23 Aralık 2011 Cuma

Düşün ama söyleme

Hiç kimse gerçeği tamamen söylemez, biri bana canın acıyacak deseydi gitmezdim mesela. Böyle şeyleri bildikleri için mi söylemezler?

Günler önce gidip kanımı aldıkları zamandan kalma doktor randevum vardı. Gitmemek için tüm bahanelerimi kullandığım, sonunda nurtopum acı vermeye başlayınca bugün gideyim dedim zira yürümek eskisinden daha zor olmaya başladı. Neyse gittim öğle arası Damla'yı da çağırdım hatta bana bişe olursa gereğini yapsın diye. Sıra almak için epey bekledim. Doktorun gel dediği saatte gitmemek gerekiyormuş demek ki. Geç gideceksin ki beklemeyesin. Neyse ya sıra kağıdımı verdi kadın sıradan minicik bir kağıt ama o kağıdın üzerindeki cerrahi kısmı ve 500'lerde ki numara yokmu. İşte o ikisi bi anda dünyamı kararttı. Ne gibi bir işlem yapacaklarını bilmediğimden korkuyorum da. Lan durduk yere kesip alacaklarımı falan diye düşünürken o sıra hemen geldi! Adam ikişer ikişer içeri aldı bizi. Arada bi perde öbür bölümde adam teyzeye birşey yapıyor ama göremiyorum. İçimden de geçiriyorum böyle yarı halka açık bi yerde kesmez beni bu adam herhalde diye falan. Elinde bi tüple geldi ayağıma sıktı açıkladı gitti. Tüm yaptığı buydu! korkmama gerek yokmuş ama kesilmekten daha beteri var. Mesela ayağının alev aldığını hissetmek. Ve o hissin gün boyu geçmemesi gibi! Şuan bile bi yerden buz bulup koyasım var ayağıma ya. Bulduğum her metale yaslanıyorum falan. Öyle işte üç hafta sonra gidince ne olacak diye kara kara düşünmekteyim...

Miray'la konuşurken akşam eski sevgilisinden örnek vererek bir şey anlatmaya başladı. O anlatırken ben düşüncelere daldım ama her konuda içinde kıskanç canavar barındıran ben bu konuda kesinlikle kıskançlıktan değil yani, başka şeyler düşünüyordum. O böyle anlattıkça O'nun yerine kendimi koyuyorum falan. Bir de acayip merak ediyorum Miray'ın geçmişi nasıldı. Bir çok yerde anlattığı oluyor ama ben bizzat yaşayıp görmek istiyorum -sanki hayatı filmde...!- Öyle işte anlatırken canlandırmaya çalışıyorum falan gözümde. Sonra konuşması bitti, diyecek bir şey bulamadım. Yorum yapacak hiç bir şeyim yok ama. Düşüncelerimi söylesem ne alaka gibi bir şey olacak. Sustum ben, sonra o yanlış anladı trip yapıyorum falan diye. Ne zaman trip yapsam anlaşılmaz ama hiç trip yapmadığım bir zaman böyle anlaşıldı ya dengesizliğime bir kez daha değinmiş oldum. Neyse işte sonradan açıkladım zaten neden geç konuştuğumu falan. Immm bu da böyleydi sustum.

Haftalardır uğraş uğraş bitiremedim daha doğrusu bitirmek istemediğim yığınla ödevim var. Hala varlar yani erteleyip duruyorum. Neyseki yarın cuma ve haftanın son günü. Ne yapalım hafta sonu bitiririm(!) artık...

21 Aralık 2011 Çarşamba

Burası seninde evin

İnsanlar onlara uymayan her şey yargılama hakkı bulurlar kendilerinde, hani herkes kendi hayatını yaşıyordu?

Hayatıma bir şekilde müdahale edilmesinden hiç hoşlanmam. Bir nevi bende kontrol manyağı gibi bir şeyim. Her zaman ki gibi buraya yazamadığım ve yazamayacağım bir sürü şey var. Hani burayı istediklerimi yazmak için açmıştım ben? Ne kadar açık olabilirim ki... 

