18 Temmuz 2011 Pazartesi

Kırmızı erik ağacı

Dikkat bu yazı saçmalanmış olup düzeltmek için hiç okunmamıştır!

Bu köy havası bana pekte işe yaramadı sanırım. Geldiğimden beri başımın dönmesi arttı birde gözlerim kararıp duruyor aslında bunu nasıl anlatırım bilmiyorum ondan böyle yazıyorum. Hani filmlerde kameranın kapakları yavaşça buluşup ekranı karartır bizde burda oyuncunun bayıldığını anlarız heh onun gibi bir şey ama ekran yavaşça değilde pat diye kapanıyor bi kaç saniye etraf karanlık ve ben burda oyuncular gibi bayılmıyorum ama iyiyim geçip gidiyor sonra. Son iki gündür ölü gibi olduğumu saymazsak tabii başımda feci bir ağrı var geçmezse kafamı duvarlara çarparak geçirmeyi deneyeceğim. Burda ağrı kesicim bile yok benim. Bu arada annemin beni sakladığı şarj aletleriyle öldürmeye çalıştığını düşünüyorum. Evde 3 şarj aletimiz var ve onların koyulabileceği yanlızca iki oda var ben niye bu şarj aletlerini bulamıyorum o halde? Annemi biliyorum bizim odamız ve oturduğumuz oda dışındakilere götürmez o şarj aletini ama hiç bi yerde yok yani. He birde veletler uyurken diğer odalara giresim hiç yok. Sahi söylemişmiydim onlardan biri düzce merkeze yani evine gitti tam bida gelmicek derken çoğalıp geldi çocuk! Şimdi evde 3 tane velet var (baş ağrım bundan mı acaba?) sabrım tükenmezse iyidir...

Şimdi bizim bi erik ağacımız var. Kırmızı erikleri oluyor onun köyde doğup büyüdüğümüzden kırmızı eriğin olabileceği bile aklımıza gelmezdi çocukken. Annem o ağacı dikmiş ablamın demişti. (Abiminde bir kiraz ağacı vardı benim niye yok hiç? ) Küçükken ağaçta minik olduğundan dolayı bir kaç tane eriği olurdu ve biz onlar için hep kavga ederdik zaten çoğu zaman daha olgunlaşmadan yerdik o erikleri. Biraz daha büyüdükten sonra ablamda evden gidince o güzelim ağaç ve meyveleri bana kaldı. Tek sorun komşunun ve amcamın çocuklarıydı. Birde her yaz sürü gibi köye gelen akrabaların çocukları. Binbir kavgayla o çocukları uzak tutardık ama birileri yine de balkonumuzdan uzanıp ağacın dallarını çekiştirir eriklerimi yerdi. Bende yakaladıkça küçükleri kovar söz geçiremediğim büyüklere de nefret dolu bakışlar atardım. O ağaç için çok kavga etmiştim ne de olsa her yeni birini geçtiğimde düşmanlarım çoğalıyor eriklerimi alıyordu. Aç gözlüydüm bi kere tüm ağaç benim olmalı benim benim benim. He birde o ağaçtan hiç bir yerde görmemişim dünyadaki tek ağaç bizde sanıyorum o mirasa gözüm gibi bakmalıydım(!) Neyse ki bu bir yıl kadar sürdü sonra bende evden erken ayrılmak zorunda kaldım... Liseye gitme vaktim gelmişti gelmesine de yine de eriğime kavuşabiliyordum bazen köyün veletleri yemezlerse tabii ki! Şimdi ağaç kocaman oldu bende geçmişin tüm acılarını, anılarını bir kenara bırakmışken komşumun lafı azıcık kendime getirdi ''Senin yokluğun belli olsaydın erikler bitmişti şimdiye toplasan da yesek biraz'' diyerek beni ağaca gönderdi. Ne garip geldi sözleri özlem mi vardı? üzülmüşmüydü anlayamadım yine de gülmeye çalışarak topladım erikleri. Şimdi yanımda bir poşette eriklerim var her gün toplayıp yiyorum onları ağaç artık kocaman herkese yetecek kadar var sadece hala çocukları çıkartmıyorum tırmanması zor bir ağaç düşebilirler diye onlara toplayıp ben veriyorum. He birde her şehirde süs olup renk katsın diye o ağaçlardan görüyorum sadece üzülmemi sağlıyor terbiyesizler...

