışmadığını söyleyen bi insan bile çıkmadı. Gerçi Damla uzun saçlarımın gidişine çok üzüldü ondan arada tepkilerini dile getiriyor ama onu sütten sayıp şe etmiyorum. Hani bi süre daha gizlilik gibi bir zorunluluğum olmasa buraya bile resmimi koyardım. Malum hala öğrenciyim ve bunu tehlikeye atasım pek yok. Eşcinsel olunca ne kadar zor hayat ya!!!?!!!

Yaz gelmedi Ankara'ya henüz. Ama geldi sayıp dışarı çıkanlardanız. Her zamanki oyun grubumla hafta içi her akşam mekan edindiğimiz bir kafede 101 oynuyoruz. Hani hala bazı yerlerde dikkatli olmam gerektiğinden mekan ismi veremiyorum burda yine. O kafeyi çok seviyorum ama, içimde asıl mesleğin garsonluk senin diye dürten bir çocuk varya işte o büyüyünce kafe açabilirse aynı onun gibi bir yer olacak. Gerçi İboy fiyatlarından çok şikayetçi ama bende indirim yaparım canım nolcek. İçimdeki dürtünün bir diğer mesleği de bilgisayar tamirciliği. Bir kez daha bir aslandan beklenmeyecek seçimler bunlar ama napiiim? Bilgisayar aşkım bambaşka. Bir arabayla takas edelim desinler vermem bilgisayarımı. Emektar zaten bu 6 yaşında falan yine de vermem orası ayrı. Bi bu anlar beni; onca sevgilimi, gizlimi/saklımı gördü...

Hazır mesleklere gelmişken hayatımdaki vazgeçilmez 3 şeyi ve vazgeçsemde onlar olmadan mutsuz olacağım 6 şeyi bulmam gerek. Bu 'şey' tanımı insan, hayvan, eşya her şey olabilir yani. Çok kararsızım. Vazgeçilmezlerimden biri kesinlikle annem ama kalan ikisi beni çıldırtıyor dahası bunun yanında 6 tane daha var. Sevgili blogum sakın üzülme o 6 taneden biri sensin. Şimdi gitmem gerek sen olmasan mutsuz olabilirim ama şu ara başka şeyler için -tamam sadece bahane ama- oyun oynamam gerek.

Google'a bir umut uygun resim çıkar diye 'vazgeçilmezler' yazdım, çıkan resimlerden biri altınlara elini uzatmış biriydi. Haklısın be abicim vazgeçilmez onlar.

13 Mart 2012 Salı

Soru işaretleri

Yanlızlığıma eşdeğer hiç bir şey bulamadım ki gidersin...

Gittiğini... Yani yanlız kaldığımı artık daha iyi anlıyorum. Bunun getireceği hisleri de. Yavaş yavaş kalbimi esir alıyorlar ya yapamıyorum bir şey. Ben ki onca sevgiliden ayrılmışım hiç biri böyle değildi. Acı ilk günlerde gelir bi hafta dolmadan giderdi. Bunda biraz ters oldu, önce boşluk geldi şimdi yokluğu ile doluyor. Kopacağım bir yerde bekliyorum. Ayrılığımıza sebep ailesiymiş... Benim ailem bunu yapsa karşılarında dururdum ama benim ailem ve onun ailesi çok farklı. Tanımıyorum onunkileri ama bir aşk gizliden de yürütülmezmiydi? Savaşmaya değmezmiydi ki? Öylesine mi yaşamıştık bir şeyleri biz. Aklımda bunlar dönüp duruyor bugün. Bugün kendimle başbaşa kalınca düşünmek zorunda kaldım. Facede gördüm onu bir kaç kez hiç bir şey yazamadım. Gerçekten merak ediyorum neler hissediyor o bu konuda? Mesaj atamıyor başka bir şey yapamıyorum. O neden yapmıyor bir şeyler... Ya da yapamıyor mu hepsini bilmek istiyorum söyleyeceği her kelimeyi duymak istiyorum. Geçmişte yazılan onca mesaj onca söz bir anlam bulsun istiyorum. Biz öylesine mi yaşadık yoksa öylesine mi ayrıldık? Bunu bilmek istiyorum. Günün bazı saatleri sanki hiç ayrılmamışız gibi geliyor. Ben onu düşününce mesaj atardı eskiden şimdi bekliyorum hiç gelmeyecek mesajı.. Onun yokluğunda ben çok boş kalmışım...

Yorganı başıma çekip uyku hapları alıp sürekli uyumak istiyorum... Bana bu hisleri yaşatmayacak herşeyi yapabilirim şuan.

