29 Haziran 2011 Çarşamba

Şikayet edesim var ama nereye

Beklenilen olduğunda bile daha fazlasını ister insan... Doyumsuzluk kanında var!

Sonunda beklediğim oldu. Bu defa olmamasını dilemekle hata falan da yapmıyorum. Zira ağrısı ve duygusallısı çekilmiyor. Acayip mızmız oldum he. Nefret ediyorum bugünleri yaşamaktan çünkü her şeye ağlayan çocuklar gibiyim -bakuganın ölümü kadar saçma olmasada- herhangi bir şeye ağlayabiliyorum şu günlerde. Patron bana kızmasa bari zira kızarsa ona bile ağlarım ben. Normalde ağlamak bir yana adamı dövecek gibi bakarım da -sanki yapabileceğim- Neyse öyle işte. Bitse de kurtulsam derdindeyim şimdi. Gecikince sorun olur, olsa ayrı bir sorun of ne zor iş kadın olmak. Kadında bende büyük durdu sanki.

Neyse işte. Damla hasta pazartesi doktora götürdüm ve hastanelerden vs bir kez daha sanırım nefret ettim. Sağlık ocaklarındaki yeni aile hekimi sistemi çok gıcık. Muayene olabilmek için kaydımızı buraya almamız gerekiyor. İkimizde okul için burda olduğumuzdan garip yani. Biz öğrencilere ayrıcalık yapılmalı bence. Doktor muayene edeceği tüm vakti Damla'nın kaydını almaya çalışmakla geçirdi gibi bir şey. Birde sıra bekleme kısmı var. Bizim gittiğimiz yerde şu bankalardaki sistem gibi sıra sistemi var. Sıran gelir ışık yanar ses gelir falan filan. İşte orda çıkan ses o kadar fazlaydı ki hiç birşeyi olmayan benim bile başım ağrıdı iki dakikada. Allah'tan doktor düzceli çıktı da sıcak davrandı yoksa mahkeme duvarı gibi suratı olan doktorları da sevmiyorum ben. Gittik bir iki baktı geri yolladı kızı resmen. Doğru düzgün inceleme yok yani. Kbb'ye görün dedi. Sağlık ocakları niye var hiç anlamıyorum zaten. Acil desen bakmazlar hastaneye yollarlar. Herhangi bir durumda Sadece dıştan bakıp yine başka yere yollarlar. Tek iyi çözümleri grip oldu bende. Bir tek ona verdikleri bir iki ilacı kullanmıştım. Bir defasında sırf okuldan kaçmak için hasteneye gittiğimde kadın sordu bir kaç yerim ağrıyor dedim yüzüme bile bakmadan ilaç yazdı sağolsun. Kullanırmıyım o ilaçları? Asla! Ondan pek sevecen yaklaşamıyorum sağlık ocağı gibi yerlere. Lisedeyken özele giderdim orda da beni bir defasında çocuk doktoruna vermişlerdi üstelik acile gelmiş bir hastaydım. Sağolsun kadın çok ilgilendi(!) Yine gözlerim için lisede gözlük vermişlerdi numaralı bir yıl sonrasında gittiğimde aynı doktor fırça atmıştı sen okuldan kaçmak için gelmişsin bir şeyin yok ama dinlendirici vereyim yine de demişti. Eh bende onların yerine renkli sıradan lens almıştım zaten.

Daha sonrası yurtta geçen sıkıcı zamanlar işte. Bir de iki gün işten kaçmış olmanın rahatlığı. Patron geldi az önce sordu anlattım gitti. Sağolsun pek kaale alır beni. Geçen hafta yediğim fırçadan dolayı adamdan çok korkuyorum yahu. Zaten bakışları kartal gibi tırsıyorum. Oturup ağlıcam. Burda çalışmak otelde çalıştığım zamanları hatırlatıyor ve tesadüf odur ki ben ordaki patronumdan da nefret ederdim! O bundan daha caniydi gerçi.

Neyse yazamıyorum ben ofiste patron ortalıkta dolaşırken /:

Miray'ı özledim ben... Çok hemde..

26 Haziran 2011 Pazar

Bir karışık oldu bu

Zamanın değiştirebileceği şeyler vardır bazen de değiştiremeyecekleri. Umarım sen hiç değişmezsin...