Benim evde birde dolabım var. Aslında bu evde kızların odası yok ama annem sağolsun her erkeğe oda verdi birer tane. Hatta en küçüğüne oda verebilmek için mutfakla oturma odasını birleştirdi. Böyle yetişmişti o aileden erkeğe önem verilirdi. Evde bir odası olabilirdi ama kızların olmazdı. Mirastan gelen yerlerde yine onların olurdu. Hiç umurumda değil yerler falan hatta biliyorum annem olmasa köye gelmem bile ama sadece oğullarını görmesi kızlarına hak tanımaması beni çıldırtıyor ki oğulları asla onu aramazlar ama biz hep aradık ne zaman ihtiyacı olsa yanında olduk sorduk hatırladık özledik bunu ne zaman farkeder bilmiyorum belki çok geç olacak o zaman ona da bir şey diyemiyorum. Geçenlerde öldüğü zaman evi abilerime bırakıp kızlara vermeyeceğini söyledi. Çok çalıştım anlatmaya ama dinlemedi kararını değiştirmedi... Neyse ben ağlamadan konuma dönsem iyi olacak. Benim hiç odam olmadı bu evde ilkokulda kıyafetlerim annemin odasında ya da orda burda olurdu bazen abilerimin odasında onlar gelene kadar. Ablamında gidişiyle sanırım tam hatırlamıyorum annem kendi dolabındaki tek bölümlük bi yeri bana vermişti. Oraya koyuyordum eşyalarımı. Daha doğrusu kıyafetlerimi. Zira lise başladıktan sonra evden tamamen koptum. Artık eşyalarımın bir önemi yoktu nereye koyacağımın sanırım bundan olsa gerek lisedeki yurdumu çok sevmiş ayrılmak istememiştim, kendi yatağım ve kendi dolabım vardı kimse bunu değiştiremiyordu. Evdeki dolabımı boşalttım geçen gün. Orda ne kadar anı biriktirdiğimi farketmemiştim. Lacivertten kalan her şey ordaymış meğer. Bana aldıkları ya da aynı olsun diye ikimize de aldığımız kıyafetler. Bazıları küçüktü, bazıları makine de küçülmüştü ama yine de tüm gerçekliğiyle ordaydılar. İlk okul önlüğüm bile orda duruyordu lan! hepsini ayırdım teker teker. Önlük ve formalarımı askıya asıp saklaması için anneme verdim. Lacivert ve diğerlerinden kalanları başka bir yere ayırdım ve köyde giyeceklerimi yıkamak için makineye attım. O ayırdıklarımdan sağlam olanları anneme verdim isteyen ya da ihtiyacı olanlara versin diye.  Çoğunu hiç giymemiştim bile öylece çürüyemezlerdi. Peki anılar? Bana aldığı Galatasaray formam? Çakma olduğu için amblemi makinenin sıcaklığında küçülmüş formayı giyilmez hale getirmişti yine de atmaya kıyamamıştım. Öyle bir sürü kıyafeti verdim işte anneme. Annem de Ali'ye verdi yani veletlerden birine olanları tabii. Erkeksi giyindiğimden hiç sorun olmadı tabii bu. Formayı da verdi amblemi sökeriz dikişinden altında iz bile bırakmaz diyerek. Aldım elime tek tek söktüm amblemi verdim velete. Çekyatın üzerine bıraktı. Annesi de o gün çağırdığından bu düzceye giden velet. Son anda valizine koydu onu kapının orda içimden engel olmak geldi o forma benim alma diyecektim. Tuttum kendimi forma da gitti böylece. Kalan her şey gitti. Geride kalanlar da günü geldiğinde Laciverte vereceğim eşyalar. Onu sevmiyorum ama fazla sahiplenici biriyim sanırım eşyalarını gördüğüm yerde alıp tekrar dolabıma atasım geliyor. Yapmayacağım tabii bunu. Şimdi eşyalarımı başkalarının üzerinde gördükçe düşündürüyor beni bi an. Gidip almak istiyorum ama umrumda değil diye kendimi tutuyorum. Hepsi bitti sonuçta o eşyalar orda daha işe yarar olacaklar... Büyüdükçe her şey daha berbat olmaya başladı bu evin her köşesinde iyi ya da kötü bir sürü anım var çocukluğum ve sahip olamayacaklarımla gömmek istediğim. Bu sefer hepsi daha belirgin olmaya başladı. Ne farkı vardı bilmem geçmişten ama hiç birini düşünmek istemiyorum, hepsi ayrı bi acıtıyor insanı... Keşke dönsem çocukluğuma anneme sarılsam uyusak ve hiç uyanmasam...

