24 Ocak 2012 Salı

Yine ben hasta yine ben yatakta

Hayatımın büyük düzenleri var. Mesela her eve gelişimde mutlaka hasta olurum...

Evet her zamanki sümüklü böcek ben geldim. Şu ara tatilde ne zaman köye gelsem iki gün içinde perte çıkıyorum. Eee haklı olarak tabii. Yıllardır doğru düzgün bakım yapılamayan ev, köyün kışı ile birleşince dayanamamış -şu geçen yıllarda zorlanan- arka kapı çıkıvermiş yerinden. Allah'tan evin alt katında inekçiklerimiz yatıyorda biz ikinci kattayız. Şimdi o kapının yeri bizim çardak dediğimiz üstü karlarla kaplı düz betona açılıyor. Köyün kışını da işe ekleyince borular donduğundan dolayı eve su gelmiyor. Kovalara doldurduğumuz sular tuvaletin orda buz gibi dahası o suyu annem taşıyor. İnsan sabah kalkınca yüzünü yıkayamıyor. Gerçi aynı insan hasta olunca yataktan kalkmaya gerek kalmıyor ki. Hele grip olmadan önce ayağım ve belim ağrıdığından dolayı pek kalktığım söylenemez. Yatamıyordum da aynı zamanda ağrılardan dolayı. -Bir kez daha haklı olarak yaşlanmadan ölmek istiyorum.- Oturduğumuz odadan çıkmadan yaşamaya çalışıyorum işte. Bugün annemin aldığı burun spreyi ile daha iyiyim, nefes alabiliyorum en azından.

Muhtemelen daha şikayet edebilecek çok şeyim vardır da ben o kadar da iyi değilim hızlıca yazıp gideceğim yatağıma geri. Şuan neden yatakta olmadığıma değinirsek lanet internet sadece camın ordan çekiyor.

Annem Yüzüğü sordu yine. Bunu daha önce de sorduğundan yine diyorum. Miray aldı dedim bende yeniden pek irdelemedi. Bence annem ona söylediğim 'lezbiyenim' ve geri kalan cümlelerimi unuttu. Miray hakkında sevgilim olduğunu belirtebilecek pek çok şey yapmama rağmen ısrarla sormuyor kadın. Acaba tepki mi gösteriyor o da bana. Ne bilim annem öyle pek tepkilerin kadını değil lafını bulduğu yerde gediğine koyar. Hiç te çekinmez. Bence unuttu o unuttu. İşte böyle. Açıkça anne sevgilim var diyemiyorum dersem yüzünde yıllar önce gördüğüm bi şok ifadesi vardı. Onu tekrar görmek istemiyorum ankaraya gidince telefonla söylerim. Biliyorum çok adiyim ama söylemem işte.

Miray'ın dün smsi bitti. Bende bunu unuttum. Sabahtan beri mesaj beklediğimi söylememe pek gerek yok herhalde. Böylesine ilgi meraklısı kıskanç biri olduğumdan dolayı tahmin etmemek elde değil. Ama napim uyanınca onun mesajını görmeyince o günüm pekte iyi geçmiyor.

İneğimiz doğurmak üzere buzağılar çok tatlı olduğundan dolayı seviniyorum işte kendi çapımda. Huh tamam gidiyorum. İyi geceler falan filan.

18 Ocak 2012 Çarşamba

Evin(m) gibi

Bazen geçmişinden birini gördüğünde araya mesafeler girdiğini farkedersin. Bazen de daha dünmüş gibi gelir, hiç ayrılmamışsınız gibi...

Boluya giderken heyecanlı değildim falan ya bu değişmedi gidince de heyecanlanmadım. Sanki evime gidiyormuşum gibi geldi. Damla'yla gittik. Bi iki saat kadar arkadaşı bekledik -ki buna Ece diyeceğim- O sınavda olduğu için hemen gelemedi. Sonra bizi aldı eve götürdü. Geçen yılda gidip orda kaldığımdan ciddi olarak evi benimmiş gibi kullandım yani. Ailesi çok yakın davrandılar her zamanki gibi. Çok şirin öyle pek büyük olmayan toki yapımı bi evleri var bunların. Bildiğin iki oda bi salon. Yani biraz yatak sıkıntısı vardı ama geçen yıldan tecrübeli olduğumdan dert etmediğim şeylerden biriydi. Ece Damla ve ben ordaki yatakta beraber uyuduk. Gerçi pek uyuduğumuz söylenemez orda kaldığımız her gece 5 civarı sızıp kalıyorduk. Birde şu var ki hiç birimiz öyle birbirimize sarılıp uyuyalım diyen tiplerden değiliz ben duvara yapıştım Damla yataktan düşecekti eh Ece de garibim ortada zorlandı epey. Sabah tuvalete kalktım ben geri bi döndüm Ece yatağı kaplamış. Gitmemi mi bekliyormuş ne ayak ucuna kıvrılıp tekrar uyudum bende.