Stajdan sonra gelecek haftasonuna dinlenme planı yapmak benim neyime ki? Bu hafta Bek'in doğum günü olduğundan hediye aradım sonra kendimde bir şey yaptım. Tam göndericem pazar pazar açık kargo bulamadım hediyeyi de yollayamadım tabii. Canım sıkıldı buna. Zira yarın yolladıgımda hediye doğum gününden bir gün sonra gitmiş olacak. Neyse işte öyle bir şeyler. Bek bu konuda olsun kavga çıkartmasa dicem yani umarım çıkartmaz...

Şuan Miray camda olduğundan ara ara yazmak için çırpınıyorum :)) Kıyamam ya galiba Miray hasta olacak :( Yarında inşallah doktora gidecek. Umarım yani...

Bakkala gitti şimdi. Yanında kuzeni var onları izliyordum nasıl hareketli ama ya benim durgunluğumun tam zıttı yani Miray. Bunca enerjiyi nerden buluyor bilmiyorum ama onun kendi gibi oluşunu seviyorum hiç başkasıymış gibi olmaya çalışmıyor ya da sadece benimle konuşuyor diye kendisini kasmıyor. Bazen benim kastığımı düşünüyor ama ben hep böyle garip bir yaratık olduğumdan azıcık yanılıyor.

Dün akşam yurtta Damla ile elbise falan giydik denemek için Damla beni Miray'ın yanına elbise ile göndermeye kararlı seni böyle bir görsün bi daha ayrılamaz senden diyor. Mini eteğim falanda var benim ama sevmiyorum etek giymeyi rahat olamıyorum ondan üzgünüm Miray ama beni elbise ile sanırım hiç göremeyeceksin :))

Banyoya gitmem gerek üşeniyorum sabah sabah staja gideceğimden hiç giremicem yağlı saçlarla da gidemem. Pff gece gece de sevmiyorum ki yaaa...

Aaa sahi ben kabus görmüştüm her zamanki gibi. Bu defa daha bi garipti tabii. Bir bebek vardı onu korumamı isteyen. Onca şeye rağmen koruyamadım. Sonra koruyamayınca o gitti tabii. Gitti derken sanırım öldü bilmiyorum. Sonra o ölünce bana saldırmaya başladılar bende kendimi yüksek bi yerden aşağı attım rüyam bitsin artık uyanayım diye. Zira bu defa ne kaçabildim ne de uyanabildim. Ama atmama rağmen hala uyanmadım oraya resmen çakıldım hissettimde bunu. Sonra bi baktım ruhum bedenimden ayrılmış uçuyorum falan nasıl rüyadır bu diyeceğimde daha önce de çok gördüm böyle. Sonra aklıma Miray geldi yere geri dönmeye çalıştım Onun yanına gitmek istiyorum son kez görcem falan derken uyandım. Asıl garip olan uyandığımda cidden o zemine çakılmışım gibi her yerimin ağrımasıydı... Neyse işte Miray aklıma nasıl geldi bilmiyorum ama beni o uyandırdı bi daha da uyumak nasip olmadı zaten.

Neyse böyle işte sıkıldım yazmaktan Miray'ı izlicem ben. İyi geceler.

23 Haziran 2011 Perşembe

Özledim mi ne?

Her gün doğumunda ve batımında bir gün daha geçtiği için mutluydum aslında... Sana gelişime az kalıyordu gittikçe ve yine her mutlu olduğum sensiz geçen zamana lanet ediyordum yanında olamadığım için...

Hiç umut kalmadığında anlarsın, aslında hayat çok basit; aldırırsın ya da aldırmazsın insanlara/olaylara...

Miray bana ne yapıyor bilmiyorum ama çok fazla bağlandım çok fazla sevdim. Aşktan daha mı öte yoksa benim aşk kavramım mı farklı bilmiyorum. Ne onu anlatabilecek kelimelerim var ne de bu zamana sığdırabileceğim anlarım. Bugün aklıma gelen bişi yazacağım yine. Her zaman ki gibi unutmuş biri olaraktan şaşırmıyorum aslında bu duruma. Miray'ın yanındayken o ilk gün kafede oturuyorduk. Zaman geçerken etrafta insanlar görünce şaşırıyordum ben bu kim? hangi ara geldi? ne zamandır burda? Kısacası Miray'ın dışındaki herşeyin ve herkesin farkında bile değildim. Işık'ı görürdüm yine Sevgi ile otururken onlara daha bir şaşırırdım resmen bir hafta ayrı kalmışız gibi gelirdi özledim seni derdim dünyanın farkında olduğum o kısacık anda. Sonra yine Miray girerdi görüş açıma kopardım ben bir kez daha dünyadan. Şikayetçi değilim bu durumdan aksine mutluyum onun dışında bir şey düşünmediğim için. Düşünülen şey sadece O olunca huzurlu geliyor nedense hayat...