Annem beni yatağından da attı zaten. Normalde 20 yaşına gelmiş kızım ama annemle yatıyordum hep onun sıcaklığı başka hep ısıtırdı beni. Geçen gün yan yatağı göstererek üzerindekileri boşaltalım sen burda yatarsın gibisinden bir şey söyledi. O gece salonda uyudum sonrasında da o yatağa geçtim. Bir şeyler koptu sanırım aramızda ve o bunun farkında olabilir bilmiyorum. Belki ben yanlış anlamışımdır tüm bunları, umarım yanlış anlıyorumdur sadece. Ben annem olmadan yaşayamam ki, Büyüdüm ama hala anne kuzusuyum ve çok seviyorum onu... umarım onun ölümünü göremeden ben ölürüm yoksa o acıyla yaşayabilir miyim bilmiyorum. Bu arada şarj aletleri konusunda hala aynı düşünüyorum lan üçü birden nasıl ortadan kaybolur! Miray'la konuşurken kapanırsa o telefon ben biterim yani. Zaten çok konuşamıyoruz konuşabildiğimiz şu zaman içinde kapanırsa kırarım o telefonu gerçi sonra hiç konuşamayız ama.. Annem geldi şimdi bu kadın beni öldürür. Kapının arkasına asmış hepsini ya. Olmaz ki canım bu kadar da. Neyse bana o kadar çok benziyor ki neredeyse aynıyız onunla tek fark onun ataerkil yetişmesi tabii bunun getirdiği değişiklikler... Neyse sustum.

Miray'ı o kadar özlüyorum ki hep doluyor gözlerim tutamazsam ağlıyorum da. Ben hiç böyle olmamıştım ki hiç ağlamamıştım özledim diye ne zaman değiştim de böyle oldu acaba.. Bir haftaya yoğunluğunun azalmasını umuyoruz ama sonrasında zaten fındık başlamayacak mı? Kopacağız yine. Acaba daha çokmu ağlarım yoksa alışırmıyım ki buna? Dün Kurt ve Işık'ın yanındaydı (önceki günde olabilir tam hatırlmıyorum) Işık neden benimle konuşmaya çalışmıyordu acaba ya da başka şeylere.. Neden hatırlamıyor ki beni? Köye geldikçe yanlızlığım arttı sanki hatta kendimi terkedilmiş hissediyorum. Hiç kimse mi hatırlamaz ki beni? Köyde çok yanlızım annemlerin yanına gidiyorum hep köy ve dedikodu sinirlerimi bozuyor kaçıyorum içeri bilgisayar ve kitaplara gömülüyorum. Elime telefonu alıyorum Miray'ın mesajlarını okuyorum mesaj atmak geliyor içimden ama onunda cevap veremeyeceği aklıma gelince vazgeçiyorum biliyorum cevap veremediği zaman ben yanlızlığıma daha fazla takacağım. Onunda elinde olan bir şey yok tabii. Susmam gerek biliyorum... Çok seviyorum onu çok özledim de umarım beni bırakmaz diyeceğim ama istedikleri ters olur insanın... Neyse tamamen susup kendime gelsem iyi olacak yarın gözlerim şişmiş bi şekilde uyanmak istemem...