Orda kalmak ne bilim ya. Araya zaman girince mesafe de girer sanıyor insan. Hiç öyle olmadı hani lisede de en yakınlarımdan sayılmasa da pek çok şey konuşup anlatırdık birbirimize. Ailenle kalmak gibiydi daha çok. Damla'da ordaydı zaten. Hani her eve gittiğimde kendimi kasarım falan ya orda bu durum pek olmadı. Sadece abileri varken -ki onları da sadece kahvaltı zamanları görüyorduk- biraz zor oldu. Annesi bile rahat bıraktı bizi. Gerçi zaten ailecek arkadaş gibiler birbirleri ile. Her gece 101 oynadık. Hayatımda hiç gülmediğim kadar güldüm ordayken. Ders ödev ev ya da başka bir şeyi düşünmeden. Birde konuşup durduk keşke aynı evde yaşayıp aynı okulu kazanabilseydik diye. O Bolu'da kaldı ailesi izin vermediği için başka yeri tercih edemedi. Öyle işte berbat imla ve karışık cümlelerimle bir şeyler saçmaladım biliyorum ama onları çok özleyeceğim ben. Belki bir gün hep beraber bir iş yeri açıp beraber çalışırız, kurduğumuz hayaldeki gibi.

Hazır iş yeri demişken bizim Liseye gittik. Ordan iş yeri açma belgesi denilen bir şey alıp ona para ödedik. Belge ne işime yarayacak bilmiyorum ama aldık işte. O okulda bi hocam vardı benim çok severdim kendisini. Sabah gittik ama öğleden sonra geleceğini öğrendik. O zaman kendi bölüm hocamızı aradık ama onu da bulamadık hiç gelmeyecekmiş o gün. Etrafta dolanıp durduk biraz vakit öldürecek şeyler yaptık sonrasında okula geri döndük. Hocanın da içine mi ne doğmuş bir saat erken geldi okula. İşte o bir saati bolca konuşarak geçirdik. Mükemmel öğretmen diye bir şeyin varlığına o hocamın sayesinde inanırım yani. Çok severim kendisini de... Öyle işte bi değineyim dedim.

Miray'ı düşünüyorum aslında. Ben Boludayken pek konuştuğumuz söylenemez acaba bilerek mi konuşmadı benimle? arkadaşlarımlayım diye. Ama sesini duyabildim en azından o çok iyi geldi. Mesajla da konuştuk ama öyle çok değil. Sınav döneminde sayılır o okulu falan çok çok yoğun belki de bundandı ama bilmiyorum ya. Onu çok seviyorum ben bunun değişmeyeceğini biliyorum. Bir gün onu da Bolu'ya götürmek istiyorum sadece gezmek için tabii orda yaşamayı düşünmek biraz hayalde kalır gibi. Orda bize göre iş imkanının olduğunu pek sanmıyorum dahası O'nun hayali başka bir yerde yaşamak. Hiç gitmedim oraya ama gidip görmek istiyorum. Böyle işte şimdi aşkım uyumadan azıcık onlan konuşmak istiyorum. Fırsat bulunca yazarım yine. 

Bu arada köye döndüm ve Damla'larda kalıyorum zira annem bile daha yeni geldi köye!

13 Ocak 2012 Cuma

Yılın belli zamanları

Oda arkadaşlarım gidipte yanlız kaldığım zamanlarda kendimi evde bırakılan çocuklar gibi hissediyorum...

Yine bir ara tatil dönemine hoşgeldik. Sınavlar bitti, klasik olarak mat3 ve fizikten kaldım. Geri kalanları çoğu çok iyi Allah bozmasın. Şimdi her zamanki gibi tatile girmeden önceki yazım bu onun için kısa olacak burdan sonra cama kabloyla asıp çeksin diye dua edeceğim internetimle yazılar yazabilmek için dua edeceğim. Başka türlü olmuyor. Bazen hiç sevmiyorum köye gitmeyi en azından bu defa öncesinde Bolu'ma gideceğim. Huh. Çok mutlu sayılırım bunun için. Nedense geçen yıl gittiğim kadar heyecanlı değilim. Öyle bir durgunluk falan var üzerimde ne bilim sürekli uyusam hiç dert etmem bunu. Öyle işte. Dün akşam Miray'la konuşuyorduk telefonda karnıma bi ağrı girdi ama hiç ses çıkarmıyorum falan koridordaydım kaloriferin önüne oturdum biraz ağrıyı dindirsin diye. Miray'da bir şey anlatıyordu bölmeyim hiç dedim. Öyle dakikalar geçti ama benim ağrı geçmedi kesin günüm geldi yani onun habercisi. Miray'a söyledim öyle kapattık ama hem anlattığının sonunu öğrenemedim hemde öyle pat diye kapandı falan. 10 dk sonra adi ağrı geçti. Ben onu çok seviyom yaaaa. Konuşurken falan acayip mutlu oluyorum. Neysem gidip giyineyim artıkın...