Sağlığı konusunda fazla endişeliyim. Biliyorum hastaneyi sevmiyor, gitmek istemiyor belki başka sebebi de vardır bilmiyorum. Ama başı daha sık dönmeye ve ağrımaya başladı. Belki önceden de vardı bunlar ben bilmiyordum, yine de ciddi olarak endişeleniyorum. Ona bir şey o mutlu yaşasın istiyorum ama bunu hiç bir şekilde yapamıyorum. Bu bana eksik hissettiren tek şey. Mesela orda olsam hastaneye kendim götürebilirdim onu. Hatta zorla götürürdüm yani. Onun iyi olması için herşeyi yapabilirdim. Yerine ben çalışabilirdim işte (Patronu hiç durmadan ikimizide atardı iş yerinden) Babası ile kavga ederdim gerekirse ama yine de sustururdum o adamı (bu defa babası ne yapardı bilmiyorum) ellerimle yemek yapar yedirirdim (Bu ona daha çok zarar vermesin :S ) İşin şaka kısmını geçersek O'nun için herşeyi yapabilirim...

Stajdan bıktım. Patronum beni kaale bile almıyor. Damla'nın patronu çağırdı beni dün iki gündür onlara yardım ediyorum. Ölüyorum yorgunluktan. Deseler dosyanı imzalayacağız defolun gidin bi saniye bile düşünmeden dosyamı veririm adamlara. O derece bıktım. Kalan 5 haftada nasıl dayanacağımı bilmiyorum. Tamam bundan önce de otelde ve tarlada çalışmış olabilirim ama bura kesinlikle göründüğü kadar kolay değil. Bizimle çalışan adamlar olmasa o kadar bile dayanamam Allah'tan onlar arada şebeklik yapıyorlarda zaman daha hızlı geçiyor gibi oluyor. Çalıştığım vakitlerde Miray'a da yazamıyorum çok kötü hissediyorum ilgilenemiyorum ve çok ama çok özlüyorum her an ne yapıyor ne ediyor bilmek istiyorum daha da önemlisi iyi mi? onu bilmek istiyorum...

Işık ve diğerleri hepsini o kadar özledim ki. Tatillerden nefret ediyorum! özgürlüğüm gidiyor elimden. Dilediğini yapan o EfsuN gidiyor yerine ot gibi yaşayan ana kuzusu gibi bir şey geliyor. En kısa yoldan daha bir hafta yeni dolmuşken ben beş parasız kaldım. Annemden para almadan yaşamaya çalışıyordum birde... Bana para gönderdi dün bende bugün aldım o yani. Sanki burda kalırken masraflarım daha bir arttı. Her yerden bir eksik çıkmaya başladı.  okulu özledim hayat ordayken güzelmiş. Bence bugünler benim şükretmem için var...

Tarihin en uzun yazısını yazıyorum. Bir kaç tespitim vardı unuttum çoğunu ama aklımda kalanları yazayım. Mesela erkeklerle ilgili bişi gelmişti aklıma. Her tarafı kılla kaplı bu varlıkların hayvan gibi yemelerine rağmen normalden daha az kilo aldıkları bir gerçek. Bunun sebebi tüm proteinin her tarafındaki kıllara gitmesi sanırım. O kadar sağlıklı oluyor ki o kıllar çoğu zaman (abilerimden bilirim) benim saçlarım bile o kadar sağlıklı değil yahu! bu varlıkların kıllarını kıskanmıyorum ben bi kere(!)