14 Temmuz 2011 Perşembe

Kablosunu cama astığım internet gözünü sevim azıcık çek!

Azıcık köyden eserler. Annem tavukları çoğaltmış, buzağılar hala aynı durumda ve çok tatlılar. Bir kaç tane civcivimiz bile var yakınlarda hindi falan almayı düşünüyor eve iyice alıştı. Sanırım o da farkında artık yaşlandığının... Eve daha yakın oluyor gittikçe daha az yorucu işlerde uğraşsa da yine de anaanneme yardım etmekten geriye kalmıyor. Bu yaz dayımın ve anaannemin fındığını toplamaya yardım edecekmişiz öyle güzel bi haberdi ki(!) diyecek hiç bir şey bulamadım ben. Kendim için sorun değil hala gencim gider çalışırım da annem evde kalmaz işte. Neyse bir yolunu bulmak gerek desem de sanmıyorum o yolun var olduğunu. Abim ve ablamda veletleri eve yollamışlar. Çok gıcık bir durum lan alın evinize besleyin büyütün doğurmasını biliyorsunuz anneme niye veriyorsunuz tatilde? Bilmiyorlar sanki... Neyse evdeyim ve onlarla uğraşıyorum. Zaten kız olduğumu en çok burda hissediyorum; güzelim komşularımın ''sen kızsın, yapacaksın'' laflarının arasında. Çokta umurum da değil ama burda hayat farklı o kadar doğallar ki insanlar. Magazin dünyasını bile şaşırtacak dedikodular döner mesela. Haberleri hızlı yayılır herkes herkesin derdini bilir gerekirse yardım eder. Her gün sizin inek bizim tarlaya girdi muhabbetinden kavga çıkabilir mesela ya da çocuğu köyün öbür tarafında da olsa bağırarak çağıran bir baba bulunur.

Köyümü seviyorum burda olmayı da seviyorum ama işlerini sevmiyorum. 1 saat önce temizlediğin yer anında batabiliyor hiç bir şey belli olmuyor. Taşıdığın su kestiğin odun dakikasında bitiyor. Ürettiğinden çok tüketiliyor meretler. Neyse fazla uzatmışım ben yine.

Anlatacak çok olayım vardı da unuttum ben yine. Geçen gün annem evde yok (anaannemlere gitti!) ineklere ben bakacağım. Sabah bağlamış bi yere söyledi gitti. Öğlen olunca yerlerini değiştireceğim ki akşama kadar aynı yerde otlamasınlar. Gittim değiştirdim geldim eve çocuklarla uğraşıyorum babaannem geldi inek dolanmış ölüyormuş falan filan. Kurtarmış onu olayı ince ayrıntıları ile anlatırken içeri kaçtım ben zira ayrıntıyı sevmiyorum. Neyse akşam almaya gittik kuzenimle inekler yok yerinde. Hadi birini kurtardın da ikisini birden ne yaptın kadın! arıyoruz falan diğer kuzenin yanına gittik o tehlikeden uzaklaştırıp evinin oraya götürmüş. Aldım eve getirdim. Öyle önemli bir olay sanılmaz aslında da o gün o vakitler sanırım ilk kez babamın yokluğunu hissettim. O olsaydı daha mı farklı olurdu diye çok düşündüm düşünmesine de ne değişecekti ki? Annem daha az mı yorulacaktı o zaman? 7 çocuğa bakmanın zorluğunu yaşamayacak mıydı? ama o adam varken dayak yemeyecekmiydi yine? Onların tarafından hep suçlanıp ezilmeyecekmiydi? Yokluğu daha iyiydi belki de bilmiyorum, onu anlattıklarında bir şey hissettirmiyor bana annem hep bu konuda hassas olduğumu düşünüyor da ben niye öyle değilim ki? Belki de onu hatırlamayacak kadar küçük olduğumdandır... Neyse yazmak istemiyorum pek bu konuda.