Benim adıma kararlar verilmesine sinir oluyorum mesela. Hayatımdan çıkmasını istemediklerim sessizliğe karışırken, git demem gerekenler inadına karşımda duruyorlar. Hiç bir şey yapamayacak kadar çaresiz olur insan, ne yapsa birilerine zararı dokunur işte, öyle bir şeyler var bir süredir hayatımda. Sessizce bekliyorum bende bir umut çözülür mesele diye. Kendin kendine olacak şeyler inanıyorum bir gün düşünce gücü ile düzelecek(!) her şey...

Gezmeyi seven bi insan değilim. Bazen canım ister çıkar sokaklarda biraz dolanıp gelirim. Bazen Damla'yla yemeğe gideriz her zamanki yere onun dışında yok yani. Dışarı anlayışım okula gidip gelmek. Miray'ın dışında da hiç öyle dışarıda fazla kalmışlığım yoktur Miray'layken ne zamanın ne de mekanın önemi olmadığından farketmiyor -zorunlu şeyler hariç alışveriş gibi- bana göre bir arkadaşı görmeye gitmek normaldir ama aynı kişiyi kısa zamanlar içinde bi kaç kez görmek bana göre değil. Annem bile çıkartamaz beni evden, pazara zorunluysam giderim, komşulara gitmem tarla zaten zorunlu. Ablam ki bayılır gezmeye o bile marketten öteye götüremez beni. Sevmiyorum işte. Dışarı çıkmaya zorlanmayı hele hiç sevmiyorum. Bir de gerginsem tersleyebiliyorum. Yazıyorum çünkü İstanbuldayken oldu bunlar, zorlanmadım ama bana göre bir kez hayır demek gayet yeterli bir cevap. Hele ki o hayırı mahkeme gibi bir suratla söylemişsem. Sonucu ağır oldu işte yaptığımın. Pişmanmıyım? Hayır çünkü benim karakterim bu insan sevmediği bir şeyi ne kadar yapabilir ki. Vicdanım rahatmı? Ona da hayır Çünkü kendimi affettirmem gereken insanlar var... 

Ben çok yakın olmadığım insanların yanında rahat olamam. Yemek yemem, konuşmam, su bile içmem. Görmezden gelsinler beni, sormasınlar hatta mümkünse görmesinler. Ya da daha kısası ben onları birden fazla kez görmeyim. Sonra Efsun yemez içmez oluyor. Lan nasıl yapayım onu. Olmuyor işte zorlamanın bir anlamı yok. Yıllardır aynı sofrada yemek yediğim yengemlerin yanında bile rahat değilim ben. Abimlerin konusuna girmek bile istemiyorum varlıkları bile huysuz olmama yetiyor. Ama Damla olsun kızla 4 yılı aynı odada geçirmişim hiç keyfimi bile bozmadan yanında annemmiş gibi rahat olurum. İşte böyle dengesizim biraz ben. Kimsenin ne evinde ne yanında kolay kolay rahat olamam. Ondandır kimseye gidip kalmam. Kalırsam da mutlaka ona değecek biri içindir bu... Kimsenin beni bu konu da anlamaya niyeti yok. Kendimi değiştirmeye çalışmaktan da yoruldum aslında. İnsanların istediği hayatı yaşayamam ya sonuçta, o zaman ben olmamın bir anlamı kalmazdı ama birileri mutlu olacaksa insan kendini değiştirmeye bile uğraşıyor. Sonucu söylemeye gerek yok dengesiz bir kişiliğim olduğundan bahsetmişmiydim?

20 Aralık 2011 Salı

Kokunu sakladım bu gelişimde

Bakılan fal gerçek olursa bir yıl içinde aynı evde yaşayabiliriz zira tuttuğum dilek oydu.