Sahi erkek demişken bugün Damla ile yürüyoruz ilerden bi adam gidiyo gayet rahat falan ne konuşuyorduk hatırlamıyorum ama bişi dedi o bende ''erkek olmak vardı'' dedim. O an farkettim ki eskiden hep içten söylerdim onu çünkü erkek olmak isterdim. Bizim toplumumuzda erkek dediğin şey özgür, her hakka sahip ve ne yaparsa yapsın ayıp yok onlara. Şeyini açıp dolaşsa o erkek yapar olur adı. Köyde büyüdüğümden bu özgürlükleri beni çok etkilerdi. Küçükken bir program vardı hatta estetik falan yaparak insanların hayallerini gerçekleştiriyorlardı anneme oraya bende katılıp erkek olacağım demiştim, kadın beni kaale bile almamıştı orası ayrı. Neyse bugün söylerken ilk defa içten söylemedim, hemen sonrasında da pişman oldum ben artık erkek olmak istemiyordum ki. Gayet mutluyum bu halimden erkek olduğum zaman sahip olamayacağım her şeye şimdiden sahibim hatta. Hepsinden öte sevgilime sahibim. Neyse işte kadınım mutluyum lezbiyenim. Birde çok seviyorum!

Şu günlerde annemi de özlüyorum... Kadına yazık ya benim için hayatının şu döneminde bile çalışıyor. Çok korkuyorum ona bir şey olmasından. O artık yaşlandı farkındayım. Bana ölümsüz gelen insanlardan biri de o ama biliyorum bir gün o son gerçek olacak ama olmasın istiyorum ona bir şey olmasın. Ona iyi olabileceği bir hayatı vermek istiyorum mutlu olsun artık çalışmak zorunda kalmasın istiyorum. Miray ile hiç konuşmadığımız şeylerden biri de bu. O bana hiç bir şey sormuyor. Bazen aklıma geliyor, rahatsız etmiyor değil bu şey çok üzerinde durmasam da yine de düşündürüyor işte neden bana hiç bir şey sormuyor? Bir şey olsa mesela söylesem bana kızabilir hiç anlatmadın diye ama ben sormadan bir şey anlatabilen biri değilim ve o da soracak biri değil. Süper konudan konuya atlamışım. Neyse işte öyle birşeyler...

Uykum mu geldi ki fazla saçmalamaya başlamışım ben. Susayım en iyisi. Çooooooooooook seviyorum yaa uyudu bitanem ona yazayım bende bir şeyler sonra yatarım artık...

20 Haziran 2011 Pazartesi

Ordan burdan şurdan azıcıkta Dua

Aklımı oyalamak için başka şeylere bulaştım hepsinde seni gördüm, sığmadın onlara taştın hatta beni de aştın...

Şu günlerde aklıma bir sürü şey geliyor, tamam diyorum yazacağım hepsini ama unutuyorum. Elime bir not defteri alıp yazsam iyi mi olur ki?

Miray'a o ismi verirken yerinde bir şey yapmışım sanırım. İlk defa birinin ismi gerçeği yansıttı şurda he. Yarim :)) Çok seviyorum lan. Dün bebek konusunu konuştuk. Zaten biliyordum onun çocukları sevdiğini unuttumu bilmem ama ilk tanıştığımız günlerden birinde sormuştum ona. Neyse dün konuştuk falan birazdık şimdi biz eşcinsel olunca doğal olarak bebek konusu çok zor ama araştırıp duruyorum bu konuyu nasıl olacak diye. Bir yolunu okul bitene kadar ya da hayatımızı kurana kadar bulsak iyi olur aslında. Zira bebek çok istiyorum ama bu Miray'dan olmalı kesinlikle. Şimdi hayalini kurunca çok güzel görünüyo aynı evde yaşamak ortalıkta minicik ayakları ile koşuşturan çocuğumuz falan. Neyse aşka geldim yine diğer konuya geçeyim.

Staja başladık. İş yeri sahibinden ve çalışanlarından erken gelen stajyer olay çıkarttı diye manşet olacaktık az kalmıştı. Nasıl bir staj aşkıysa patrondan önce burdaydım. Çokmu korkmuştum acaba? Geç geldi adam bide ortalıkta dolandım falan. Sonra adam geldi. Bana bir bilgisayar verdi iş gelirse yaparsın ama yazın çok iş olmaz dedi çekti gitti bi daha yok ortalıkta. Dahası yemek için bile şe etmedi ya. Şuan açlıktan ölüyorum resmen.

Ben Miray'ı çok özledim... Çok seviyorum bir o kadarda korkuyorum gitmesinden. Hep derler ya ondan ayrılamayacağını hissettirdiğinde o gider diye, Miray gerçekten gider mi? Sanmıyorum ama nedense hep korkuyorum onu kaybetmekten. Bu arada ben abime isim bulamamıştım ama o gayet güzel bitane bulmuş; Kurt. Neyse artık onuda eklemeliyim dimi sonuçta abim. O olmasa Miray'ı tanımam mümkün olmazdı sanırım binlerce dua etsemde az gelir O'nun karşılığında. İyi ki var ve iyi ki tanıdım O'nu... Çok seviyorum.