Miray'ı deli gibi özlüyorum. Şerefsiz internetimi cama asıyorum öyle zar zor çekiyor, şuan bu yazıyı bir belgeye yazıyorum blog açılırsa oraya yapıştırıp kaydedeceğim. Msn açılmıyor zaten anca Miray'la oynadığımız oyuna ona da epey uğraştıktan sonra bakabiliyorum. O da olmasa çıldırırdım burda ben. 3 gün sonra sms'im bitecek ne yaparım onu da bilmiyorum. Kontörümün ona yeteceğini sanmıyorum. Turkcell faturam gelmiş 99 tl'cik. Kotayı nasıl aşmışsam artık anneme henüz söyleyemedim. Ödemek çok sorun değil bursum yatacakta o vakte kadar net'i kapatırlar mı acep? Kontör meselesini halletmem lazım sonra annemle faturayı konuşurum belki. Pfff kızmaz bana da onu maddi konularda işin içine pek katasım gelmiyor.

Miray'ı görmek istiyorum ben. Yanında olmak sarılmak... Uzaktayken daha çok özlüyorum onu göremeyince daha kötü oluyor. Resimlerine bakıp duruyorum her birini ezberledim artık. Öyle tatlı ki yerim ben onu.. Yeğenlere sussunlar diye pc'mi veriyorum bi karıştırsalar neleri bulacaklarda aklı oyunlardan ötesine çalışmıyor ki çocukların!

Şu okul açılsın da... Eylül'ün 20'snde başlayacakmış dersler. Miray'a bunu söyleyecektim ama erkenden uyuyakaldı sanırım. Bir hafta önce gitmeye çalışacağım oraya annem gönderirmi bilmiyorum da gitmem lazım benim. Para da biriktirmem lazım ki istanbula gidebileyim. Çok masraflıyım ben yaaa... Bek buraya gelecek ağustosta bana hediye olarak bir köpek alacakmış şu köpek arama meselesinden bahsetmiştim ona bulamadığımı da biliyordu rottweiler yavrusu bulmuş ama otobüsün bagajında gelecek köpek uyutulmuş bir halde. Bagajda nasıl bir şeyse ışık ve klima varmış. Her molada kontrolde edecek ölmez dimi ya? Ben çok istiyorum o köpeği ölürse kötü olur... Neyse şu vakitte annem beni bekliyor. Evet hala ana kuzusuyum ve onunla uyuyorum ama onu çok seviyorum...

Miray'ı mı da çok seviyorum... Aşkım ben çok özledim seni. Biliyorum bunları ofiste okuyacaksın kendini yorma pek tamam mı :)) SEni sevdiğimi de sakın unutma... (Hangi ara nasıl bu kadar doldun ki bende yokluğunda çok eksik kaldım...)

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Bu bir veda yazısıdır

Şuraya attığım başlıklarla yazılarımın hiç bir alakası yok ya. Tamam dengesizimde bu kadar belli edilmez canım.

Neyse günün tüm güneşini yediğimden beynim sıvı halde şuan ondan yazamıyorum. Yarın 1 otobüsü ile köye geçiyorum ve köyde çözüm bulana kadar internet yok. Yani buraya da giremezsem şaşırmayacağım. ama özleyeceğim herşeyi özellikle Miray'ı... Onu görmeden nasıl yaparım bilmiyorum. Neyse bir çözüm bulacağım ben...

Şimdi sıvı olmuş beynimi azıcık dinlendirsem iyi olacak. İyi geceler... Beni de güzel(!) bir tatil bekler...

7 Temmuz 2011 Perşembe

Mutlu dileklerim var benim

Yine başlıyorum neler yazacağımı bilmeyerek. Çok ara verdim değil mi yazmaya. Ah şu zaman yokmu bana karşı, birde oda arkadaşım olacak cadı.