En baştan başlamak gerek gerek yazıya. En son makinede kalmıştık o makineyi Kurt'un kredi kartıyla aldık biz. Ondan öncesinde başka şeyler var aslında Miray'la ilgili yazamadığım. İşte İstanbul ziyaretim pat diye bundandır. Haberi yoktu buraya gelene kadar. Ona bir şey söylemeden bir yere gitmek, gerçi ona geliyordum ama yine de içi rahat etmiyor insanın. Anneme de söyledim git dedi. O sabah artık minik bir orman olan kaşlarımı aldırdım Damla öyle görünce direk sordu İstanbula mı gidiyorsun diye. Kız artık biliyor yani ben Miray'a gitmiyorsam elletmem o kaşları, öyle de üşegecim kendim de almam. Neyse ben çarşamba günü girdim derslere gayet normal. Miray'la da konuştum güzel güzel. Ders çıkışında hemen gidip biletimi de aldım yurda döndüm. Ordan sonrası beni bi heyecan bastı bir de korkuyorum Miray'dan beni istemeyecek görünce diye. Çantamı falan hazırladım yemek yedim hatta o kadar vakit kaldı ki geriye sıkıntıdan banyoya gittim. O saatler geçmek bilmedi, beklenilen şeyin zamanı gerçekten de gelmiyor. Terminalde de epey dolandıktan sonra otobüse bindim ben uyumayı denedim biraz ama pek başarılı olamadım o konuda. Otobüslerde tekli koltukları icat edenin alnından öpmek lazım. Sabah Alibeyköyde indikten sonra yaklaşık iki saat kadarcık Kurt'un uyanmasını bekledim. Ben İstanbul'u bilmiyorum, sora sora bağdat yapamayacak kadar erken bir saatte inmişim. Zaten o saatte nereye giderim ki? Miray bile uyanmamış daha. İşte öyle 30 kere falan aradıktan sonra Kurt'u hala cevap vermeyince 8 servisiyle taksime geçeyim dedim ben. Allah'ım sen insanları İstanbul'un trafiğinden koru. Servisteyken uyandı Kurt aradı beni. Ordan yanıma gelene kadarda kapatmadı telefonu. Hatta yolda Miray'ı da almış ama onun hala haberi yok. Ben heyecandan ölecem falan. Taksim meydanda dolanıp duruyorum sırtımda çantam var, orda bi polis çevirde bitmiştim zaten. Çantamda bomba olduğundan değilde çamaşırlarım pedlerim falan tam rezalet olurdu yani. İşte yarım saat sonra falan onlar geldi ama Miray beni görünce hiç şaşırmadı, öyle pek sevinmedi de. Benim korku böylece bi kaç saat daha devam etmiş oldu. Kahvaltı amacı ile girdiğimiz Simit sarayına bir daha uğramak istemiyorum. Zaten kahvaltı konusunda çok beceriksizim ben canım ne istiyorsa onu yerim evdeyken o istediğimi bulmak bazen saatlerimi bile alır. Neyse işte orda otururken belki biraz daha iyi gitti her şey bilmiyorum. Sanırım ben istenmemekten fena halde korkuyorum Miray işe gitti bizde Kurt'la ortalıkta dolanıp durduk. Ödevim için bi kaç tane de resim çektim orda...

Öğlen işten çıkınca o Kurt'ların eve gittik. Okulu astı o da. O zaman her şey normaldi işte. Evde tekrar bir şeyler yemeden önce Counter oynadı Miray. Burda kendime not düşüyorum ne kadar istesemde evimizde Ps ya da Counter yüklü bir Pc olursa saatli olmalı. Yoksa biz o oyuna bi dalarız bidaha da çıkmayız işte. Oyun falan oynadık, bi abla dükkan açmış bi saat diye yardıma gidip bi kaç saat orda kaldık. Sonra eve döndük bida oyun oynadık vakit çok güzeldi öyleyken. Bir de eve yani Kurt'lara dönünce her şey daha garip oldu. Sanki o minicik ev bizimdi, arkadaki odada bizim odamızdı. Kendi bilgisayarımızda oyun oynayıp yemek yiyorduk. Sanki evliydik ve o ev bizimdi. Tüm günü de beraber geçirince öyle hissettim ben. O kadar mutluydum ki. Gitme saati gelince bırakalım diye aşağı indik ama geç kaldığından taksi ile gidecekti. Yarın görecekmiyim seni dedim, sabah işe öğlen okula gidecekti. Kısacası cevap hayırdı... Bindi taksiye gitti ardından orda kalıp ertesine güne kadar beklemek istedim. Kurt hadi eve diyerekten dünyaya döndürdü beni.