8 Ocak 2012 Pazar

Bize yeni icatlar lazım

Telefonlar tuvalette çekmemeli mesela. Öyle bir sistem istiyorum.

Yazacaklarıma geçmeden önce üzerinde durmak istediğim bir kaç ufak nokta var, öncelikle içinde argo/küfür karışımı bir kelimenin olduğu durumumu eski okul müdürüm ve sınıf öğretmenim olan şahsiyet beğenmiş lan. Kendimi bi yerin dibinde hissediyorum bi de doğruları söyleyen kişi. Bu gazla nereye giderim bilmiyorum.

Cep telefonları tuvalette çekmemeli. Rahat rahat işini görmeli insan. Mesaj yazmaktan kaç saat orda kaldığımı bilmiyorum... Sabunum firar etmiş dolabımda yoktu hiç bir yerde yoktu ama tuvaletten bi çıktım aynanın önünden bana bakıyordu orda öyle bir duruşum vardı ki öbür köşedeki kız kafayı yemişim gibi baktı. Bende kafayı yemek üzereydim zaten.

Bu akşam öküz gibi yedim. Ağzım bi an bile boş durmadı ve canım sürekli bir şeyler yemek istiyor. En sonunda karnım şişti yaklaşık 4 aylık hamile gibi duruyorum hiç öyle göbek gibi de durmuyor karnım, Miray'dan hamile kalmış olamam dimi yani tıpta böyle bir şey mümkün değil ondan yani. Bi de yatağıma uzandım öyle yüz üstü yatamadığımı fakettiğimden fetus gibi yatıyordum işte karnımda kocaman olunca büssürü bebek hayali kurdum. Sanırım yarın öğlene bu karın gitmiş olacak neyse o zamana kadar hayal kurmaya devam edim. Aslında biyolojik saatimde beni uyarıyor olabilir bence. Gerginimde azıcık malum günün yaklaştığını seziyorum içerden de bi şeyler uyarıyorlar bak tam vakti falan diye. Ondandır herhalde.

Aşkın değilde ayrılığın evreleri var bence. Sevgiliyken herşeyimiz o oluyor orası kesin en azından benim. Seviyorsam birini başkasına bakamam bile. Öyle de dengesiz bir Aslan'ım. Ama ayrılınca önce arkadaş gibi oluyor insan, sevgili kadar çok aramıyor ama hayatındaki bir çok şeyi biliyor, duyuyor, anlatılıyor, öğreniliyor. Sonra kardeş gibi oluyorlar. Arkadaştan daha az konuşuluyor ve hala temel şeylerin yanında biraz eğlenebiliyorsun. Daha sonra anne/baba gibi oluyor. Konuşmalar haftada 1-2 ye düşüyor. Sadece temel şeyler biliniyor ve konuşulacak fazla bir şey yok. Giderek düşmanlaşıyor her şey. Yakın arkadaşlarından ona dair şeyler duyuyorsun, canını acıtıyor, kıskandırıyor. En son ilk okul arkadaşları gibi oluyor sadece etraftan duyuyorsun ve o artık canını bile acıtmayacak kadar olmuş oluyor...

Bütün bunları dün gece beni uyutsunlar diye düşünürken uydurdum, madem uydurdum kayıt altına almalı gerçek gibi gelmeye başladı da şimdi.

Not: Miray'la ayrılmadık ve asla öyle bir düşüncem yok! Seviyom lan!

1 Ocak 2012 Pazar

Berbat yılbaşı ne demek bilirim

İlişkiye üçüncü kişiler müdahale etmeye başlamışsa ilk aylar bitmiş demektir.