Size onu hiç anlatmadım. Hani eski yurdumda homofobik ve tayfası vardı ya Melekmiş onlar melek! Geldim şeytanına çattım sanki. Kız beni çıldırtıyor. Neden böyle değişti bilmiyorum ama gitmeden onu boğazlamazsam iyi yani. Gece uyurken daha doğrusu uyuyor numarası yaparken yastığı tutup ağzına kapatasım var. Neyse fena sinir yapmışım ama bir an önce gitmek istiyorum bu yurttan niyeyse bunu kavga ederek yapasım yok. Başka şeyler yazayım ben en iyisi.

Miray'la bizim yüzüğümüz var bahsettim mi bilmiyorum ama istanbuldayken yüzük takmıştık. Heh işte o yüzüğü arada çıkarıp bakıyorum içine yazısına falan tamam diyorum bu gerçekmiş ben hayal kurmadım yani. Bazen rüyaymış gibi gelmiyor değil. Biri beni uyandıracak ve bitecek sanki. Ama biliyorum bu bitmeyecek, onu fazla seviyorum zaten bitmesin. Bugün baya işleri falan vardı çok özledim ya göremedim de zaten. Kaçıp gidesim var yanına ama annem geliyor aklıma otur lan oturduğun yerde diyorum. Sayılı gün çabuk geçermiş zaten bende şafak sayıyorum 83 gün falan kaldı işte okul açılmasına sonra yeniden özgür olacağım. Kesin bir tarihte bilmiyorum ne zaman açılacak okul tam bilmiyorum ki. En son böyle tarih saydığımda otelde sadist patronumun emrinde çalışıyordum. Birde fındık zamanı sayıyorum işte günleri. Sahi bu yaz fındık var kaçsam mı ne? Ama yok ya anneme bırakamam onca işi... Bizimkilerle kavga edecektim zaten. Yok olup gitseler keşke diyorum ama annem daha da üzülürdü o zaman. Cidden anne olmak zor iş, onca çocuk büyüt haftada bir kez olsun telefonla aramasınlar seni. Tabii işleri varsa o zaman değişir her şey. Canım annem olur bir anda aramadıkları kadın! He bu arada yüzük taktığımız gün biri fotoğraf çekmişti ama o resimler hala yok :( onları istiyorum ben yaaa :(((

Oha nasıl atlamışsam ordan oraya. Çok güzel saçmalıyorum ben. Miray'la konuştuk bugün yerim yaa. Ben çok mutluyum onunla ya. Hani herkes der ya bunlar ilk günler geçer diye. Bilmiyorum geçer mi geçmezmi ama hiç bitmesin yani. Onun yanında olsam tüm dünyayı unuturdum herhalde... Şimdi biz (umarım) bir ömrü beraber geçirme planları yapıyoruz azıcık (Sorun etmiyorum canım çok mutluyum bu şekilde ben) düşününce ailelerin tanışması gibi bir şey var. Tabii onlar değilde mesela ben onun ailesi ile tanışcam falan filan. Ben şimdiye kadar kimseyi aileme yaklaştırmadım, pardon ufak bi düzeltme ailemi kimseye yaklaştırmadım. Ben bizimkileri tanıyorum kendi çaplarında iyiler falan belki çokta iyi anlaşırlar ama nedense bu düşünce bana korkunç geliyor. Geçen gün ablamla msnde tanıştırdım belki bir sorun olmadı o an ama bilmiyorum ya abilerimden özellikle uzak tutasım var. Annem zaten melek gibi onunla herkesi tanıştırabilirim :) Ama Miray'ın sevgilim olduğunu kaldırabilir mi bilemiyorum. Ara sıra sorduğunda varsa bile sevgilim yok derdim şimdi var dersem olmayan aklımın okuldan uzaklaşacağını düşünüp biraz endişelenebilir. Bilmiyor ki benim aklım hiç okula gitmiyor... Başka bir sorun etmez zaten ona lezbiyen olduğumu söylediğimi bile unutmuştur diye düşünüyorum. Bu konuda hiç bir şey sormadı da. Belkide vakti olmadı, önümüzde kocaman bir tatil var...