Sonraki gün gerçeğe dönmek uzun sürmedi. Ev bizim değildi, yanıbaşımda Miray yatmıyordu. Kalkmak istemedim. Yabancı geldi her şey, yanıbaşımda sandalyede bilgisayarım vardı. Tuşlarına Miray'ın dokunduğu bilgisayar. Her an yanımda ona ait bir şeyi taşımak isterken onu istememiştim işte. Miray yoktu ki orda her şey de yabancıydı. Öğlene kadar mesajlaştık durduk. Gelmeyeceği için gayet normal eşofmanlarımla ve yağlı saçlarımla evde dolanıp durdum. Öğleden sonra mesaj attı kapıyı aç diye. Hangi kapıyı dedim aşağınınkini üşüdüm dedi. Öyle kalbim deli gibi atarken koşup kapıyı açtım. O geldi, sabah yabancı gelen ev yine bizim oldu. Tüm günü evde geçirdik. Oyun oynadık yemek yedik. Evet o ev yine bizim evimiz oluverdi ve anladım ki Miray'la yaşarsam hiç sıkılmam ben. İşte o gün Kurt fal baktı bana önemli olanda tuttuğum dilekti O da Miray'la yaşamak... Aslında Miray'a da bakacaktı da yıkadı fincanı bakmadı. Meraktan öldüm bende. Bi arada yine fal bakarken yüzüğümü çıkarttırıp fincanın yanına koydu. Ben bu yüzüğü çok nadir çıkartır hemende geri takarım. Banyo da bile böyle durum hatta orda bile çıkartmam işte. O kadar boş geldiki o anlar alıp geri takmamak için zor durdum. Gece olunca bir kez daha gitmesi gerekti. Ev yine yabancılaşmaya başladı tabii hemen. Gittiği yerden geri dönmesini o kadar bekledim ki. Bu şey gibiydi hani bir şey kaybederiz ve ararken hep en son gördüğümüz yere bakarız. İşte öyle onu en son gördüğüm an'da takılıp kalmıştım bende.
Ertesi gün hiç görmedim onu. Sadece mesajlaştık. Suratsızlığımda arttı böylece. Gülmez, eğlenmez bildiğin çekilmez oldum çıktım. Aynı şehirde olupta ayrı yerlerde nefes almak berbat bir şey... Son gün bu suratsızlık daha da arttı iyice çekilmez oldum. Bi ara Kurt'u bile çileden çıkartmış olabilirim. Otobüs biletimi aldık onun evine yakın bir yerden. Sonra gidip Pes oynamaya başladık bi yerde o ara geldi Miray. Dişçiye gidip geldiğimiz o zaman içinde de gördüm onu. Veda gibi olmadı bu, bu kez ağlamayacaksın dedim kendime. Kurt yanlız kalabilelim diye hep arkada kaldı yürürken. Yolda hep konuştuk, dinledim onu. Dinlerken bir kez daha sevdim derler ya öyle oldu. Ben onu her şeyi ile çok seviyorum. Ne yaparsa yapsın bu değişmiyor. Gitme zamanı gelmeden önce tşortünü çıkartıp verdi. Kokusu vardı üstünde çantama koydum. Gittiğinde de ardından baktım durdum belkilerle doldu bir sürü düşüncenin içinde. Hiç bir 'belki'm gerçek olmadı tabii ki. Gitmesi gerekti gitti... Sabah Ankara'ya dönünce tşortunu çıkarttım derin derin kokusunu çektim içime. O kadar kısa zaman da o kadar kalması garipti. Aldım yatağa uyudum onunla öylece. Sonra kalkıp derse gittim... Şimdi geceleri onunla uyuyorum sanki yanımdaymış gibi...