Bu arada Miray söyledi geçen yazılarımdan birinde dua etmişim Allah'a gerçek olmuş :)) Rabbime şükürler olsun ki O'nu benim karşıma çıkardı... Şimdiki duam tüm ömrü beraber geçirmek...

18 Haziran 2011 Cumartesi

Bir hayal kursam gerçek olsa yanında olsam...

Bir başka zaman geldi ki sen Can oldun bana... Belki daha da fazla 'canım' oldun... Herkes için sıradanlaşmış bu kelimenin kesin anlamında hayat buldun...

Yine yeniden ve daima özlemle...

Miray'dan ayrı kaldığım bu 3. gün ve şimdiden zaman geçmek bilmiyor. Lanet zaman... Daha 3 gün mü olmuş sadece? daha fazla olmalıydı mesela tatil bitmiş okul başlamış ve ben yeniden özgürlüğüme kavuşmuş olmalıydım. Tabii bunun yanında özgürlüğümün getirdiği seyehat kısmı da var; İstanbula gitmeli sevdiğime kavuşmalıydım. Böylesi özlem duyup boşluğa düştüğümü hatırlamıyorum. Nerde nasıl hangi ara bağlandım bilmiyorum söylediği her kelime, her cümle, her bakışı, hareketini hepsini özlüyorum. Öyle alışmışım ki geçen zamanda insanlara bakıp onu görmeye çalışıyorum. Kimse ona benzemiyor ama her şey onu hatırlatıyor...
Biliyorum çok özledim ama güçlü olmam gerek bunu biraz kendime saklamalıyım. Ona her özledim dediğimde sanki üzülüyor hatta sankisi yok, üzülüyor biliyorum. Keşke elimden gelse de yanına gitsem orda yaşasam onunla yaşasam uzaktan da olsa her an görsem onu. Neyse cümlemin bu kısmında biraz dikkatli olmalıyım. Söylemişmiydim Miray artık burayı biliyor ve o da blog yazmaya başladı :)) genelde kendi dünyasını, duygularını, hissettiklerini ve özellikle öfkesini pek anlatmıyor. Daha doğrusu benim dışımda olan neredeyse hiç bir şeyi anlatmıyor bana. Bundan dolayı açtığı blog çok işime yarayacak gibi zira onun hakkında her şeyi bilmek istiyorum. Neyi sever, neyi sevmez? hangi olaya nasıl tepki verir? bunun gibi ona dair herşeyi bilmek istiyorum...

Immm başka başka. Staj işlerim bitti ve ben ciddi ciddi bu pazartesi Ankarada sanayi bölgesi denilebilecek bir yerde şimdiden cani gözü ile baktığım patronumun emrinde staja başlıyorum. İnsan hiç mi gülümsemez? patron resmen kartal bakışlı bir şey tek bir gülücük göremedim şimdiye kadar, hayır bana bir şey beklediğim yok ama mahkeme duvarı gibi bir suratla bir ay geçer mi ya? umarım beni ayak işlerine falan verirlerde o adamı görmem. Umarım yani o derece çaycı olasım var şu ara. Damla'nın patronu melek gibi adam ne yormak geçiyor aklından ne de başka bir şey adamın tipi müsait bi kere işe. İnsan suratsız surat görünce korkuyo gıcık oluyo benim patron aynı öyle. Hayır kötü adam tipide yok ama her dakika annesine küfrediliyor gibi nefretle bakmasa daha iyi olur yani. Neyse patrondan şanssızım şu günlerde. Dualarım ise bambaşka. Tek düşünebildiğim staj aklımı oyalarsa zaman çabuk geçer ve ben sevdiğimin yanına giderim...