Geçen gün hayvanat bahçesine gittik Damla'yla. Daha doğrusu o götürdü beni. Nasıl bıkmışsa kız benden evden gelir gelmez oraya, buraya, şuraya gidiyoruz hiç itiraz yok yat yat bıktım dedi. Ben memmundum halimden oysa ki. Neyse hazırlandık bu tarifle biliyor yakın diyor yürüyerek gidermişiz(!) Yürü yürü bitmiyor. Yol ıssız birazda korktuğumdan değilde hoşuma gitmedi yine de. Kime sorsak ilerde sağda. Alın o Sağ'ı... Neyse 1.5 saat kadar yürüdük o yakın(!) yola. Bileydim dolmuşla gayet güzel giderdim. Açlıktan öldüm bide girdikten sonra her hayvana yemek gözüyle baktım. Çıktıktan sonra yürümedim tabii bindim dolmuşa geldim. Yemeğide anca geldikten sonra yedik zaten. O günden beri Damla beni yurttan çıkaramıyor.

Yarın iş çok yurt taksidini yatıracağım. Sonra Damla'nın planları var ama bir yolunu bulup kaçmam gerek...

Neyse ya çok özledim ben aşkımı şimdi o mışıl mışıl uyuyo bende kıvrılıp yatacağım yanına... Oooof of çok seviyorum lan! ölürüm ben ona :)) Herşeyim benim bunu okuduktan sonra ne yaparsın bilmiyorum ama sevgiline bi öpücük atsan fena olmaz hani :Pp

2 Temmuz 2011 Cumartesi

İçimdeki canavarlar

Ne yaşıyorsa insan yanlız yaşıyor, yanlız hissediyor. Milyonların olduğu bir alanda bile tekil duygular besliyor...

Miray'a bu kadar inanırken neden hala bebeğim yazdığında yapmacık geliyor o an. Sadece bunu yazdığı zaman oluyor bu. Biliyorum geçmişle şuanı karşılaştırmak çok yanlış özellikle bu konuda. Ama Zek bana hep bebek'li hitap şeyleri kullanırdı sonra Zek yalan olunca tabii bu hitap şekli herşeyi ile yapmacık gelmeye başladı. Tabii kesinliklikle bunlar Zek'i düşündüğümden falan değil ama sadece o an Miray bana onu söylediğinde öyle geliyor. Aklıma geldi az önce yazdı da hemen yazayım dedim bende sonra bunamamı ne varsa unutuyorum gidiyo. Son zamanlarda pek konuşamıyoruz o fazla yoğun çok özlesemde kendimi tutmaya çalışıyorum yoksa geçmişte olduğum gibi olmaya devam edersem ikimizi de çıldırtırım ben biliyorum. Öyle ilgi delisi salak bir şeyim işte..

Staj bitti. Damla ile tek ortak noktamızdı zira ben bilgisayarıma gömüldüğüm zaman başka bir şeyle ilgilenmediğim için garibim benden sıkılmıştı. Stajdayken başka birşey de olmadığı için onunla vakit geçirirdim şimdi patronlarla konuştuk ve bitti. Konuştuk derken abiler Damla'nın yerine konuştu Damla'nın patronu da benimkini halletti gibi bir şey oldu. Hemen anlatıvereyim. Şimdi bizim ofis bildiğimiz ev tipi bir yer mutfağı var kimsenin kullanmadığı küçük odamsı bir yer var ki patron beni ordaki bilgisayarın başına atmıştı. Ana ofisi birde banyosu var işte. Neyse bu adam ana ofisinde misafiri ile otururken ben Damla ile benim orda oturuyorduk. Zira adamın misafiri var nasıl gideyim yanına? zaten olmasa da o kadar korkuyorum ki gitsem bile o kapıda dilimi yutup kalırdım. Nasıl gerildim ama ne dicem ben bu adama? Çekip gidiyorum imzala dosyayı diyemem. Başka bir şeyde diyemem. Rahatlayayım diye Damla'ya da şaklabanlık yapıyorum hatta minicik bir diyalogumuzu yazasım geldi;

D-Ooo bu koltuk çok rahatmış çok ii uyunur
E-Sen bide onunkini (Onunki dediğim patronunki) görsen
D-Hmm oturdun mu? 
E-Cx sildim 
D-He dokundun anLadın baktın çok rahat yapışıp uyudun yani...