Evde kalmak bana göre değil. Yıllarca yurtta kalan biri olarak televizyona uzak kalmışım dizi izleyip durdum istanbuldayken. Ve diziler berbat!

Bilgisayar ile ilgili her dersin uygulamasında başarılıyım ancak yazılı sınavlarında berbattan daha öteyim. Sınıfta benim kadar iyi bilen yok o programı ama 100'ü ben değil başkası alıyor. 70'ler o ders için hiçte iyi değil! Şimdilik burda bırakıyorum zaten o kadar çok yazmışım ki bi ömür yeter işte.

16 Aralık 2011 Cuma

Hemen çıkacağım zira Kurt'lardaım ve o bi kaç dk için dışarı çıktı. İstanbul'a geldim tüm gün Miray'laydım ve çok mutluyum :)) Görüşürüzzzzzzzz.

10 Aralık 2011 Cumartesi

İstediklerimiz ve gerçekleşmeyecek olanlar

Genelde bir şeyi çok isterim ve o benim olmaz...

Bu vakitte hala yurtta ve bunları yazabiliyorsam demek ki istanbula gidememişimdir. Bu da demek oluyor ki gelecek ay'a kadar bir daha gidemeyeceğim. Miray haftaya erteledi aklım öyle dondu ki o an sadece tamam dediğimi hatırlıyorum. Başka şeyler düşünüyordum zira, mesela ertelenen zamanda yanına gidemeyeceğim gibi... Çünkü burda yapmam gereken şeyler var. Burs ilk yattığı zaman bunları erteleyebilirdim ama daha sonrasında mümkün olmuyor işte bu. O kadar düşük olasılık ki diyemiyorum ona, gelemeyeceğim diye. Böyle işte. Belki en doğrusu buydu belki gitmek için yanlış zamandı deyip susuyorum bu konuda...

Şu günlerde istediğim bir diğer şey fujifilmin S2950 fotoğraf makinesi. Bu hevesin geldiği yer ise çok saçma. Neyse ablamın doğum günüm için söz verip almadığı bir şey vardı bende onu değiştirip bunu almasını istedim ama sanırım bu da olmayacak. Bende muhtemelen tekrar hatırlatacak değilim.Fotoğraf makinesi aşkının gelmesini sağlayan ise fotoğrafçılık dersim ve hocanın istediği resimler. Farketmemiştim ama kendi makinem ya da daha doğrusu annemin makinesi evde kalmış. Hoca zaten içimdeki isteği öldürdüğünden çekmemiştim bayramda resim ama o haftaya iki konunun bitmiş olmasını istiyor ve benim ne resmim var ne de makinem. Annem bellki salı gönderirse ve perşembe bende olursa minicik bir ihtimalle cumaya resim çekmiş olabilirim ama doğrusu hiç umudum yok bu konuda. Miray ve Kurt başkasına ait olan fotoğraflar önerdiler ama fotoğraf çekmeyi bu kadar severken ders için bile olsa başkasına ait resimler gösteremezdim...

Şu ara birikmiş ödevim o kadar çok var ki. Başında kalsam kısa zamanda bitireceğimi biliyorum ama hiç istemiyorum. Bir de bir yarışma var ve hocalar katılmayı zorunlu tutunca illa bir kaç çalışma yapmak gerekiyor hele bunu hiç istemiyorum! Zorla bugün bir şey yaptım ısrar ederlerse onu vercem artık.