11 Mart 2012 Pazar

Türk kızı

Yazıyı Linkini ekleyeceğim başka bir yerde okudum paylaşayım dedim...

benim babam asabi bir adamdı. daha doğrusu, asabi olmak, babamın default haliydi. sürekli gergin, sürekli bir şeylere bağırıp çağıran, her şeyden kızacak bir sebep bulabilen. babaannemin anlattığına göre küçüklüğünde hiç öyle değilmiş aslında, gayet halim selim, sakin bi gençmiş. askerliğini yaparken verem olmuş, ölümden dönmüş, derken karakteri de etkilenmiş, böyle tahammülsüz ve asabi olmuş.

her neyse. babamın o kadar saçma sapan şeylere, o kadar saçma sapan bir şekilde kızdığını, bağırıp çağırdığını hatırlıyorum ki bazen, gülesim geliyor aklıma geldikçe. ama bu bizim evin de standart haliydi. babamın ne zaman neye kızacağını tahmin edemezdik. dövmezdi, ama dövmekten beter ederdi. tabi ki en çok annem çekerdi kahrını. yıllarca kavga ettiler, bir türlü boşanamadılar.

büyük ablam, ki genelde en çok en büyük çocuklar ezilir, her neyse, evet büyük ablam evlenecekti, düğününe bir iki gün kala, evde bir sürahiyi düşürüp kırdığı için babamın bağırıp çağırmalarını, ettiği hakaretleri hatırlıyorum mesela. 22 yaşında genç bir kız, düğününe bir iki gün var, ve bir sürahiyi elinden düşürüp kırdığı için babasından binbir çeşit hakaret işitiyor, ne sakarlığı kalıyor, ne beceriksizliği.

ve hiç sesini çıkarmıyor. çıkaramıyor. öylece susuyor. zaten yapı olarak da çok sessiz, tek kelimeyle, ezik bir kız. pusup oturuyor. zaten ilk karşısına çıkan talibiyle evlenmesinin sebebi de bu evde kalma korkusu. o hakaretleri sineye çekiyor, öylece duruyor.

ve evlendi gitti ablam. kocası da huysuz ve asabi bir adam çıktı. yıllardır onun kahrını çekiyor. iki çocuğu var, boşanmak da zor geliyor o yüzden.

ve ablam susmaya devam ediyor. susmayı öğrenmiş çünkü. susmayı öğrenmek zorunda kalmış çünkü.

ablam evlendi gitti, derken, ben 16 yaşıma geldim o sıralar, lise ikideyim. bir gün, bir arkadaşımın yanında, yine saçma sapan bir sebepten dolayı beni azarlıyor babam, hakaretler ediyor. normalde muhtemelen kafama takmayacağım bir azar, arkadaşımın yanında yapılınca, kanıma dokunuyor, başkasının yanında aşağılanmayı hazmedemiyorum, zaten biriktirmişim, daha fazla tahammül edemiyorum. bir gece vakti, kapıyı çarpıp çıkıyorum evden. sağda solda sürtüyorum birkaç gün. derken annem beni buluyor bir şekilde, yalvarıp yakarıyor, eve dönüyorum.

döndüğüm zaman, ciddi bir kavga etmeyi beklerken, babamı oldukça değişmiş buluyorum. çok sessizleşmiş, ve acaip yumuşak davranıyor bana. anladım ki, inanılmaz kırılmış. çok şaşırdığımı hatırlıyorum. öyle koymuş ki babama kapıyı çarpıp çıkmam, günlerce hazmedememiş.

babam o günden sonra bana bir kere bile bağırmadı. ve hızla değişmeye başladı. annemin de psikolojisinin içine ettiğinin, iyiden iyiye hasta ettiğinin farkına varmasının da etkisi oldu tabi bunda. yıllarca uykusuzluk çekti kadın, binbir çeşit antidepresan kullandı, uyku problemleri hala devam ediyor.

annem de 7 kardeşin en büyüğü, ilkokulu bitirince okuldan almışlar, çok istiyormuş okumayı, bırakmamışlar, ağlaya ağlaya koparmışlar okulundan, kardeşlerine bakması için, annesine yardım etmesi için. dayılarımın altını temizlermiş, daha 13 14 yaşlarında bir çocukken. onların yemeğini hazırlarmış, okullarına gitmeden önce. çünkü onlar okumalıymış, büyük adamlar olmalıymış. çünkü onlar erkekmiş.

annem de karşısına çıkan ilk talibiyle evlenmiş, evden kurtulabilmek için. içine edilmiş hayatının biraz daha çekilir hale gelmesi için. ama ne fayda tabi.

her neyse, babama döneyim. dediğim gibi, benim evden kaçma girişimimin akabinde, inanılmaz bir değişim geçirdi babam, hala şaşırtıcı buluyorum 50 yaşından sonra geçirdiği bu değişimi. resmen bir aydınlanma yaşadı. ve bu aydınlanmayı tetikleyen, benim evden kaçmam oldu.

ben daha çocukken kapıyı çarpıp evden kaçabildim, çünkü erkektim. çünkü kendi hayatımı kurmaya hakkım vardı, çünkü zillete tahammül etmemeye hakkım vardı, çünkü sesimi çıkarmaya hakkım vardı, ama ablamın yoktu, çünkü erkek değildi. ablam koca genç kız iken evden kaçmadı, çünkü kaçamazdı. çünkü ''türk kızı'' kolay kolay evden kaçamaz.
''saklanandır.