Böyle saçmalayabiliyorum işte. Neyse biz öyle boş boş şe ederkene Damla'nın patronu geldi bizim iş yerine. Gitti içeri. Bir kaç dakika sonra da cesaret alarak biz gittik. Kapından içeri girdim böyle santimlik adımlar atarak nasıl korkuyorum ama kapıda bi dikildim önce sonra masaya yaklaştım hala bende tepki yok. Damla'ya bakıcam cesaret almak için sağa bakıyorum yok sola bakıyorum yok arkamı bi döndüm Damla dışarda balık akvaryumuna bakıyo. Hay ben senin dedim içimden. Sonra Damla'nın patronu sessiz bekleyişime acıdı da bu kızlar memlekete gidecek senden yakışıklı bir imza istiyorlar dedi. Öyle ben hala tek kelime edemeden dosyayı imzalattım. Birde bana üzerinde kaşe olan bir zarf lazım iş yerinin onu söyledim nasıl kekeliyorum ama. İşte böyle çok korkağım ben...

Hazır korkaklık demişken Miray'dan da çok korkuyorum ben. Öncelikle kaybetmekten tabii de ondan sonra bana kızınca korkuyorum. Ne yapacağımı şaşırıyorum falan. Ben geçmişte yaşadıklarımı tekrarlamak istemediğimden birazda böyle kalıyorum yani. Çok kötü diyemesemde geçmişimi iyi de diyemiyorum çok fazla hayal kırıklığı yaşadığımdan belki de. Ya da herkese salakça güvendiğimden de olabilir. Öyle melek gibi bir insan da sayılmam ama ben birini sevince dünyamın merkezi yapıyorum işte. Bütün hepsinde Miray'a ayırdığım kısım daha fazla, çok fazla güveniyorumdur belki de eğer bu da hayal kırıklığı olursa kendimi yeniden toplayabilir miyim bunu da bilmiyorum. Belli etmiyorum dışarıya pek üzüldüğümde gizliden kaçmak karanlığa daha kolay insanların bende anlayamayacakları acıya empati göstermeye çalışmalarını ya da yüzlerinde ki o sahte maskeyi görmemiş oluyorum böylece. İnsan ne hissederse yanlız hissediyor bu dünya da.

Bu kadar kıskanç olmasam belki daha iyi olabilirdi hayat zira çok suratsız bir şey oluyorum. Hele Miray'ı kıskanınca öyle beter bişi oluyorum ki anlatamam tabii ona azıcık tripten fazlasını göstermiyorum ama içim içimi yiyo resmen. Niye bana böyle demiyo, niye bana böyle davranmıyo, o kız kim, ne kadardır tanışıyorlar, Miray'ı sevmişmidir, bişi hissetmişmidir? gibi ardı arkası kesilmeyen bir ton soru beliriyor aklımda içimdeki kıskanç canavarı dizginlemeyi öğrendim öğrenmesine de o bir kaçarsa hayat Miray'a da bana da dar gelir yani. Sonra sevgilisini kıskançlıktan kaçırdı diye yazarım buraya. Ben bile kaçmak istiyorum benden bazen... Birde ilgi meraklısı bir tarafım varki sürekli benimle ilgilensin istiyorum öyle konuşsun sorsun anlatsın ama biz hep bir iletişim halinde olalım hep bileyim ben onun ne yaptığını nasıl olduğunu falan. Geçen gün netten çıktıktan sadece 5 dakika sonra mesaj attım cevap vermedi sonra hey iyi misin sen ya falan filan deyince kızdı bana. Ben bi tırstım ondan beri dikkatliyim bu konuda da. Cevap vermiyorsa işi vardır diye kendimi rahatlatmaya çalışıyorum ama gel gör ki içimden o mesaj atana kadar bir sürü şey yazmak geçiyor. Neyse çok konuştum ben gene susayım hem gece oldu artık Miray beni bekliyor (: İyi geceler...