Şu ara Miray'ın telefon gitti yine. Ona bendeki diğer telefonu da göndersem iyi olabilir belki. Bu arada banka kartımı da göndermiş olurum. O kabul etmeyecektir muhtemelen bunu bilmiyorum ne yaparım işte öyle ya. Uykum var çok. Burda bahsetmek istemediğim çok şey var yine susmam gereken...

Son olarak bu da bahsettiğim makine. Güzel değil mi ama...? 

7 Aralık 2011 Çarşamba

Bir romantik ses: Horlama

Meteliğe atacak kurşunum bile yok kağıt parçaları fırlatsam olur mu?

En son başımın döngüsü ile bırakmıştım burayı (son yazı alıntı olduğundan saymıyorum) şimdi fondan gelen horultu sesleriyle ele alıyorum. Bu yıl hiç bahsetmediğim oda arkadaşlarım var. Aslında bu horlayan yoktu en başta, sonradan geldi. Kız günün 15 saatinden fazlasını uyuyor ve gerisini düşünmek bile istemiyorum. Tedavi falan olsa. Bir de yatakta dönerken konuşuyor gece gece korkuyor insan! Tahmin üzerine kız üst ranzamda yatıyor. Şimdi kız farkında olmadan hayatıma müdahele ettiğinden her hareketi gözüme batıyor. Öylesine rahatsız ediyor yani. Bende tepki şe etmemek için genellikle susuyorum.

Odadaki diğer ses oda arkadaşımın beklentisinden daha kötü geçen doğum günü. Sevgilisiyle çok çok sıradan hatta sıradanında altında bir gün geçirmişler. Şimdi kızımız zaten çocuğun parasız olduğunu bildiğinden slayt, yazı, mum gibi tamamen emek gerektiren şeyler yapmasını bekliyormuş. Ama çocuğumuz yapmamış böyle şeyler. Ben burda bi kez daha anlıyorum ki para her şey demek değil. İnsana kendini özel hissettirmek için paraya sanıldığı kadar ihtiyaçta yok. İnsan düşünüldüğünü bilmek istiyor, hele kadınlar bunu daha çok istiyor. Bir de şu var asıl kızımız çocuğa atkı örüyor. Ben hiç öyle şeyler yapamam beceriksizim yani ama düşününce sevgili kısmından genelde böyle düşünceli şeyler gelmez. Ben zaten ömründe aldığı hediye sayısı bi elin parmaklarını geçmeyen  insan olduğum için o kız kadar etkilenmedim. Yine de biliyorum ki böyle bir olay asla unutulmuyor, telafide edilmiyor. Zamanın geri gelmeyeceği gibi böyle bir eksiklikte dolmuyor işte.

Şimdi beş parasızlığıma değineyim cumartesi günü ayakkabı falan alınca ben fazla param kalmamıştı,kalan paramında bu kadar çabuk bitmesini beklemiyordum ki. Yarın burs yatacak onu bekliyorum yani. Şu dakikada acıkacak olsam o açlığımla kalırım. Gidip kızlardan para istemem yiyecek hiç istemem. Öyle insanlardan isteme alışkanlığım yok. Bir de ayrıntıya girmeden anlatacağım bir başka olay dün Kurt'tan bir şey istedim, olay benle alakalı olmayınca kolaylıkla söyleyebiliyorum çünkü. Neyse ben söyledim netten üzerinden çok zaman geçmesine rağmen o hala oyalanınca sinirlendim ben çünkü beklemekten nefret eden bi insanım. Hele ki gerçek hayata dair bir şeyse. Kalktım gittim kendim halletim burdan da dersimi de önlemimi de alıyorum bir daha da kimseden başkası için bile bir şey isteyesim yok yani...

Yarın burs yatıyor. Bu hafta Miray'ın yanına gitmek için tek uygun hafta çünkü ilk haftadan yapacağım tüm masrafları toplamam kolay olur ama haftaya falan kalırsa bu olay gitmem mümkün bile olmaz. Diğer bursum kesilmeseydi belki düşünebilirdim de şu an imkansız yani. Her şeyde o kadar karışık ve ters bir zaman ki ne yapacağımı bilmiyorum...