Yılbaşı partilerini sevmem, tanımadığım alakasız kalabalıkları da sevmem. Ama yanlızlığı bu kadar severken odamda tek başına geçirdiğim(!) zamanı da sevmedim. Öğleden sonra yılbaşı bileti almak için dışarı çıktım, öyle dediğime kanmamak gerek saat 3'ü geçmişti yani. O vakte kadar Miray hiç bir mesaj atmamıştı. Bende uyanmadıysa rahatsız etmeyim uyusun güzelce diye ellememiştim. Saat 2'yi geçtikten sonra bu 'rahat uyusun' yerini endişeye bıraktı yavaşça. Çünkü o vakte kadar uyanmış olması gerekiyordu. Zaman geçtikçe böyle oldu işte. İlk günlerde hafta sonu sabah 9-10 gibi uyanırdı konuşurduk son zamanlarda öğlen 1'den önce uyanmıyor ya da bana yazmıyor bilmiyorum. Saat 3'e gelirken endişelerim daha da artmaya başladı o arada dışarı çıktım işte 3 ile 4 arasında da cevap alamadım saat artık 4'ü geçince aradım ben onu cevap yok! Meşgule bile atmadı. Müsait değilse o an meşgule atardı bu defa onu da yapmadı. Endişe bildiğin korkuya dönüştü. Yaklaşık 1 saat boyunca devamlı aradım onu, arada iş hattını da aradım ama ona ulaşılmıyordu. En sonunda telefonunun şarjı bitti sanırım kapandı. Ulaşacak hiç bir şey kalmadı elimde. Öyle gözlerim doldu falan tutuyorum kendimi zira hala dışardayım deli gibi dolanıyorum sokaklarda. Bazen çaldırıyorum falan hala kapalı. Sonra iş hattını çaldırayım dedim açılmış meşgule atıp diğer hattını açtı. Onu aramaya başladım bu defa bi yandan da kendimi sakinleştirmeye çalışıyorum. Hastaymış o vakte kadar yatıyormuş falan filan. İlk başta kızdım ama sonra normal davranmaya başladım zaten sonra o bidaha sustu. Arada öyle haber alabildiğim zamanlar oldu falan. Bu zaman geriye saymaya başlamadan hemen önce aradı sesini duydum son 5 saniye kala kapattırdım ona üşüyor diye...İşte yeni yıla böyle girdik.

Şimdi bu yazının berbat olan kısmı korktuğum kısım. O geçen zaman içinde aklımdan binlerce kötü düşünce geçti. Ben bu gibi durumlarda sanırım hemen panik oluyorum bilmiyorum Onu kaybetmekten gerçekten korkuyorum ve umarım hiç kaybetmem. Hazır konu kaybetmeye gelmişken yazılacak diğer şey Işık'la tartışmış olmamız yine ayrıntılara giremeyeceğim ama son sözü benimle bir daha konuşma'ydı benimki de iyi sen bilirsin'di. Böylece defterden bir sayfayı daha kapattık. O son zamanlarda yanında huzuru bulduğum kız değildi, eskiden sadece varlığı bile yeten kişi de değildi. Neyse ya bitti gitti. Sonraki yazılarımda vs ondan bahsetmeyi düşünmüyorum.

Şimdi 2011'den iyi kötü anları sıralamak isterdim ama hiç içimden gelmiyor doğrusu. Sadece bahsetmek istediğim bir grup kız var sadece koridordan seslerini duyduğum yani kızları tanımıyorum. Saate bakıyorum 12'yi geçmiş ama bahsi geçen grup hala son saniyeleri sayıyordu. Ondan yazmak istedim yani.

İçim fena halde huzursuz, bu nasıl bir cümledir bilmiyorum ama rahatsız eden bir şeyler var. Belki bunlar pazartesi başlayacak olan sınavlarımdır.

... Yılbaşını hiç sevmiyorum. Okulda hep çekiliş yapılırdı ve ben kimsenin (hatırlamak/tanımak) istemediği o insandım... İlkokula giderken bi arkadaşım vardı İnci diyelim en iyisi o çocuk halimle maalesef sevdiklerimden biriydi. Ne zaman içten bir şey istesem kabul olurdu çocukken o şeyler basitlerdi zaten. 32 kişilik sınıftan benim ona onunda bana çıkması böyle bir şeydi, gerçi sadece o bende çıksın istemiştim ama olsun şans işte. Çok sevinmiştim öyle olduğunda. Ona ne aldığımı hatırlamıyorum ama sevmişti o ise unutmuştu bile. Hep böyle çocukluktan kalma eksik bir şeylerim var. O zamandan beri hediyeler konusunda fazla hassasım sanırım. İnsanların özel günlerini hatırlar, kutlar durduk yere de hediyeler alırım. Çünkü düşünüldüğünü bilmek mutlu ediyor insanı. Bazen çok kızıyorum niye onlar beni hatırlamıyor diye tepki gösteriyorum ne kadar alıştım desemde eksiklikleri hiç unutulmuyor. Bir gün çocuğum olursa ona yaşayamadığım her şeyi yaşatmak istiyorum her şeyden önce ona öz güven nedir ne değildir bunu bilsin kendine güvensin istiyorum...