Bir başka olay nöbetçi yurt... Lan ben bu yurdun ta...Bizim odalarımızda ne güzel priz vardı burdaki tek priz katta bulunan sıradan bir priz ve tüm odalar elektriği ordan çalıyor. Ordan çalmak için zaten ben 13 mt'lik bi kablo kullanıyorum ve kızlar o kabloyu çekince çıldırıyorum ben. Çünkü kimse elleşmesin diye oraya birde normal 3'lü priz takmışım. Bi elleşmeyin ya. Bi rahat bırakın ben aşkımla konuşayım doya doya ama yok her 5 dakikada bir o kablo oynamazsa milletin içi rahat etmez... Neyse sinir yaptı bu bende. Zaten dudağımın üstünde sivilcem çıktı canımı acıtıyo. Lan sivilcemi bile sever oldum he zira Miray'ında çıkmıştı aşk işte ota b.ka her şeye seviniyorum. Yüzümde bir gülümseme her saniye aklımda aşkım. O gülümsemeyle aynada kendimi görünce iğreniyorum o derece salakça ama olsun seviyorum yaa çok seviyorum...

16 Haziran 2011 Perşembe

Sevmek...

Bugün karmakarışık yazıp aşkımı anlatacağım... Öyle belli bir düzenimde yok karma karışık yazacağım İstanbul'da geçen 5 koca günümü...Sevmiyorum bu şehri hala sevemiyorum ama içinde o varya ayrılmak istemiyorum... Zaman geçmesin istedikçe daha hızlı geçip gidiyor her şey hızlanıyor o zamanlar. Bakışlarını özler oldum geceleri, her sabah kalktığımda ona gideceğimi bilerek uyandım. Oysa bu sabah gözlerimi açtığımda başka şehir kucaklayacak beni, nefret ettiğim bir diğer şehir.. Beni kendine hiç bağlayamayan şehir.

Sevmek garip bir şey ya. Özellikle söz konusu kişi Miray'sa. O kadar tatlı bir varlık daha yok ya. Ya da varsa da umurum da değil. Tavırları, hareketleri, doğallığı ölürüm ben ona. Tamda bunu Lady'nin yazısı üzerine yaptım ama ben harbiden ölürüm bu çocuğa. Bakışını yakaladım bugün. Pes oynuyorduk o abimle oynuyordu daha doğrusu bende dikkatini dağıtacak(!) şeyler yapıyordum. Bir ara bıraktım dikkatimi çekende bir şey yoktu aslında gözüm dalmış ona bakmıyorum ama bakışlarımı çevirdiğimde o da oyunu bırakmış beni izliyordu. Ne kadar garip geldi o an yani kötü anlamda değil tabii garip bir şekilde mutlu oldum. Yolda yürürken koluna giriyorum sürekli bir şekilde bana bakıp sonra kafasını çeviriyor bakışlarımız buluşunca da gülümsüyor falan. He bir de beni her halimle görmüş biri olarak benden iğrenmiyorsa sorun yok. Yağlı saçlarımla gördü de beni. İş yerine gittim bir ara ortam falan gayet güzeldi ya makarna falan yaptılar orda. Küçük bir balkon vardı oturup (neredeyse) başbaşa yemek yedik. Her şey o kadar güzeldi ki...Beraber çalışma yaptık demek isterdim hatta 3 yılını grafik eğitimine vermiş biri olarak böyle bir şeyi söylemeyi çok çok isterdim ama beceriksizin tekiyim. O ise tasarımcı ruhu ile doğmuş gibi. Neyi nasıl yapması gerektiğini biliyor. Bilen adamın hali başka işte...

Duygularında öyle safki çok seviyorum ya. He bi de kokusuna hasta oldum o onu tav etmek için boynundan öptüğümü düşünse de ben kokusu için boynunda yaşıyordum resmen. Oooof of özledim yaaa.. O benim tüm hayatımı birlikte geçireceğim insan... Ve burayı bilmeli mi karar veremedim. Aslında çok isterim söylemeyi de bilemiyorum ya kızarsa diye kararsızım. Uykum geldiğinden giidiyorum. Şimdi onunla resmimizi koymak isterdim de olmaz :))) İyi geceler...

12 Haziran 2011 Pazar

Bir İstanbul masalı

Nefret ettim bu şehirden, şehirdekine aşık olana kadar...