2 Aralık 2011 Cuma

Erkek olmadan bebek olur!

Kadının kemik iliğinden sperm üretildi. Tek sorun doğan tüm çocuklar kız olacak..
Erkeksiz doğum artık mümkün!

İngiliz bilim adamları kadının kemik iliğinde bulunan bir kök hücreden sperm yaratmayı başardı. Lezbiyen çiftler ya da babasız doğum yapmak isteyen kadınlar, biyolojik olarak kendi çocuklarını dünyaya getirebilecek. New Scientist bilim dergisinin haberine göre, Tyne Üniversitesi uzmanları iki ay içinde uygulanmaya başlanabilecek olan bu yeni tekniğin aynı zamanda kısırlık tedavisinde de çığır açacağını söyledi. Profesör Kerim Nayernia kontrolündeki ekibin yöntemine göre, kadının kemik iliğinden kök hücreler alınıyor, daha sonra bu kök hücreler kimyasal madde ve vitaminler bir karışıma konularak dişi sperm hücreleri haline getiriliyor. Bu sperm hücreleri ise tüp bebek tedavi tekniğiyle yumurtayı döllemeye yarıyor. Geçen yıl bu konuyla ilgili ilk bilimsel veriler elde edilmiş ve kemik iliğinden alınan kök hücrelerle olgunlaşmamış sperm üretilmişti.

Dini çevrelerden anında tepki geldi

BİLİM ADAMLARININ buluşu, etik bir tartışmaya da yol açtı. Çünkü bu yöntem, gelecekte kadınların erkekten alınan sperme gerek duymadan hamile kalmasını mümkün kılabilecek, erkekleri çocuk yapmada devre dışı bırakabilecek. Ancak, bu hücrelerde sadece erkekte bulunan ‘Y’ kromozomu olmadığından kadınlar, sadece kız çocuk sahibi olabilecek. İngiltere’de dini çevreler, bir çocuğun sadece anne ve babadan meydana gelebileceğini ve çocuğun da ailede her iki rolü de görmesi gerektiğini düşünerek, böyle bir yöntemin ahlak dışı olabileceğini öne sürüyor.

Lezbiyen aşkından çocuk yapabilir

SON haftalarda erkekler yerine kadınları tercih eden Paris Hilton, en son Sunset Bulvarı’nda eğlenmişti. Sevgilisiyle gece boyunca öpüşen Paris, erkeksiz doğum modası olursa bayrağı ilk taşıyacak isim olacak.

Kaynak: haberturk.com 


Şu zamanda en çok sevineceğim haberlerden biri bu :)) Ne güzel ya aşkımdan çocuğum olabilecek..

1 Aralık 2011 Perşembe

Hastane karmaşası

Sıkmış olduğum elimi aç dediğinde bir daha sıkamayacağımı söyleseydin açmazdım ben onu.

Şu bahsettiğim randevularımdan birinin günü dündü gittim. 9:30'dan sonra keyfi gelen doktor muayenelere başladı. Benim sıram sanırım 1 saat sonra falan geldi. Genelde çok gergin girerim ben böyle yerlere burda da aynen o oldu bi girdim kadın melek gibi duruyor gülüyor konuşması anında gerginliğini alıyor falan. Bi rahatladım sonra bu bana nurtopu mu sordu açtı gösterdim bi iki bastırdı oraya bıraktı. Sonra malum benim saçlarım çok çok çok çabuk yağlanır bahsettim bundan. Geldi saçımı tuttu bi iki çekiştirdi acıtmadan sonra bi çekti bildiğin yoldu. Gözümden yaş geliyordu lan nerdeyse. Zaten bundan sonra istese de dokundurtmazdım kendime. Kan tahliline yolladı beni bi de nurtopum için salı ya da perşembe gitcem ona sonra değinirim. Hastane sistemindeki sorundan dolayı dün almadılar kanımı. Bende çalıntı dosyamla yurda geldim. 