'tarihtir ve yazılmıştır; bu topraklarda evden kaçan kız çocuğuna rastlanmamıştır. bu ülkenin bütün kız çocuklarına, nurdan gürbilek'in ev ödevi adlı o nefis kitabının kapağında yer alan elif naci'nin o güzelim 'kapı arkasına saklanan kız'ı olmak düşmüştür. çünkü kadının varoluşu, etrafını çepeçevre kuşatan erkeklerin tahakkümüyle yoğrulur. yağmurdan kaçar doluya tutulur, babasından kaçar, sevgilisine yakalanır, kocasına yakalanır. ve tahammül eder, sesini çıkarmaz, susar, susar, sonra biraz daha susar. kana kana susar, bir yudum bile sesini çıkaramaz kolay kolay.

babam yıllar içinde, geçmişiyle yüzleşti, yüzleştikçe utandı, utandıkça hassaslaştı. öyle ki, yıllar sonra bir gün, bana telefonda ''ben size iyi bir baba olamadım, size bağırıp çağırmalarım aklıma geldikçe kahroluyorum, hakkınızı helal edin'' diye ağlamaya başladı, beni de ağlattı.

ve babam, ablamın kocası karşısındaki ezikliğini, sesini çıkaramamasını gördükçe öylesine kahroluyor ki şimdi, öylesine acı çekiyor, öylesine çaresiz hissediyor ki kendini... ablamı böyle sesini çıkaramayan bir insan haline getirenin kendisi olduğunu biliyor çünkü. ve şimdi hissettiği suçluluğun ağırlığıyla yalvarıyor, kızım boşan bırak o adamı gel diyor, evim senindir diyor, başımın tacısın diyor, tahammül etme diyor. ama yapamıyor ablam, çocuklarını düşünüyor, geleceğini düşünüyor, yapamıyor. isyan etmeyi, tahammül etmemeyi, kapıyı çarpıp çıkmayı tahayyül bile edemiyor, beceremiyor, korkuyor, susuyor. ve sustukça ezilmeye de devam ediyor. dediğim gibi, sesini çıkarmayı tahayyül bile edemiyor. sesini çıkarabileceğini bile bilmiyor.

çünkü kadının sesini çıkarması ayıptır, günahtır, beklenmedik olandır. kadına güçlü olmak yakışmaz. sesini çıkarmaya, hakkını aramaya kalkışırsa, maazallah feminist ahlaksızlıklara bulaşırsa, toplumun dengesi bozulur, ve toplum bundan hoşlanmaz. devlet de hoşlanmaz, devlet toplumu korumak ister, aileyi korumak ister. ailenin korunması için de kadının susması gerekir. türlü çeşit hakarete, dayağa, maddi manevi şiddete tahammül etmesi gerekir. sesini çıkarabileceğini öğrenmemesi gerekir. çünkü ancak bu sayede, bu ülkede her gün ortalama 3 kadın erkekler tarafından öldürülebilir ve hayat hiçbir şey olmamış gibi devam edebilir.

benim ablam da susuyor. ve evet, benim ablam, bir türk kızı. size ufak bir hikaye anlattım, bu ülkedeki milyonlarca kadının aşağı yukarı benzerlerini paylaştığı bir hikaye. şimdi kaldığınız yerden saçma sapan genellemelerinize devam edebilirsiniz, çünkü buna hakkınız var, çünkü erkeksiniz.

9 Mart 2012 Cuma

5 gün

Ne olmuş yani büyük adam olamadıksa? Hayallerimizi satmadık ya...