Geldim istanbula Işık'ın ailesi ile tanıştım. Onlarda kahvaltı ettik. Sonrasında vakit boş geçti. Ailesini sevdim ama. Ordan çekilen türlü yol işkenceleri sonrasında sırtımda eşek ölüsü gibi bir çantayla Taksim'e geldik. Önce Burger'in önünde bekledik abimi sonra geldi o elinde kedi ile. O bizi bi cafeye götürdü. Orda oturup tabuu falan oynadık. Sonra Miray geldi. Çokta çabalamadan abimden izin alarak onu karşılamak için çıktım cafeden zira o gittiğimiz yeri bilmiyordu. Gelirken onu tanımam hiç zor olmadı. Tavırları hareketleri hiç bir şeyinde yabancılık yoktu. İlk anlar çok yakın davranmadı gerçi ama uzakta davranmadı. Yağmur çiselerken aldım onu cafeye yürüdük. Takıntılı olduğu kadar kısa değildi bile. Neyse hiç bir şey umurumda değildi onun yanındaydım mutluydum, huzurluydum, sevdiğimin bir kez daha farkına vardım sanki. Her hareketinde bir kez daha bağlanıyordum ona. O kadar doğal o kadar tatlıydı ki hiç bitmesin istedim o anların sonu gelmesin... Yüzükleri taktık bugün sözlendik yani. Çok mutluydum ben her anında o gidene kadar... Eve gitmesi gerekti kalamadı bizimle. Gidince sanki garip oldu anlamsızlaştı bir şeyler. Saniyesinde özledim onu. Yanında olmak istedim yine. Bugün yine görüşeceğiz azıcıkta olsa görsem yeter onu. Yanında uslu da durabilirim sadece göreyim yeter diyorum...

Abim fal baktı bu gece. Garip bir hüzün kapladı içimi nedense. Canımı acıttı bir şeyler... Çok seviyorum ben Miray'ı Allah'ım bizi birbirimize nasip eylesin inşallah...

8 Haziran 2011 Çarşamba

Son vakitler artık Cuma'ya yaklaşıyoruz ve ben onu çoook özledim. Allah'ım nolur bi terslik olmasın ben birde böyle garantici biri olduğumdan... Nolur bişi olmasın.... Burayı da Adak yerine çevirdim iyi mi? Türbe gibi bişi işte. Sonuçta ben iç dünyam..
Sanırım aşk sevgilinin resmini her gördüğün yerde pat pat vurup o resme sevmek gibi bişi :))

2 Haziran 2011 Perşembe

Bu da bir deneyim işte ama siz denemeyin

Her zamanki günlerden aksine bugün erkenden kalktım sebepsiz yere. Yeni bir kabusla uyandım işte alışmışım artık kabus başlayınca kendimi uyandırmaya çalışıyorum ya da kaçmaya. Neyse kalktıktan sonra Işık'ın üzgün olduğunu farkettim birazda dalgın bir şeyler yaptı falan sonra yangın merdivenine çağırdı beni. Sevgi gitmiş Bursa'ya işler onları için epey karıştı hala anlayamadığım ya da burda anlatmak istemediğim şeyler var ama artık Işık üzülmesin istiyorum ya. O üzüldükçe ben daha da kötü oluyorum sankim... Konuşma bitince odaya geldik o sınavına çalıştı bende ona kahvaltı için tost falan getirdim. Sonra o gitti... Bir daha da görmedim işte gelmeyecek bu gece yine sebebini anlatmayacağım.

Ondan sonra ben hazırlanıp okula gittim. Son sınavlarım var şu ara yarın 2 tane var aslında biri fizik diğeri B.Ö. ama fiziğe giresim yok zira kalacağım yine ondan kararsızım. Sabahın 10'nda kalkmak işime gelmiyorda pek. Neyse ya atlamışım gene. İngilizce sınavına girdik bugün hoca 30 dk dedi 25 dkda topladı kağıtları gitti. Zaten toplamasam da bi halt yapamazdım ya ben. Sonra Yasin'in mezuniyet töreni vardı ona gittik. Şimdi oraya dair görüşlerimi yazmadan önce özellikle vurgulamak isterimki ben tören falan istemiyorum!