Bu sabahta erkenden gittim kanı aldırayım hazır perşembeyken nurtopuma da baktırayım diye. Kan almaları için önce tüp sırasına girip tüp almak gerekiyormuş. Girdim sıraya 10 dk sonra o camlı bölüme anca gidip kağıtları adama vermiştim ki onaylanmamış bu diye postaladı beni. Nerde onaylatcamı da söylemedi doğru düzgün. Yarım saat ortalıkta deli tavuklar gibi dolandıktan sonra bi görevli bulabilip sordum yerini hemen söyledi onayımı yaptırdım. Bida gittim kan şeysine sıra yoktu hemencecik adama kağıtlarımı verdim. Elime tam 5 tane tüp verdi! korktum kaçsam gitsem kimsenin umurunda bile olmazdı ama yapamadım. Sıram gelince içeri girdim kadın oturttu beni. Açtı kolumu soktu oraya iğneyi o 5 tane tüpü doldurdu orda. Sonuçlarda 10 güne çıkar dedi, niye dedim çinko bilmem nesi istemiş doktorum o uzun sürüyormuş. Tamam dedim çıktım dışarı. Kolumun acısı dışında herşey normal geliyor. Montumu girdim nurtopumun işlemi 11. katta yapılıyormuş asansörlerin oraya gittim benim başım fıldır fıldır dönmeye başladı. Hastane kokusu midemi bulandırmaya başladı. Dışarı çıkıcam düşerim diye korkuyorum ki ayakta durmam bile mucizeydi. Benim zaman zaman başım dönerdi de hiç böyle olmamıştı. Koku daha beter yapmasın diye kapının oraya çıkabildim. Betona oturdum orda epey bekledim geçsin diye. Hiç kalkabilecekmişim gibi gelmesede yeniden hasta olamazdım yurda döneyim dedim. O yolu nasıl yürüdüğümü hatırlamıyorum pek. Kantinden meyvesuyu alıp çıktım, Kızılaya ne zaman biri kan verse eline meyvesuyu tutuştururlarda o geldi aklıma. Odaya çıktım üzerimi değiştirmek için çok uğraştım çünkü kanımı çektikleri o kolu kullanamıyorum herhangi bir şeyi tutamuyorum bile. O kadar zor geliyorki bi kaç saniye telefon tutsam düşecek gibi oluyor elimden. Kolumu açamıyorum da öyle ilk büktüğüm gibi duruyor. Büyük uğraşlar sonunda yatağa girdim ama donuyorum bu seferde her yer soğuk geliyor bunun sebebi belki kaloriferleri yakmamaları olabilir hiç gidip bakmadım ne durumdalar diye.

Bu arada Miray'a da söyledim sabah olanları çok kızdı bana sonra ben tepki verdim sanırsam azıcık sonra normale döndü gibi bişe oldu. O an anladım ki zaten hasta/rahatsız birine kızılmamalı çok fena oluyor herşeyin üstüne o da kızınca yatakta oturdum ağladım sonra uyudum işte.

Hastaneye dair alacağım notların en başında sistemleri berbat çok karışık ve hasta bildiğin dosya peşinde koşarken iyileşiyor bence. Özel ile devlet hastanelerin farkı burda özelde hastaya gerçekten hasta muamelesi yapılırken devlette görevli muamelesi görüyorsun. Dosya peşinde koşturan görevli. Danışma denilen şey oraya boşuna koyulmuş çünkü kimse yok. Halk ne yapacağını bilmeden gördüğü sıraya geçiyor. Güvenlik görevlisi görebilirseniz şanslısınızdır her şeyi bilirler ama ortalıkta çok nadirler yani. Kalabalık onları yutuyormu ne yapıyorsa artık. Öyle işte bi daha hiç gidesim yok sevmemde zaten hastaneleri ama 10 gün sonra yeniden gitmem gerekecek... Yazıma burda son veriyorum çok acıktım da..