Günler geçmiş ki hiç bahsetmemişim Miray'dan. En son nerde kaldıysak şuan ondan daha beteriz. Hatta ayrıldık. Bitti yani bizim hikayemiz. Kötüydü ya hani. Mükemmel olmuştu bir hafta kadar. Hani her şey o kadar iyiydi ki sarılıp benimle uyusun istedim. Bilmiyordum ki son gecenin o olacağını. Yani her şey o kadar güzeldi ki sabahın o hale geleceğini düşünmemiştim bile. Zaten ben düşünmeden gerçekleşmiş oluyor herşey. İşte o malum sabah buz gibiydi. Her yönden soğuk ve bariz konuşmak istemeyen sebebini sordum söylemedi... O gün geçti öyle. Ertesi gün hala suskun olunca biraz üzerine gittim 'olmam' dedim 'olma' dedi. Sustuk orda. Ben hala anlam verememiştim ayrıldık mı yoksa devam ediyormu bir şeyler. Hele sebebini de bilmeden. Konuşmadık işte bir gün ya da iki gün tutamadım tarihin hesabını. Bugün akşam üzeri söyledi Kurt ilişki durumunu kaldırmış ne oluyo diye... Başka şeylerde öğrendim ailesin facebooktaki yazışmalarımızı görmüş bir sürü şey olmuş. Ama ne zaman olmuş bunlar bilmiyorum tahmin ettim soğuk davrandığı sabah olmuştur diye. Kızgınlığı banaydı yani sonuçta mesajları ben yazmıştım. Sildi mi silmedi mi bilmem ben orasını. Kendine zarar verir diye korktum Kurt'a söyledikerinden dolayı mesaj attım aynı soğuk insan karşıladı beni, birazcık daha konuştuk sonra derse gitti. Bir daha yok. Bugün oldu hepsi az önce belki bi kaç saat önce ama bugün. Hani kapandı defter de aklım almıyor. Bilincime hala oturmadı 'soğuk' gerçek. Ne derim ne yaparım bilmiyorum.

İnsan ayrılınca geçmişini düşünmeden edemiyor. Bütün sevgililerim geçti tek tek aklımdan. Hala biri bile hayatımda değilse demek ki yanlış bende. Ama nerde...? En iyisi hangisiydi? Tabii ki en iyisi hayatımdan en kısa sürede gidendi -1 saat mi?- çünkü hiç acıtmadı giderken. Zaten hiç sevmemiştim ki onu da. İşte böyle hayatına sevmediği bir sürü insan girenlerdenim. Sevgilisiz zaman geçirmedim pek öyle şeylerim yok. Seviyorsam da sevmiyorsam da biri ile oluyorum sebepsiz yere. Bu sex içermiyor halbuki. Amacım ne ki yaraları sarmak mı? bilmiyorum..

Yarın annemde izin verirse kısacık kestireceğim saçlarımı. Bazı duyanlar depresyon desede değil canım. Hala o boşluktayım ve iyimiyim kötü mü bilmiyorum ama depresyonda değilim. Ayakta duramayacak kadar zayıf bi insan değilim ben. Hiç olmadım da. Gidenler giderken öyle sap gibi dikilip baktım arkalarından. Ağlarken sessizce ağladım -ne zaman? kimse görmezken.-  Saçlarım o kadar çok yağlanıyor ki artık deli oldum ondan kestircem. Dersi 8:30 da başlayan bir insan evladı olarak 6:30 da kalkıp banyoya giden zavallıyım ben. Çünkü gece keyfimi bozup gidemiyorum -yalaaaan (korkuyorum) - Bi de boyatma vaktim de geldi aslında ama onu yaparmıyım bilmiyorum hala masraflıyım da. İnsanların bana olan borçlarını toplasaydım şuan zengindim ya...

Kandırılmış çocuklar gibiyim, verilen söz tutulmayınca beklemediğim yerden geldi acılar...

4 Mart 2012 Pazar

Önceki hayat

Hani böyle şeylere inandığımdan değilde daha önce hayata gelmişsem ben kesin kılıçların okların kullanılıp atlara binildiği devirde yaşıyormuşumdur. Çünkü atları çok seviyorum ve ciddi ciddi kılıç görsem yapışırım. Bi ara kılıç almayı bile düşünmüşümdür. Ama eskrim gibi bi derste değilde gerçekten kılıcı kullanmak lazım. Oklar var birde tabii, yine günümüzde piyasaya çıkmış orasında burasında ek şeyler olan değilde gayet basit yüzyıllar öncesinin ok ve yayları daha çekici geliyor bana. İçimde Zeynavari bir şey yatıyordu zaten de. Ben böyle o dönemlere ait filmler görünce kendimi kaybediyorum. Hayal dünyası geniş bi insanım zaten bütün hayallerim ona yönelik oluyor. Bir de anneme küçüklüğümden beri söyler dururum ama bana at almaz. Az önce Kurt'la konuştuk büssürü bu konuyu. Yazı da içimden geldi. İnsan o kadar atlar üzerine konuşunca doğal olarak -benim gibi biri- hayaller değişti bak gene. Neyse ciddiyim ama şu günkü hayatım yerine öyle bir hayatı yaşamak isterdim yani... Ya da biri bana at alsın artık yaa bi de kılıç alsın. Çok istiyom yaaa! Ejderha da olabilir aslında...