Bütün kızlar güzellik yarışmasına gitmeden önce makyaj kutuların içine düşmüş gibi boyalılar. Hepsinin saç modeli iki kısma ayrılmış vaziyette. Bir grup ya saçlarına tamamen maşa yaptırıp böyle hepsi tam yapmacık kıvır kıvır. Dalgalı desen o da değil. Diğer grupta saçlar düz ancak kahkül kısmında ufak bir üste doğru kıvırma var ve o kısım kepten fırlıyor. Baktığınız her yerde cüppeli insanlar. Her gördüğünüze aaa şunu tanıyorum diye atlayabiliyorsunuz ama yüzünü görünce değişiyor iş; cüppenin içinde insan bu kadar mı kaybolur?! Ailelere yazık. Ufacık çocuklara da yazık. Tüm sülale geliyor şu günde onca masrafa öğrencinin eline verilen diploma bile değil sarılıp sarmalanmış teşekkür yazısı üstüne de bir kurdele! Mezun arkadaşlarımız sanki gösteriye çıkmış biri gibi ya da ünlü gibi her önüne gelen onunla fotoğraf çektirmek için yarışa giriyor. Mezunumuzun ise en büyük mutluluğu gördüğü çiçek, böcek, ağaç ve kalan doğal şeylerle fotoğraf çektirmek gibi bir şey. Zira her baktığım bir şeye yapışmıştı. İnsan selinin arasında kimin eli kimin neresinde belli değil. Yankesici olsan o gün köşeyi dönersin yani o derece kalabalık. Herkesi bir salona tıktılar havalandırma sistemi yok, boğularak ölmek için mükemmel bir ortam! Yine de herşeye rağmen İboy, Ram ve Yasin ile yaşanılması gereken bir gündü, değdi... He birde mezuniyet töreni istemediğimi söylemişmiydim? (Sanki bu okuldan mezun olabileceğim de...)

Miray ile konuştuk bugün. 50 dk civarında falan. Sanki varya ilk kez konuşuyormuşuz gibi söyledim. Yok biz aslında her gün konuşuyoruz da bugün ilk kez daha önce söylemediği kelimeleri kullandı ondan yani bugün özel. Bir de ben ona ''Hayatım'' diye seslenince o ''Efendim hayatım'' diyo o zaman o kadar içten söylüyor ki sürekli hayatım diye seslenesim geliyor yani. Onunla telefonda susmak bile güzel derdim de bu çok mümkün değil bir kaç saniye sonrasında mutlaka hiç bişi yapamazsak birbirimize seslenmiş oluyoruz. Bazen küçük bir çocuk gibi oluyor o anları da çok seviyorum. Şimdi farkettim de benim Miray'da sevmediğim hiç bir şey yok ki? Yoksa var mı? Hmm düşüneyim bunu ben. Çok seviyorum ben onu ya. Sahiplenmesini, kıskanmasını, içtenliğini, sadakatini ve saflığını. Öylesine saf duyguları varki kıyamıyorum ona hiç.Üzülmesin o hep mutlu olsun istiyorum. Her zaman biz hayal kuralım o hayali paylaşalım... Umarım hiç bir terslik olmaz ve ben haftaya istanbula gidebilirim... Nefret ettiğim şehre çok sevdiğim insana gidebilirim...

1 Haziran 2011 Çarşamba

Ben Şems sen Rumi ama aramızdaki aşk...

Elif Şafak'ın önce Pinhan'ı ardından da Aşk'ını okuyan ben dilim bir şiirimsi bir şiirimsi anlatamam yani. Bu yazıya da öyle başlıyordum da son anda özüme dönmeye karar verdim Şems bile özüne dönsün diye bi kadına ipek mendil vermemişmiydi zaten? Benim ipek mendil verenim yok ama bir türlü susturamadığım iç sesim var bu kadarı kafi... Bugünkü diğer yazımıda sanırım yine bu şiirimsi dilimle yazmışım ben. Onu da Miray'a yazmıştım zaten tek tesellim onun hala burayı okumuyor oluşu. Okusa ne olacak ki? hiç bir şey. Bir şeyden tırstığım yok yani de bilmiyorum belki başka bir zaman söylerim böyle saçmaladığımı.

Neyse benim acilen cümle nerde başlar nerde biter paragraf nedir ne değildir öğrenmem lazım. Yoksa böyle ordan oraya zıplayıp durduğum konularda cümleninde paragrafında içine ediyorum sankim.

Miray'la bugün sevgili olduk Öyle yemeğe inmiştim ki teklif etti. Çok şaşırdım deli gibi sevindim de ama şaşkınlık daha baskın geldi. Zira zaman demiştik sankim o zaman istemişti acele edince başımıza gelenleri bildiğimden susmuştum bu konuda ama etti işte teklif. Neyse 32 diş meselesiyle geçirdim günü mutluluktan uçtum falan filan. Yerimmm onu benn ya. Neyse öyle işte bir haber edeyim bugünü de not alayım dedim :)) Ben şimdi sevgilimle konuşcam müsadenizle...